Gündem

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Ben gidip gavur topraklarında esir hayatı yaşayamam

Abone Ol

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nde düzenlenen A Haber-ATV ortak yayınındaki Gençlerle Büyük Buluşmaprogramında, üniversite öğrencilerinin anayasa değişikliği ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine ilişkin sorularını yanıtladı.

Bir öğrencinin, “Son gündemde sürekli yeni sistemin, tek adamlık getireceği söyleniyor. Bu konuyu, bize yeni anayasayı referans alarak açıklayabilir misiniz?” sorusu üzerine Erdoğan, şu yanıtı verdi:

“Şunu çok iyi kavramamız lazım. Kuvvetler ayrılığı prensibinde malum yasama, yürütme, yargı erkleri var. Tek adamlık dediğimiz zaman ne anlaşılır? Yasama, yürütme, yargıyı adeta bir kişi almış götürüyor, yönetiyor, bu anlaşılır. Burada ise böyle bir şey söz konusu değil. Burada sadece yürütmenin bir kişide toplanması, bu da cumhurbaşkanıdır. Şu anda ise durum nedir? Şu andaki durumda, bir çift başlılık var. Cumhurbaşkanı var, başbakan var.”

“Kılıçdaroğlu, onların bu tek adamlığından bahsediyor mu?”

Gazi Mustafa Kemal’in hem Cumhuriyet Halk Partisi’nin genel başkanı hem de ülkenin cumhurbaşkanı, aynı şekilde İsmet İnönü’nün hem partinin genel başkanı hem de cumhurbaşkanı olduğunu hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

“Acaba şu anda ‘partimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal’dir’ diyen Kılıçdaroğlu, onların bu tek adamlığından bahsediyor mu? Hayır. Gelelim şu andaki duruma. Şu andaki durumda cumhurbaşkanı var, başbakan var. Fakat dikkat edin başbakan bir partinin genel başkanı, aynı zamanda o da yürütmenin başı. Onun için tek adamlık ifadesi kullanılıyor mu? Kullanılmıyor. Şu andaki yeni süreçte ne olacak? Bu süreçte bir defa cumhurbaşkanı, başbakan ikilemi ortadan kalkıyor ve sadece cumhurbaşkanı olacak. Cumhurbaşkanının altında da en yakın çalışma arkadaşları içinde bir, iki bilemedin üç kendisine başkan yardımcısı olacak. Bu başkan yardımcılarıyla yürüyecek. Yani güçlendirilmiş bir başkan, onun yanında güçlendirilmiş bir yasama organı, parlamento olacak. Aynı şekilde güçlendirilmiş bir yargı olacak. Bunların birbirleriyle herhangi bir ilişkisi, bağlantısı bu noktada söz konusu değil. Yasama kendi görevini yapacak. Yürütme olarak başkan daha güçlü bir şekilde kendi görevini yapacak. Yargı da kendi görevini yapacak. Dolayısıyla asla bir tek adamlık söz konusu değil. Yani bir kral, böyle bir yetki, bu başkanda yok.”

Türkiye’deki gelenekler, adet ve örflerden kaynaklı olarak böyle bir hazırlığın yapıldığını anlatan Erdoğan, bu hazırlıkla beraber geleceğe yüründüğünü söyledi.

Daha seri, daha süratli gitmek istediklerini dile getiren Erdoğan, “Şu 14 sene içinde ayağımız birçok yerden kesilmeye çalışıldı, prangalar takıldık. Bunları aşamadık. Önceki dönemlerle mukayese edilmeyecek hizmetleri yaptık. Ama daha fazla şeyler yapılabilir. Daha fazla şeylerin yapılabilmesi için yürütmenin güçlendirilmesi lazımdı. Şimdi bu düzenlemeyle bu geliyor. Ben halkımızın bunu göreceğine inanıyorum. Asla, kata tek adamlıkla bu işin alakası yoktur.” diye konuştu.

“Siyasetin o mutabakat dilini o dayanışma dilini özlüyorum, ona hasretim”

Ülkenin yönetiminde zaman kaybına tahammülünün olmadığını kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:

“Bunu aşmamız lazım. Ha yalnızlıktan bahsedince, ben siyasetin o mutabakat dilini o dayanışma dilini özlüyorum, ona hasretim. Batı dünyasını biraz bilirim. Gerek belediye başkanlığım dönemi gerekse yani şurada 12 yıl Başbakanlıkta geçti, ondan sonra da 2-2,5 yıl malum Cumhurbaşkanlığı dönemi ve tüm dünyayı şöyle büyük oranda dolaştım. Buralarda neler oluyor, neler bitiyor bunları gören, bilen birisiyim. Bütün bunları görünce bakıyorum ki bunlarda bir mutabakat denilen bir anlayış var. Yani, siyaset aynı zamanda bir uzlaşma sanatıdır. Bunu yapıyorlar. Fakat bizde niye olmuyor? Bizde siz ‘beyaz’ diyorsunuz, o kalkıyor ‘siyah’ diyor. Ya beyaz işte bu, görüyorsun ama yok. Kim diyor bunu? O önemli. ‘Bunu Erdoğan demişse tam aksini söyleyeceksin.’ Böyle siyaset olmaz ki ama batıda öyle değil. Batıda bakıyorsun bir uzlaşmayı yakalayabiliyorlar. Bizde maalesef bunu yakalayamadık. Sonunda işte iş geldi, Başbakanımız ile Sayın Bahçeli’nin mutabakatı, görevlendirdikleri arkadaşların yaptıkları güzel bir çalışma neticesinde bu 18 madde ile iş bağlandı ve 18 madde ile gönül arzu ederdi ki burada CHP de olsun ama olmadı. 18 madde ile şimdi milletin karşısına çıktık ve milletin karşısında bu anlatılıyor mu? Maalesef, anlatılmıyor. Zira bakıyorum ki ana muhalefetin başındaki zat bir defa 18 maddeyi okumamış, inanın bilmiyor. Öyle yanlış şeyler anlatıyor ki. Lokantaların kapatılmasına varıncaya kadar, muhtarlıkların kaldırılmasına varıncaya kadar, hiç mi hiç burada alakası olmayan şeyler. Böyle siyaset olmaz ki. Yalnızlık noktasına gelince burada gönül arzu ediyor ki o mutabakatta beraber olalım yoksa benim kendi yol arkadaşlarımı kast etmiyorum, yol arkadaşlarımla bugün de beraberim inşallah ölene kadar da beraber olacağız.”

“Buralara böyle durup dururken gelmedik”

İlaç almada sorun kalmadığının altını çizen Erdoğan, şunları söyledi:

“İsteyen istediği hastaneye gider. İlaç noktasında kimsenin bir sorunu yok, istediği eczaneden gider ilacını alır. Şimdi daha da ileri gittik. En son geçenlerde Sayın Başbakan’la da konuştuk. Kanserde bir ilaç noktasında şey vardı, dedik ki kanserde bile ithal ilaçlara ödenen para noktasında bu konuda da bence vatandaşlarımıza yardımcı olalım, bunun dahi bedelini devlet olarak ödeyelim.

Eskiden köpeklerin çektiği kızaklar üzerinde hastalar getiriliyordu. Şimdi biz paletli ambulanslarla dağlara tırmanıyoruz kar kışta, hatta şimdi bizim helikopter ambulanslarımız var, jet ambulanslarımız var. Buralara böyle durup dururken gelmedik. Bunlar modern bir ülkenin hamdolsun yakalamış olduğu bir hedeftir. Türkiye şu anda bu hedefi yakalamıştır. Batıyı zaten kıskandıran, Batıyı sinirlendiren, kusura bakmayın kudurtan bu.”

“Ben gidip gavur topraklarında esir hayatı yaşayamam”

Marmaris’ten çıkarken önce Facetime’dan duyuru yapıp, tüm halkı meydanlara çağırdığını hatırlatan Erdoğan, şunları aktardı:

“Orada bir kurnazlık daha yapıyor. İşi gücü budur zaten. Yalanı çok iyi söyler. Türkiye’de yalanı bunun kadar başarılı söyleyen yoktur. Enteresan, diyor ki ‘beni haberdar etseydi koruma müdür benim müdürüme haber etseydi o zaman ben de onu orada beklerdim’ diyor. Hale bak. Tüm millet, on binler orada. Kendisi ise VİP’te duruyor. İlginç olan şey şu. VİP’te tanklar var. Kendisine ışıldaklı bir araç geliyor orada konuşmalar falan oluyor. Oradan ışıldaklı arabaya biniyor. Saat 23.15. Bakırköy’e gidiyor. Sonra öğreniyoruz ki Bakırköy Belediye Başkanının evine gitmiş. Daha sonra bugün bir köşe yazarı diyor ki, kendisinin ifadesi, o da otellerde yer bulamamış. Öyle mi? Kendisi de bunu teyit ediyor. Çıkış anları da orada. On binler orada. Biz de çıktık. Biz helikopterle önce Dalaman’a geldik. Ben pilotuma ‘ne diyorsun, buradan Dalaman’a rahat gider miyiz, falan. Dedi ki ‘Cumhurbaşkanım benim açımdan hiçbir şey yok. 15 dakikada oraya varırım. Uçağımız güçlü. Ama alçak uçuş yaparım. Ama sağ sol yapar. Ne yapar Dalaman’a ulaşırız.’ Bu arada da tabi otel sahibi arkadaşımız, ‘benim hızlı bir yatım var. Bundan sizi yakın adalara götürebilirim’ diye teklif yaptı. Dedim ki ‘Serkan. Bak’ dedim. ‘Benim vatan topraklarımda ölmem varken, ben gidip gavur topraklarında esir hayatı süremem.’ “

“Kılıçdaroğlu VIP’den geldi ve bir yere gitti dediler”

“Yanımıza arkadaşlar geldi, dediler ki, 11,5 gibi dediler bana, Kılıçdaroğlu VIP’den geldi ve bir yere gitti dediler, onlar da bilmiyorlar. Tabii biz bunları sonra öğreniyoruz.” diyen Erdoğan, şöyle konuştu:

“Bak şimdi çok daha enteresan görüntüler çıktı. O esnada meğerse tankların önüne gelen o ışıldaklı araçla darbecilerle orada konuşuyorlar, görüşme yapıyorlar ve darbecilerle ne konuştunuz, ne görüştünüz? 12 dakika telefon görüşmesi var, ne görüştün? Hani sen FETÖ’nün gazetesine röportaj vermiştin. Geçen akşam bir radyo kanalında bir görüşme yaptım, dedi ki ‘benim de onunla görüşmem var, bana da aynı şeyi söyledi’ dedi, ‘Darbe olursa ilk defa tankların üzerine ben çıkarım’ dedi bana. E peki bu ne perhiz, ne lahana turşusu. Niye kaçıp gittin? Hadi gelseydin ya orada bak on binlerce insan var. Sen de onların arasına karışsaydın. Bu iş kürek işi değil, yürek işi, yürek. Çekti gitti. Dedim ya yalan bunda diz boyu. Ben zaten buna diyorum, bu yalan makinesi. Böyle bir durumu var, işte görüntü ortada. İspat, delil burada. Onun için de tabi yani CHP’nin çok çabuk bundan kurtulması lazım. 16 Nisan zaten bunun işaretidir.”

“Millet seni sevmiyor”

“Kendisi, ‘Tankların önünde dururum diyordu’ ancak yaptıkları ortada” diyen Erdoğan, şunları kaydetti:

“7 kez seçim kaybetmiş. Ne diyor? ‘Yüzde 40’ı tutturamazsan, çekilirim’ mealinde ifadeler kullanıyor. Zaten bırak yüzde 40’ı, yüzde 30’a ulaşamadı ki. Hep 25, 26, daha aşağısı. Hep buralarda kaldı. Daha yukarı çıkamadı. Niye? Millet seni sevmiyor, benimsemiyor. Gerçek ortada.”

“Artık rejim konusu diye bir şey yok”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir başka öğrencinin “Değişecek olan şeyin bir sistem değil rejim olduğu söyleniyor. Eğer ki bu değişiklik 16 Nisan’da kabul görürse Atatürk inkılapları ve Cumhuriyet kazanımları nasıl garanti altına alınacak?” şeklinde sorduğu soruyu da, şöyle yanıtladı:

“Öncelikle bir defa bizim rejimle bir sorunumuz yok. Türkiye’de rejim olayı 1923’te bitmiştir. Artık rejim konusu diye bir şey yok. Şu andaki konu; bir yeni yönetim sistemidir. Atılan adım bunun üzerinedir. Asla rejim, hiç gündeme gelmemiştir. Bizim 14 yıllık yönetimimizde hiç rejim gündeme geldi mi? Ama ne yazık ki bunlar duymuyorlar ama uyduruyorlar. Ben İstanbul’a büyükşehir belediye başkanı oldum, olmamdan hemen birkaç gün önce söylenen ne biliyor musunuz? ‘Eğer Erdoğan belediye başkanı seçilirse otobüsleri ikiye ayıracak. Kadınlar, erkekler…’ Tabi belediye başkanı olduk. Pendik’te bir tren kazası oldu ve bir bayan kardeşimiz orada maalesef öldü. ‘Bak demedik mi? Kadıncağızı attılar ve kadın öldü.’ Kim? ‘İşte belediye yetkilileri’. Bunlar bu bu denli iftira üzerine kurulu hep kampanya yürütmüşlerdir ve bunu her zaman yapmışlardır. Bugün de yapıyorlar, yarın da yapacaklar. Çünkü hayatları hep bunun üzerine kurulu. Dürüst olun, doğru olun. Yani işte bu yalanlar bugüne kadar size bir şey kazandırmadı. Bundan sonra da bir şey kazandırmayacak.”

“Benim sırrımı, benden almak istiyorsun”

Bir öğrencinin, Hollanda’da yaşananlar sonrasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin AB’ye karşı nasıl bir tavır takınacağı ve 16 Nisan’da verecekleri müjdenin bu konuyla ilgisi olup olmadığına ilişkin sorusu üzerine Erdoğan, “Benim sırrımı, benden almak istiyorsun. Sırrımı inşallah 16’sından sonrasına bırakalım. Yoksa anlamı kalmaz.” dedi.

Erdoğan, Hollanda ve Almanya olaylarının basit olaylar olmadığını vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Almanya, bizim orada yaşayan 3 milyon vatandaşımıza ve bize bana göre saygısızlık yapmıştır. Bu kadar münasebetlerimizin ileri derecede olduğu bu ülkenin, bize bu saygısızlıkları yapması, yenilir yutulur değil. Şu anda Almanya, teröristlere yataklık yapıyor. Bu kadar açık konuşuyorum. Ben bunlar Nazizmi hortlattı deyince, çıldırıyorlar. Niye çıldırıyorsun? Yaptığınız iş o da onun için söylüyorum. Sen kalkacaksın, binlerce PKK’lı teröristi orada besleyeceksin, barındıracaksın, ben sana 4 bin 500 dosya vereceğim. Sen bu dosyaları inceleyip kararı vermeyeceksin. Benden de geleceksin, bir ajans teröristi istiyorsun. O arada da nerede kalıyor biliyor musunuz? Tarabya’daki Cumhurbaşkanlığı köşkünün altında, Almanların rezidansı var. Denize nazır. Meğerse bu ajan teröristi orada saklıyorlar. Dedim bir defa gidip teslim olsun ve yargılansın. Önce buna ‘evet’ diyemediler. Sonra teslim oldu, yargılandı, tutuklandı. Tutukluluk süreci devam ediyor.

Çifte vatandaş Alman ve Türk. Bunu, bu denli savunuyor. Ben senin ülkende 4 bin 500 dosyayı veriyorum. Niçin bunları bir an önce yargılayıp da bize vermen gerekenleri vermiyorsun? Bunlar PKK’lı terörist. Niye vermiyorsun bunları? Bunları vermediğin sürece, Nazizmin uygulamasını yapıyorsunuz diyeceğim. Bunu onlara dedim. Yüzlerine dediğim için açık açık söylüyorum. Mesela Cumhurbaşkanı, iyi dosttuk ama baktım o da çirkin açıklamalar yapıyor. Sen bilirsin. Yaptığın sana kalır.”

 “AB noktasında 14 yıl önce çok daha farklı bir kanaatteydim” 

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na uçuş izni verilmemesine, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın Hollanda’da yaşadığı engellemeye değinen Erdoğan, “Uluslararası hukuk var. Bakanların dokunulmazlığı var. Sen bu Dışişleri Bakanı ile nasıl görüşeceksin, nasıl bir araya geleceksin?” diye konuştu.

Erdoğan, AB noktasında 14 yıl önce çok daha farklı bir kanaatte olduğunu aktararak, 14 gün içinde 15 ülke dolaştığını anlattı. Batı’nın şimdi o anlayışından çok uzaklaştığını, bunu dürüst ve samimi bulmadığını dile getiren Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

“Hollanda, Avusturya, İsviçre… Parlamentonun önünde benim resmim, şakağıma silahı dayamış. Ne diyorlar? ‘Erdoğan’ı öldürün.’ Sen kimsin, neyi öldürüyorsun? Dur bakalım, önce haddini bileceksin. Biz bu yola, kefenimizi giyerek çıktık. Ölüm bizi nerede yakalar belli olmaz. Belki sizler bizden önce öleceksiniz. Dolayısıyla, bizim bu performansımızı, onların bu tehditleri düşüremez.

Kimler yürüyor orada? PKK’lılar. Yani ‘hayır’ kampanyası yürütenler DHKP/C’liler. Onların milletvekilleriyle beraber, onların polislerinin nezaretinde yürüyorlar. Herhangi bir şey yaptılar mı? Hayır. Onların yönetimleri bir şey yapmadı. Aynı şey Almanya’da oldu. Almanya’da Almanlar’ın polis aracında PKK’lı terörist, elinde bölücü başının paçavrası, onunla beraber gösteri yapıyorlar. Alman polisi koruma yapıyor. Avusturya havalimanına, benimle ilgili neler yazdılar. Varsa, yoksa Erdoğan. Yine Avusturya’da bir dergi çıkarmışlar. O dergide 12 sayfa bana ait bir yazı. Ben de memnunum. Niye derseniz? Propagandanın iyisi, kötüsü olmaz. Bizler de bundan dolayı mutluluk duyuyoruz. Biz yolumuza kararlılıkla devam edeceğiz.” 

“İşte şimdi bu ‘evet’, inşallah pazar akşamı çıkacak”

Erdoğan, vatandaşlara seslenerek, şunları kaydetti:

“Şimdi pazar günü ben özellikle sevgili vatandaşlarımdan çok daha güçlü şekilde ‘evet’i inşallah sandıklarda patlatalım. Genç kardeşlerime özellikle bir şeyi vurguladım. Yine vurguluyorum; tek millet için, tek bayrak için, tek vatan için, tek devlet için evet. Bir de sevgili gençler, sizin şahsınızda bizi izleyen tüm gençliğimize hitap ediyorum; Bir olacağız. İri olacağız. Diri olacağız. Beraber olacağız. Kardeş olacağız. Hep birlikte Türkiye olacağız. Son olarak da Gazi Mustafa Kemal hitabesinde ne diyor, ‘Gençler. Cumhuriyeti ve bu vatanı sizlere emanet ediyorum.’ Ama Gazi Mustafa Kemal’in partisinin şu anda başındaki adam gençlere güvenmiyor. Tablo ortada. Öyle ise biz yolumuza emin adımlarla milletçe inşallah yürüyelim. Pazar akşamı da bu mutluluğu, bayramı beraber yapalım.”