Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) darbe teşebbüsü sırasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘a suikast girişimi ve iki polisin şehit edildiği saldırıya ilişkin davanın gerekçeli kararını hazırladı.
Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesi, suikast girişimi davasında kararı açıklanmasından 1,5 ay sonra gerekçeli kararını tamamlayarak baskı için matbaaya gönderdi.
Toplam 2 bin 462 sayfa ve 14 ana bölümden oluşan gerekçeli kararın birinci bölümünde iddialar yer alırken, ikinci bölümde ise savunmalara yer veriliyor.
Üçüncü bölümde delillerin bulunduğu gerekçeli kararda, dördüncü bölümde savunma süresine ve delillere yönelik itirazlar hakkında değerlendirme, beşinci bölümde ByLock programının delil niteliği, altıncı bölümde silahlı terör örgütü FETÖ’nün hukuki nitelendirmesi, yedinci bölümde 15 Temmuz darbe teşebbüsü, sekizinci bölümde 15 Temmuz darbe teşebbüsü ile FETÖ’nün bağlantısı, dokuzuncu bölümde sanıkların FETÖ ile bağlantıları, onuncu bölümde anayasayı ihlal suçunun hukuki nitelemesi, on birinci bölümde Cumhurbaşkanına suikast suçunun hukuki nitelemesi, on ikinci bölümde yaşanan olaylar, on üçüncü bölümde delillerin değerlendirilmesi ve mahkemenin kabulü, on dördüncü bölümde ise hükümler yer alıyor. Kararda bu 14 ana bölümün de alt bölümleri bulunuyor.
Gerekçeli karardan
Gerekçeli kararın dördüncü bölümünde savunma süresine ve delillere yönelik itirazlar hakkında yapılan değerlendirmede herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanarak yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilerek hiçbir mahkemenin, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağına işaret edildi.
Gerekçeli kararda, CMK’nin “Çağrı kağıdının tebliğiyle duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunması gerekir” hükmüne işaret edilerek şu ifadelere yer verildi:
“Sanıklar ve bir kısım sanık müdafileri tarafından esas hakkındaki savunmalarının alınması aşamasında kendilerine savunma için yeterli süre verilmediğini ve savunma haklarının kısıtlandığı ileri sürülmüştür. Muğla Cumhuriyet Başsavcılığının iddianamesi sanıklara 12-14 Aralık 2016 tarihlerinde tebliğ edilmiş ve ilk duruşmanın başladığı 20 Şubat 2017 tarihine kadar 9 haftayı aşkın süre tanınmış, bu şekilde CMK’nin 176/4. maddesinde belirtilen “Çağrı kâğıdının tebliğiyle duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunması” koşulu sağlanmıştır. Dosyamızın 1. celse duruşmalarının tamamlandığı 11 Mart 2017’den itibaren önce dosya içerisine gelen HTS kayıtları, sonra dosya içerisinde bulunan olay yerine ilişkin görüntü kayıtları, güvenlik kamera kayıtları ve diğer dijital deliller, daha sonra ise dosyanın tamamı dijital ortamda sanıkların tutuklu bulundukları Muğla E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna gönderilmiştir. Burada dosyamız sanıkları için oluşturulan bilgisayar odasında söz konusu dijital verilerin ve dosya kapsamının sanıklar tarafından gruplar halinde incelenmesine imkan tanınmış, bu husustaki tutanak ve diğer kayıtlar ceza infaz kurumunca mahkememiz dosyası içerisine gönderilmiştir. Cumhuriyet savcısınca 7. celsenin 28/04/2017 günü yapılan duruşması sırasında esas hakkında mütalaa sanıklar ve müdafilerinin yüzlerine karşı okunmuş, duruşmadan sonra esas hakkındaki mütalaa ayrıca sanıklara tebliğ edilmek üzere ceza infaz kurumuna gönderilmiştir.“
Muğla E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunca dosya muhteviyatının belirlenen program dahilinde ve turlar halinde sanıklara inceletildiği belirtilirken, birçok sanığın birden çok kez bilgisayardan yararlanma haklarından feragat ettiklerine ilişkin dilekçe sundukları, dosya içerisine gönderilen evrak kapsamından anlaşıldığı belirtildi.
“219 bin 687 sayfa evrak”
Dijital ortamda dosyayı inceleme imkanı tanındığı halde, sanıkların dosyayı yeteri kadar inceleyemedikleri yönündeki talepleri dikkate alınarak o tarih itibarıyla yaklaşık 70 klasör evraktan ibaret dosyanın her koğuşa bir takım düşecek şekilde daha sonra çoğaltılıp gönderilen kısımlar hariç olmak üzere 219 bin 237 sayfa siyah beyaz ve 450 sayfa renkli olmak üzere toplam 219 bin 687 sayfa evrakın Muğla E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu aracılığıyla sanıklara 4 Temmuz 2017 tarihinde teslim edildiği vurgulandı.
Mahkemenin 13 Temmuz 2017 günü başlayan 10. celsesinde delillerin toplanması ve tartışılmasının tamamlandığı, sanıklardan ve müdafilerinden esas hakkındaki mütalaaya karşı savunmalarının sorulduğu anlatılan kararda, sanık ve müdafilerinin savunma için süre talep etmeleri üzerine kendilerine duruşmanın tamamlandığı, mahkemece iddianamenin tebliğinden sonra 9 hafta ve delillerin toplanıp tartışılmasından sonra yaklaşık 3 hafta olmak üzere sanıklara savunma için 12 hafta süre verildiği anlatıldı. Bu sürenin yeterli olduğu, sanıkların ve müdafilerinin savunma için ilave süre taleplerinin yargılamayı uzatmaya yönelik olduğu değerlendirilerek ilave süre taleplerinin kabul edilmediği ifade edildi.
Sanıklara devam eden duruşma takvimi içerisinde hangi tarihte savunma yapabileceklerinin sorulduğu ve taleplerinin dikkate alınarak bir takvim hazırlandığı belirtilirken, bu süreçte savunmaların alındığı kaydedildi. Herhangi bir gün belirlemeyen sanıkların savunmalarının ise en sona bırakıldığı, bu süre içerisinde belirlenen günde savunmasının alınması planlananların dışında kalan diğer sanıkların duruşmadan vareste tutularak savunma hazırlıklarını tamamlamalarına ilave olanak sağlandığı dile getirildi. Ancak sanıkların birçoğunun bu olanaktan faydalanmak istemedikleri ve duruşmaları sürekli takip ettiklerinin gözlendiğine işaret edildi.
Sönmezateş’in “gözlük” yalanı
Gerekçeli kararda sanıklardan Gökhan Şahin Sönmezateş‘in, yargılama süresince gözleriyle ilgili herhangi bir sağlık problemini dile getirmediği anlatılan kararda şu ifadeler yer aldı:
“Esas hakkındaki savunmaların alındığı süreçte de bu hususta bir şikayette bulunmamış, ancak esas hakkındaki savunmasının alındığı 12 Eylül 2017 tarihinde gözlük ihtiyacı bulunduğundan dolayı savunmasını hazırlayamadığını ileri sürmüş, ancak yaşanan süreç ve gelinen aşama göz önünde bulundurulduğunda sanığın iyi niyetli olmadığına kanaat getirilmiştir. Bu hususta bir talebinin de bulunmadığı göz önünde bulundurularak kendisine ilave süre verilmemiştir. Sonuç olarak, sanıklara delillerin ulaştırılmasında yeterli imkan ve süre tanınmış, ilave taleplerinin samimi olmadığı ve yargılamayı uzatmaya yönelik olduğu kabul edilmemiştir.”
“Vatansever komutanlar hedef alındı”
Gerekçeli kararda, bazı sanıklarca savunma sınırlarının dışına çıkılarak 15 Temmuz’da yapılmak istenen darbeyi engelleme yönünde yoğun çabaları bulunduğu kamuoyunca bilinen bir kısım devlet yetkilileri ve vatansever komutanların hedef alındığına vurgu yapıldı. Kararda, bu kişilere yönelik iftira boyutuna varan ve kamuoyunda olumsuz algı oluşmasına hizmet edecek birtakım isnatlarda bulunulduğu, ilgili sanıkların uyarılmalarına rağmen bazı sanıkların bunu sürdürdüğü, bu şekilde savunma hakkının kötüye kullanıldığının gözlemlenmesi nedeniyle bu sanıkların savunmalarına son verildiği aktarıldı.
“Çatışmaya bizden önce başkaları girdi” yalanı
Kararda, 112 ve 115 kayıtlarından Turban Otel bölgesinde helikopterlerin geldiğine ilişkin ilk ihbarın saat 03.04’te yapıldığı, sonraki saatlerde helikopterlerin otele saldırı yaptıklarına ilişkin yoğun ihbarların bulunduğunun anlaşıldığı vurgulandı.
Sanıkların, henüz Marmaris’te bulunmadıkları bir zaman dilimi içerisinde bölgeye başka kişilerin geldiği, saldırıda bulundukları yönündeki beyanlarının gerçeği yansıtmadığı anlatılan kararda, ifadelerde geçen olay saatine ilişkin farklılıkların olay gecesi yaşanan darbe teşebbüsü nedeniyle insanların içinde bulundukları olağanüstü koşullardan ötürü olay saatini yanlış hatırlamalarından ya da sanıkların olay yerine ulaşmalarından evvel, Cumhurbaşkanını olay yerinden alıp havaalanına götüren helikopterin sesi ile bir süre sonra olay yerine gelen, içerisinde sanıkların bulunduğu helikopterlerin sesini karıştırıp, birbirinin devamı gibi algılamalarından kaynaklanmış olabileceği kaydedildi.
ÖKK, SAT ve MAK personeli olan sanıkların soruşturma aşamasında, kollukta avukat huzurunda alınan ifadelerinde kısmi ikrarlarda bulundukları, yargılama aşamasında bu sanıkların tamamının soruşturma aşamasında fiziki veya psikolojik baskı altında ifadelerinin alındığını, beyanlarının doğru olmadığını, bu ifadelerinin delil olarak kabul edilemeyeceğini ileri sürdükleri anlatıldı.
“Örgütsel dayanışma içinde hareket ettiler”
Bu sanıkların tamamının ÖKK, SAT, MAK gibi çok ağır ve özel eğitimler veren seçkin birliklerde görev yapmış kişiler olduğu anımsatılarak, şu değerlendirme yapıldı:
“Bu nedenle kendilerine fiziksel veya psikolojik baskı yapılarak ikrar veya arkadaşlarına suç isnadı içerecek ifadelerinin alınması çok zor, belki de imkansızdır. Kaldı ki bu sanıkların tamamının kolluk ifadeleri müdafileri huzurunda alınmış, Cumhuriyet Savcılığında alınan ifadelerinde kolluk ifadelerinin doğru olduğunu, sulh ceza hakimliklerinde alınan ifadelerinde ise Cumhuriyet Savcılığında alınan ifadelerinin doğru olduğunu kabul ve teyit etmişlerdir. Gerek Cumhuriyet Savcılığı ifadelerinde, gerekse sulh ceza hakimliklerinde yapılan sorgularında kolluk ifadelerinin baskı altında alındığı hususunda herhangi bir iddiaları da söz konusu değildir. Bu sebeple soruşturma aşamasında kollukta ve Cumhuriyet Savcılığında avukat huzurunda alınan ve sorgu hakimliğinde de kabul ettikleri, dosya içerisindeki delillerle ve oluş ile örtüşen ifadelerinin hukuken geçerli olup yasak delil niteliğinde bulunmadığı kabul edilmiş, sanıkların yargılama aşamasındaki örgütsel bir dayanışma şeklinde tezahür eden (yargılama sırasında bu sanıkların tamamına yakını savunmalarına işkence iddiaları ile başlamış, kendilerine önce savunmalarını yapmaları, bilahare soruşturma ifadelerinin okunacağı ve çelişkilerin sorulacağı yönünde uyarı yapılmasına rağmen sanıklar bu uyarıyı dikkate almayarak aynı şekilde işkence iddiaları üzerine kurgulanmış savunmalarına devam etmişlerdir. Bu nedenle sanıkların örgütsel bir dayanışma ile hareket ettikleri ve ifadelerine de örgütsel talimat doğrultusunda yön verdikleri değerlendirilmiştir.) soruşturma aşamasında müdafi huzurunda alınan ifadelerini inkara yönelik olan savunmalarına itibar edilmemiştir.
Yargılama aşamasında bazı sanıklar ve müdafileri tarafından keşif talebinde bulundukları da hatırlatılarak, sanıklara isnat edilen mala zarar verme, kamu malına zarar verme suçları ve diğer suçlar yönünden dosyanın yeterince açık olduğu, yapılacak keşif ile aydınlatılmaya muhtaç bir husus bulunmadığı, bu nedenle keşif taleplerinin de yerinde görülmediği ifade edildi.