Sağlık

Pandemide aktif ol ve ruhunu dinlendir

Abone Ol

Koronavirüs yalnızca sağlığımızı değil, bütün yaşam biçimimizi etkiledi ve belki de kalıcı bir biçimde değiştirdi. “Bütün dünyayı tehdit eden bir salgınla karşı karşıyayız. Bir anda bütün yaşam pratiklerimiz değişti. Hem fiziksel sağlığımızı korumak durumundayız hem de değişen yaşam koşullarımıza adaptasyon sağlamamız gereken bir dönemden geçiyoruz” diyen Ocak, “Bu süreçte ruh sağlığını korumanın ve bu yeni durumla baş etme becerilerini geliştirmenin en az fiziksel sağlığımızı korumak kadar önemli’ dedi.


Psikolog Dilara Ocak

Kovid-19 pandemisinde neredeyse bir yılı geride bıraktık. Pandemi sürecinde ortaya çıkan kaygı, paranoya ve stres bozuklukları bireylerin psikolojisini olumsuz etkilemeye devam ediyor. Günlük rutinlerin farklılaşması, evde geçirilen sürenin uzaması ve insanların sevdiklerini uzun süre görememesi nedeniyle yaşam alışkanlıkları da tamamen değişiyor. Bu dönemde sağlığın korunması, fiziksel açıdan olduğu kadar ruhsal yönden de önem kazanıyor. Küresel ölçekteki bu salgın sosyal yaşamlarımızı, akıl sağlığımızı, uyku düzenimizi ve genel sağlığımızı olumsuz etkiliyor. Bu süreç birçok insanın kovid-19 geçirsin geçirmesin ruh sağlığını etkilendi. Bu kapsamda, Psikolog Dilara Ocak pandemide ruh sağlığına iyi gelecek öneriler ile ilgili Diriliş Postası’na açıklamalarda bulundu.

Koronavirüsün Ruh Sağlığına Etkileri

İnsanlık olarak zor zamanlardan geçiyoruz. “Bütün dünyayı tehdit eden bir salgınla karşı karşıyayız. Bir anda bütün yaşam pratiklerimiz değişti. Hem fiziksel sağlığımızı korumak durumundayız hem de değişen yaşam koşullarımıza adaptasyon sağlamamız gereken bir dönemden geçiyoruz” diyen Ocak, Bu süreçte ruh sağlığını korumanın ve bu yeni durumla baş etme becerilerini geliştirmenin en az fiziksel sağlığımızı korumak kadar önemli olduğunu vurguladı. Bu sürece özgü bazı psikolojik tepkiler vermenin normal olduğunu ifade eden Ocak, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Aslında şöyle bir durum var. İnsanlar çok yorucu bir süreçten geçti. Evet, karantina döneminde ilk başlarda insanlar bocaladılar. Bir şekilde sürekli bir şeyler yapmaya, kendilerini geliştirmeye çalıştılar.

Yani aslında iyiymiş gibi, kendimizi geliştiriyormuş gibi görülen dönem, insanların sanki sürekli evde ben bir şey yapmalıyım psikolojisine soktu. Farkındasınızdır. Ama zaman geçtikçe artık biraz daha normale, rutine dönmeye başladılar. O yüzden biraz daha iyi tarafından bakıldığı zaman bu sürecin uzaması biraz daha insanları rahatlattı. Çünkü ilk dönemdeki kadar yaygın, ilk dönemdeki kadar sürekli böyle yeni bir şeyler yapayım, üreteyim, üretken olayım gibi bir psikolojiye sahip değiller”

“Algılarımızı Yönetebilir Diğerkâm Olabiliriz”

Pandeminin insanları olumsuz etkilemesinin biraz da algılara bağlı olduğunu dile getiren Ocak,
“Bizi etkileyen algılarımız oluyor. Aslında yaşanan olaydan çok olayı algılama biçimimiz. Biz buna diğerkâmlık diyoruz. Yani aslında olaya şöyle baksalar ben evde durarak kendi görevimi tamamlıyorum. Ve bu pandeminin bitme sürecinde etkili bir rol oynuyorum. Bu açıdan bakan insanların psikolojisine baktığımız zaman çok daha mutlu, çok daha huzurlu geçiriyorlar. Ama hala stres altında, gerginlik altında olan insanlar da var. Yani aslında kişiden kişiye göre değişik etkiler gösteriyor denebilir” ifadelerini kullandı.

Belirsizlik, Kaygı ve Stresi Artırdı

Pandemi sürecinde insanı en çok yoran şeylerden birinin de belirsizlik olduğunu dikkati çeken Ocak,
“Korku ve kaygıyı tetikleyen başlıca sebeplerden birisi belirsizliktir. Belirsizlik durumlarında stres tepkileri verebiliriz. Uyku düzenimiz bozulabilir, iştahımız artabilir veya azalabilir, sağlık durumunuzla ilgili kaygılanabilir ve vücudumuzdaki yönelik aşırı hassasiyet geliştirebiliriz. Konsantre olma da güçlük yaşayabilir, öfke, üzüntü, çaresizlik, tahammülsüzlük, suçluluk gibi duygular hissedebilir, sosyal geri çekilme gibi belirtiler yaşayabiliriz” diye konuştu. Ocak, Öngöremediğimiz, kontrol edemediğimiz durumlar, herkes için kaygı yaratır. Kaygının giderilebilmesi için de güvenlikte hissetmemiz gerekir. Şu an hepimizin güvende hissettiği yer ise kendi sınırlarımız yani evlerimizin içi. Bu alanda kaldığımız sürece kaygılarımızın daha azalacağını fark etmemiz önemli. Bunun yanında koronavirüs, birçok belirsizliği beraberinde getirse de insanlara anın tadını çıkartmalarını tavsiye ediyorum” dedi.

Ebeveynler Arasındaki Bağ Kuvvetlendirilmeli

Sürekli ev ortamında olmaktan kaynaklanan eşler arasındaki problemin temel sebebinin sağlıklı iletişim kuramıyor olmaktan ve aynı ortamda çok sık vakit geçirmekten kaynaklandığını belirten Ocak, “Hem kendi duygumuzu ya da düşüncemizi karşı tarafa aktarmada hem de karşı tarafın duygu ve düşüncesini anlamada zorluk yaşıyor olabiliriz. Böyle olunca da çatışma kaçınılmaz oluyor haliyle. Bunu önlemenin ilk basamağı önce kendi duygumuzu anlamak ve bunu sağlıklı bir şekilde ifade etmekten geçiyor. Bunları ifade etmediğimizde, yakınlarımızla paylaşmadığımızda da duygu patlamaları yaşanabilir. Bu normal, standart bir olan şey. Sen kendi rutininden çıktıktan sonra biraz daha moralin bozuluyor, motivasyonun düşebiliyor. Her zaman böyledir. O yüzden günlük rutinimizi değiştirmememiz gerekir. Mutlaka eski rutinini devam etmelerini öneriyorum. Mesela belli bir saatte kalkmaları, belli bir işleri varsa onlara belli bir saat ayırmaları gerekir. O yüzden eşlerin kendilerine mutlaka belli bir süre tanımalarını istiyorum. Mesela 12 ila 1 arası tamamıyla kendi alanlarına çekilebilecekleri, kendi alanlarında dinlenme ortamı oluşturabilecekleri bir ortam yarattıkları zaman eş kavgalarının da biraz daha minimuma çekildiğini görüyorum” dedi

Süreci İyi Yönetmek Gerekiyor

Öncelikle çocuğun ihtiyaçlarını karşılayabilmek için kendi kaygımızı azaltmamız gerektiğinin altını çizen Ocak, “Bir çocuk kaygılanıyorsa, stres oluyorsa bu tamamen ebeveynini taklit ettiğindendir. Çünkü eğer ebeveyn bu süreci kontrollü bir şekilde yönetirse gerçekten çocukta da bu kontrolü görebiliyoruz. Ama sürekli evde sıkılan, kaygılanan, gergin ve endişeli olan bir ebeveyn olduğu zaman çocuk diyor ki: evet demek doğrusu bu, benim de böyle hareket etmem gerekiyor diyor. O yüzden biraz daha burada ebeveynlerine görev düşüyor. Mümkün olduğunca yaşanan süreçle ilgili yaşına uygun, net, kolay anlaşılabilir bilgiler vermek, bu durumla ilgili nasıl önlemler alınabileceğini anlatmak önemli. Bunun yanında çocuğunuzun duygularını dinlemek de önemli. ‘Üzülme, endişelenme, korkma’ gibi bir yaklaşım yerine çocuğun duygularını ifade etmesine zemin hazırlamak, ‘biliyorum endişeleniyorsun ama virüs ailemizden uzakta bir yerde’ diyebiliriz. Bir de sürekli haberlere maruz kalmasını önlemek, ev içi aktiviteleri çocuğumuzu da katarak planlamak önemli. Dediğim gibi bu noktada da ebeveyne büyük bir görev düşüyor” değerlendirmesinde bulundu.

Sosyal Medya Beynimizin Alarm Merkezini Tetikliyor

Kişilerin yaşadıkları stresten kaçmak ve biraz da olsa sosyalleşebilmek için en yakın seçenek olan sosyal medyaya yöneldiklerini kaydeden Ocak, “Sosyal medyada geçirilen vakit kişileri biraz da olsa oyalayabiliyor. Ancak bunun geçici bir çözüm olduğu ve sosyal medyada geçirilen zaman arttıkça olumsuz sonuçlar doğurma riskinin de arttığı unutulmamalı” dedi. Ocak, “Sosyal medyada vakit geçireceğiz mutlaka ama şöyle bir durum var; insan kendine vakit ayırmalı bu süreçte. Şöyle değerlendirmeliyiz; ben sosyal medyadan da uzaklaşacağım ve kendimi dinleyeceğim tamamıyla. Yani sosyal medya planlı yaşanmalı. Aslında sosyal medyanın da bir saati olabilir. Planlı yaşadığımız zaman ben günde sadece 2 saat sosyal medyaya ayıracağım dediğinizde hem kendiniz tatmin olmuş olursunuz hem de sosyal medyayı gerçekten çok fazla vakit ayırmamış olursunuz” dedi.

Ocak, “Haberleri sürekli okuyarak, sosyal medyayı 7/24 takip ederek beynimizin alarm merkezini sürekli uyarıp korkuyu tetiklemiş oluyoruz. Bunun yerine günde bir ya da iki kez sınırlı bir sürede doğruluğundan emin olduğumuz kaynakları takip etmekte fayda var” şeklinde ifade etti.

Ruh Sağlığımız İçin, Egzersizler Önemli

Ruh sağlığını koruyabilmek için bu zamana kadar işe yarayan, sonucunda kendimize fayda sağlayacak hangi yöntemleri uyguluyorsak onları yapmaya devam edilmesi gerektiğinin altını çizen Ocak, “Pandemi öncesi uyku ve beslenme düzenimiz nasılsa bunu sürdürmeye çalışmak, her gün hafif de olsa egzersizler yapmaya çalışmak, bedenimizi harekete geçirmek, evden çalışmaya başlamışsak bunun için gerekli düzenlemeleri yapmak, belki işe giderken ki kadar özenli olmasa da öz bakımımıza özen göstermek kendimizi iyi hissetmemize yardımcı olacaktır” diye konuştu. Bunun yanında evde geçirilen zamanlarda kendimizi, zihnimizi bir şeylerle meşgul etmenin önemli olduğunu belirten Ocak sözlerini şöyle sürdürdü:

“Sanata çok önem veriyorum. Şu noktada sanat bence insanın biraz daha dışa vurma tekniğidir. Kitap okumak, resim-boyama yapmak, örgü örmek, film izlemek, oyun oynamak, ev işleriyle uğraşmak, ufak tefek tamiratlar yapmak, çiçeklere bakmak gibi her zamanki hobilerimizle uğraşabiliriz. Ya da daha önce fırsat bulamadığımız yeni şeyler de deneyebiliriz. Mutfağa geçip daha önce denemediğimiz yeni bir tarifi deneyebilir, ya da internet üzerinden online kurslara katılıp yeni şeyler öğrenebiliriz. Belki uzun süredir düşünüp de yapmayı ertelediğimiz aktiviteleri denemek için de bir fırsattır. Bunu bir dışa vurum tekniği olarak kullanırsanız, kızgınlığınızı, endişenizi, sevincinizi her ne varsa içinizde, dökün ve böyle dışa vurun. Bir şekilde ilerlediğiniz zaman rahatlamış olacaksınız. Çünkü bu süreçle mücadele etmek birazda içinizdeki kaygıyı dışa atmaktır”

Olumlu Şeylere Odaklanın

Diğerkâmlığın önemli olduğunu vurgulayan Ocak, “Bu konu da şunu da hatırlamakta fayda var; evde kalmanın kıymetli, değerli olduğu bir dönemden de geçiyoruz. Bu pandeminin geçmesinde bana da bir görev düşüyor. Hiç bu kadar büyük bir pandemide gerçekten üstümüze düşen görevleri yaparak atlatamayabilirdik de bu açıdan bakıldığı zaman toplum için çok önemli bir şey yapmış oluyoruz. Bu çok önemli, çok kıymetli bir durum aslında. O yüzden böyle kesinlikle bunu biraz daha iyi modda görmek, biraz daha algımızı değiştirmek, farklı bir pencereden bakmak hem kendimizi iyi hissettirir hem de çocuğumuza daha sağlıklı bir gelecek kurdurmuş olur hem de biraz daha toplum açısından kaygısız bireyler yetiştirmeye başlamış oluruz” değerlendirmesinde bulundu.