Muhammed Emin Saraç Hocamızın Tokat Niksar’da başladığı hayat yolculuğu 19 Şubat 2021 Cuma akşamı İstanbul’da sona erdi.
Şehadet ediyoruz ki bu dünya hayatını sadece ahiret hayatı için erzak toplamakla geçirmişti, tek gayesi rıza-i İlahi olmuştu. Ahiret için dünyanın çilesine, ezasına, cefasına gönüllü talip olmuştu.
Allah demenin yasak olduğu, Kuran okumanın en büyük suç görüldüğü, ibadetin ihanet sayıldığı zamanlarda -1940’ların başında- altı yaşında hafız olmuştu.
Allah rızası için ilim öğrenmek amacıyla ailesinden, sevdiklerinden ayrılarak hayatının en güzel çağlarını gurbetlerde geçirmişti.
Başta Ali Haydar Efendi ile Fatih Camii Baş İmamı Ömer Efendi olmak üzere pek çok âlimden tefsir, hadis, fıkıh, usul dersleri almıştı.
Bunları da yeterli görmemiş, ilim için Mısır’a hicret etmiş, çok zorlu şartlarda tam dokuz yıl da orada eğitim almıştı.
Sadece Türkiye’de değil, dünyada tanınan ve sevilip sayılan bir âlim idi.
İhlası, takvası, samimiyeti, edebi, ahlakı, istikameti, hassasiyeti, tevazuu ile örnek bir şahsiyetti.
Gören herkeste bir muhabbet hâsıl olurdu. Mütebessim yüzü, tatlı sözü ile gönle girmeyi, gönülde kalmayı, gönül almayı ne de güzel başarırdı.
Ben de üniversite birinci sınıfta görme, tanıma şerefine nail olmuştum.
Anadolu’dan İstanbul Üniversitesi’ne Türk dili ve edebiyatı okumak için gelmiştim. 28 Şubat sürecinin Müslümanların üzerine kâbus gibi çöktüğü yıllar…
Hocamız da normalde Fatih Camii’nde ders veriyor. Çok uzun yıllardır camide ilim halkaları var. Ancak o dönem sanıyorum ki Hocamızı da fazlasıyla rahatsız etmiş olmalılar ki camideki derslerine bir süre ara vermişti. Dersleri, Fatih Camii’nin hemen Malta Çarşısı’na çıkan kapısında yer alan bizim öğrenci evinin üçüncü katında bir odada yapmışlardı bir süre.
Belli günler binaya birileri gelip gidiyor, M. Emin Saraç Hoca Efendi diyorlar, Halil İbrahim Kutlay Hoca diyorlar ama ben tabii kaldığımız binaya gelen nimetin farkında değilim. İlim, âlim cahiliyiz. Saygı değer büyük bir zat olduğunu anlıyorum bahsedilenlerden ama o kadar işte…
Hocamızın dersinin olduğu bir gün ben de o katta bulunan çalışma odamıza çıkıyorum. Tam o sırada dersi bitirmişler onlar da odadan çıktı, koridorda karşılaştık. O nurani yüz, mütebessim çehre bir anda muhabbetimi celp etti, müthiş bir saygı uyandırdı. Eli bağladık bekliyoruz. Hafif bir sakalımız var, o sakalımızı şöyle bir sıvazladı ve “Sen kimsin? Bir tanışalım bakalım.” dedi. Adımı, okulumu, memleketimi vb. söyledim. Bir maşallah çektikten sonra “Sizin Yekta Saraç diye bir hocanız varmış, derslerinize geliyor mu?” dedi. Geldiğini söyleyince “Öğrencileri çok zorladığını, hâlden anlamadığını söylüyorlar, öyle mi?” dedi gülümseyerek... Yekta Hocamızın babası olduğunu da orada öğrenmiş oldum.
Muhammed Emin Saraç Hocamızla yakinen tanışmamız ve ilk konuşmamız böyle olmuştu. Bu hatıra hâlâ bende canlı durur. Daha sonra eve ders için geliş gidişlerinde ve Fatih Camii’ndeki ilim halkalarında zaman zaman görürdük.
Ancak maalesef ki bu kadar yakın olup istifade edemediğimiz büyük bir değerdi.
Rabbim, mekânını cennet, makamını âli eylesin; cennetinde buluşmayı bizlere nasip eylesin!..