Alman medyası eylül ayında yapılacak genel seçimler öncesinde Türkiye aleyhtarlığını tırmandırırken, yaptığı yoğun kara propagandasının ilk önemli sonucunu, yerel yönetime Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın konuşmasını engelleterek aldı. Türkiye ile Almanya arasında zaman zaman siyasi gerilim artsa da, ortak çıkarlar ve köklü tarihe sahip ikili ilişkiler, gerginliğin ileri aşamaya taşınmasına engel oluyordu. Ancak Alman medyası son dönemde Türkiye ile ilişkilerin tamamen koparılması için benzeri görülmemiş bir kampanya yürütmeye başladı.Türkiye ile Almanya arasındaki son dönemlerde yaşanan siyasi gerilimi tetikleyici haberler ve yorumlar, ana akım medya dahil neredeyse tüm basın organlarında görülür hale geldi.
Alman medyasının önde gelen gazeteleri, Başbakan Angela Merkel’i izlediği Türkiye politikası nedeniyle sert bir dille eleştirirken, Türkiye ile Almanya arasında gerilim çıkarmaya dönük yayınlar yapıyor. Merkel’in muhacir krizinin çözümünde Türkiye ile yakın işbirliği yapmasını eleştiren Alman basını, Merkel’in Almanya’yı Türkiye’ye çok fazla bağımlı hale getirdiğini, Ankara’ya çok fazla taviz verdiğini, Türkiye’deki gelişmelere tepki göstermekten korktuğunu iddia ediyor. Oysa Erdoğan ve Merkel’in inisiyatif alıp imzalanmasını sağladıkları 18 Mart mutabakatı, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’nın en büyük muhacir krizlerinden birini durdurmuş, birçok Avrupa ülkesi mutabakat ile derin bir siyasi krizi atlatmıştı. Mutabakatın ne denli başarılı olduğu Avrupa Birliği’nin yayınladığı son raporda da vurgulanmıştı.
Bu gerçeğin de farkında olmasına rağmen Alman basını, bir süredir Türkiye’yi karalayan yayınlar yapıp Merkel hükümetinin Türkiye ile işbirliğini geliştirmeyi amaçlayan politikasını hedef alıyor. Diplomatik kaynaklar, iki ülke yönetimlerinin yaşanan sıkıntılı süreçte medya üzerinden mesaj verme yerine daha fazla doğrudan iletişim kurma yolunu benimsediğini ancak bu iyi niyetin Alman medyasında son dönemdeki haberlerle adeta baltalanmak istendiğini ifade ediyor.
TÜRKİYE’NİN ALMANYA İLE OLAN İLİŞKİLERİ HAZMEDİLEMİYOR
Alman medyasının başrolünde oynadığı gerilimin ana nedeni ise, medyadaki etkili isimlerin Türkiye’nin giderek bölgesel güç haline gelmesi ve Almanya ile olan ilişkileri aynı göz hizasında sürdürmek istemesini kabullenememeleri olarak görülüyor. Henüz buna alışamayan Alman medyasının Türkiye’ye yönelik itham ve olumsuz haberlerinin, ön yargılı ve herhangi bir dayanaktan yoksun olduğu çok bariz bir şekilde fark ediliyor. Bazı Alman medya kuruluşlarının Türkiye ile ilgili konularda özellikle algı operasyonu yapması ise dikkati çeken diğer bir konu.
Buna örnek olarak özellikle Alman medyasının Gezi olayları, 15 Temmuz darbe girişiminde takındıkları tavır ve izledikleri yayın politikası gösterilebilir.
Alman medyasının FETÖ darbe girişiminin gerçekleştiği günün ertesinde sayfalarında daha ziyade sivillerin askerleri palaskayla döven fotoğraflara yer vermesi olaya bakış açılarını gösteriyor. En son Spiegel dergisinde yer alan haberde Türkiye’nin ekonomisinin kötüye gittiği ve bu nedenle Almanya’dan mali destek istendiği haberinin yapılması algı operasyonlarını çok ince bir şekilde yapıldığının diğer bir örneği. Türk diplomatik kaynaklar bu haberin doğru olmadığını, görüşmede böyle bir mali yardım talebinin asla dile getirilmediğini ifade ediyor. Alman medyasının özellikle Gezi olaylarında haftalarca manşetlerini Türkiye’ye ayırması ve sürekli olumsuz haberler yapması ayrıca Der Spiegel dergisinin gezi olaylarına özel Türkçe dergi çıkarması, Türkiye ile ilgili olumlu bir bakış açılarının olmadığını gösteriyor. Türkiye’ye kin ve nefret duyan, terör örgütü yandaşı küçük bir kesimin görüşlerine yer verilerek yapılan haberler, sessiz çoğunluk olan Almanya’daki Türkiye kökenlileri de rahatsız ediyor.
ÇİFTE STANDART SÖZ KONUSU
Henüz bir program açıklanmamasına rağmen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu ay Almanya’yı ziyaret ederek Türk vatandaşlarına hitap edeceği iddiası dahi Alman medyasının büyük kısmında korku iklimi oluşturulmasına yetmiş görünüyor. Buna şiddetle karşı çıkan, Türkiye karşıtı siyasetçilerin görüşlerini manşetlere taşıyan Alman medya kuruluşları, yabancı bir ülke liderinin Almanya’da siyasi miting düzenlemesinin, binlerce kişiye hitap etmesinin uygun olmadığını iddia ediyor. Bunun da sürekli ifade özgürlüğünü gündemden düşürmeyen medya ve siyasetçiler tarafından dile getirilmesi çifte standardı göz önüne seriyor. Her ne kadar Erdoğan’ın Almanya’ya gelip bir konuşma yapacağı kesin belli olmasa da Alman medyası şimdiden yaptığı yayınlarla kamuoyu oluşturarak bu etkinliğin yapılmamasını, Erdoğan’ın Almanya’ya gelmemesini istiyor. Her ortamda Türkiye’de ifade özgürlüğünden dem vuran Alman medyası konu kendilerine geldiğinde anayasal hak olan demokrasi ve toplanma hakkının yasaklanmasını savunabiliyor. Halbuki ABD eski Başkanı Barack Obama’nın 2008 yılında Berlin’de on binlerce kişiye hitaben yaptığı konuşmaya övgüler yağdıran aynı medya kuruluşları, geçen ocak ayında Avrupa’daki aşırı sağcı liderlerin Koblenz kentindeki buluşmasına sessiz kalmıştı. Fransa’dan aşırı sağcı Ulusal Cephe’nin lideri Marine Le Pen, Hollanda’dan ırkçı Özgürlük Partisi’nin (PVV) lideri Geert Wilders’in yüzlerce kişiye hitaben yaptığı konuşmalar, Alman medyasında böyle bir eleştiri konusu olmamıştı.