Dünya

İran-İsrail çatışması ABD'yide içine alarak topyekun bir savaşa dönüşebilir!

ABD Başkanı Joe Biden'in yeniden aday olmaması nedeniyle Netanyahu hükümetini cesaretlendiği, olası bir İran savaşında ise olayı tırmandıracak adımların İsrail tarafından atılması ABD'yi de içine alan topyekun bir savaşın habercisi olabileceği iddia edildi.

Abone Ol

ABD merkezli yayın organlarından Real Clear World'de, İran'ın beklenen misillemesinin ve Netanyahu yönetiminin savaşı tırmandıracak adımlarının değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun ABD Başkanı Joe Biden'ın yeniden aday olmama kararının ardından cesaretlendiğine dikkat çekilen analizde, İran'ın ise muhafazakar tabanına ve bölgesel müttefiklerine gücünü göstererek, hem bölgesel hem de küresel sahnede mesaj vermek istediği belirtildi.

Analizde ayrıca; iki ülkenin de kırmızı çizgileri aştığına ve iki ülke arasında çıkacak bir savaşın ABD ve müttefiklerini de savaşın içerisine çekeceğine dikkat çekildi.

İşte Real Clear World'de yayınlanan analiz:

Nisan ayında İsrail ve İran arasında gerçekleşen doğrudan misilleme saldırılarının ardından, uzun süredir devam eden vekiller ve gölge savaşlar yoluyla dolaylı çatışma uygulaması görünüşe göre sona erdi.

Doğrudan çatışmaya doğru yaşanan bu önemli stratejik kayma, topyekün bir savaş riskini de neredeyse kaçınılmaz hale getirdi.

İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz'a göre İran İsrail'i vurma niyetini kendilerine iletti ve bu açıklama, İran ile İsrail arasında doğrudan bir savaşı tetikleyebilecek daha fazla askeri tırmanışı önlemek için yoğun diplomatik çabaların sarf edildiği bir dönemde geldi.

Macaristan Dışişleri Bakanı Peter Szijjarto bu mesajı İran Dışişleri Bakan Vekili Ali Bagheri'den aldıktan sonra Katz'a iletti. Katz, uluslararası toplumun İran'ı herhangi bir saldırgan eyleminden dolayı sorumlu tutmasının önemini vurguladı.

Diğer yandan Macaristan'ın bir aracı olarak devreye girmesi, bu çatışmanın daha geniş kapsamlı uluslararası etkilerini vurguladı.

Hem İsrail'in hem de İran'ın temel hedeflerini anlamanın çok önemli olduğunu belirtmek gerekir.

Bazı analistler, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun ABD Başkanı Joe Biden'ın yeniden aday olmama kararının ardından cesaretlenmiş olabileceğini belirtiyor. Nitekim Biden daha önce İsrailli liderleri daha geniş çaplı bir bölgesel savaşa yol açabilecek eylemlerden kaçınmaya çağırmıştı.

Örneğin, İran'ın ABD tarafından büyük ölçüde engellenen füze ve insansız hava aracı saldırıları başlatmasının ardından Biden, Netanyahu'ya durumu bir zafer olarak görmesini ve misilleme yapmaktan kaçınmasını, böylece daha fazla tırmanmayı önlemesini tavsiye etti.

Bu itidal, bölgesel istikrarı korumaya yönelik pragmatik bir yaklaşım olarak görülüyordu.

Ancak Biden'ın görevden ayrılmasıyla Netanyahu, ABD'nin doğrudan baskısının olmamasının İran'la uzun süredir devam eden güvenlik endişelerini daha güçlü bir şekilde ele almak için stratejik bir avantaj sağladığına inanarak daha agresif bir tutum benimsemek için bir fırsat algılayabilir.

Bazıları Netanyahu'nun İran'ın Hizbullah ve Husiler gibi vekilleriyle çatışmaya devam etmek yerine İran'la doğrudan bir çatışma arayışında olabileceğini iddia edebilir.


Eğer durum buysa, başka bir Orta Doğu savaşına girme konusundaki isteksizliğine rağmen ABD'yi de çatışmanın içine çekebilir. Böyle bir doğrudan çatışmanın dinamikleri jeopolitik manzarayı önemli ölçüde değiştirecek ve ABD'yi bölgedeki stratejik önceliklerini ve taahhütlerini yeniden değerlendirmeye zorlayacaktır.

Vekalet savaşından doğrudan angajmana bu potansiyel geçiş, İsrail savunma politikasında da kritik bir dönüm noktasına işaret ediyor ve bölgesel istikrar ve uluslararası güvenlik üzerinde derin etkileri var.

İran'ın yeni hükümeti ne yapacak?

İran hükümeti açısından bakıldığında, İsrail'e karşı misilleme saldırıları, Tahran'da bir Hamas liderinin öldürülmesinin ardından konumunu korumanın tek yolu olabilir.

İran, muhafazakâr tabanına ve bölgesel müttefiklerine güç yansıtarak hem bölgesel hem de küresel sahnede etkisini göstermeyi amaçlıyor.

Kendi sınırları içinde böylesine yüksek profilli bir müttefikini kaybetmesi İran'ın prestijine önemli bir darbe anlamına geliyor. Güçlü bir şekilde karşılık vermek, baskın bir bölgesel güç olarak konumunu yeniden teyit etmek ve çıkarlarına karşı gelecekteki eylemleri caydırmak için gerekli bir eylem olarak görülüyor.

Ancak İran'ın İsrail'le topyekün bir savaşa girmekten çeşitli nedenlerle kaçınmaya çalıştığını da belirtmek gerekir.

Böyle bir çatışma kaçınılmaz olarak ABD'yi de içine alacak ve askeri güç dengesini önemli ölçüde değiştirecektir.

Buna ek olarak, İran'ın yüksek enflasyon ve işsizlikle boğuşan ekonomisi geniş çaplı bir savaşı kaldıramayabilir.

Uzun süreli bir askeri angajmanın ekonomik bedeli zaten kırılgan olan ekonomiyi daha da zayıflatarak yıkıcı olacaktır.

Dahası, uluslararası yaptırım rejimi İran'ın uzun süreli askeri operasyonları finanse etme ve sürdürme kabiliyetini felce uğratarak uzun süreli bir çatışmayı sürdürülemez hale getirmiştir.

İran'daki yaygın protestolar da halkın sosyopolitik ve ekonomik durumdan duyduğu memnuniyetsizliği ortaya koymuştur. Bir savaşa girmek hükümetin kaynaklarını daha da zorlayacak ve iç huzursuzluğu daha da arttıracaktır.

İran'da yakın zamanda yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine katılımın düşük olması halkın bu hoşnutsuzluğunu yansıtmaktadır.

Büyük olasılıkla İran yönetimi, özellikle İsrail'le yapılacak bir savaşın kritik kaynakları iç meseleleri ele almaktan uzaklaştıracağının, potansiyel olarak daha fazla sivil huzursuzluğa yol açacağının ve rejimi daha da istikrarsızlaştıracağının farkındadır.

İran hükümeti ve halkı arasındaki sosyal sözleşme zaten ciddi bir gerilim altında ve maliyetli bir savaş bunu kırılma noktasına getirebilir.

İran'ın saldırı niyetini önceden duyurma stratejisi, tırmanma riskini en aza indirme ve İsrail ile topyekûn bir savaştan kaçınma çabası olabilir.İran önceden haber vermek suretiyle diğer taraflara hazırlık yapma imkânı tanımakta ve füzelerin çoğunun durdurulduğu Nisan saldırısında görüldüğü üzere önemli hasar olasılığını azaltmaktadır.

İran ayrıca bölgesel gerginliklerden kaçınmak istediğini de açıkça ifade etmiştir. Bu niyet belirtme stratejisi, İsrail'e psikolojik bir uyarı sağlamak ve önleyici bir saldırı ya da tam teşekküllü bir savaş riskini azaltmak gibi birçok amaca hizmet etmektedir.

Nihayetinde İsrail'in İran'ın olası bir saldırısına vereceği yanıt belirleyici olacaktır.

Geçmişte olduğu gibi ölçülü bir tepki topyekün bir savaşa dönüşmesini engelleyebilir. Tersine, daha kapsamlı bir tepki daha geniş bir çatışmaya yol açabilir.İsrail liderliğinin önümüzdeki günlerde yapacağı tercihler bu çatışmanın gidişatını belirlemede kritik öneme sahip olacaktır.

Bu krizin sonucu, İsrail'in ölçülü bir misilleme mi yoksa İran'ın çıkarlarına karşı daha kapsamlı bir askeri harekat mı tercih edeceğine bağlı olacaktır.

Özetle, İran ve İsrail arasındaki eski kırmızı çizgilerin aşılmasıyla birlikte mevcut durum tehlikeli bir hal almıştır.

Bu durum, her iki ülkenin eylem ve tepkilerine bağlı olarak kaçınılmaz bir topyekün savaş olasılığını arttırmaktadır. Daha geniş çaplı bir bölgesel çatışma potansiyeli büyük ölçüde belirmektedir.

Dünya izlerken, önümüzdeki günlerde ve haftalarda alınacak kararlar kritik olacaktır. Bu mesele sadece bölgesel değil, aynı zamanda küresel güvenliği de ilgilendirdiği için riskler yüksektir.