Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, TRT Haber’de katıldığı canlı yayında gündeme ilişkin soruları yanıtlarken, İstanbul’da bugün başlayan Uluslararası İstanbul Hukuk Kongresi hakkında bilgi verdi.
Bakan Bozdağ, kongreye, 48 ülkeden 18 adalet bakanı, 13 anayasa mahkemesi başkanı, 12 yargıtay başkanı, Türkiye’deki yargıtay cumhuriyet başsavcısı muadili başsavcılar, adalet akademisi muadili 12 ayrı ülkenin adalet akademisi başkanları, ülkelerin HSYK muadili kurulları, başkanları, temsilcileri, adalet bakan yardımcıları başta olmak üzere 183 yabancı saygın ve seçkin misafirin katıldığını belirtti.
Yurt içinden de pek çok saygın ve seçkin hukukçu ile yargı mensubunun yer aldığı programın, Türkiye’de yapılan ilk uluslararası nitelikte hukuk kongresi olduğunu ifade eden Bozdağ, “Bu kongrenin amacı, sadece Türkiye’nin değil bütün hukuk devletlerinin yaşadığı hukuksal sorunlara ortak çözümler aramak.” dedi.
Kongrede, alanında uzman hukukçuların, yargı mensuplarının tebliğler sunacağını, müzakereler yapılacağını, eleştiriler ve önerilerin ele alınacağını aktaran Bozdağ, bunun sonucunda son derece önemli materyaller ortaya çıkacağını dile getirdi.
“Muhaciler konusunda hukuksal yapı güçlendirilmeli”
Bakan Bozdağ, muhacirler konusunun sadece Türkiye’nin sorunu değil bütün dünya ülkelerinin sorunu olduğunu belirterek, “Her ülke vatandaşları arasında başka ülkede muhacir olduğu gibi Türkiye’nin yaşadığı gibi yanı başında yaşanan sıcak çatışmalardan, savaşlardan kaçanların geldiği muhacirler var. Bir de bu mültecilerin gitmek istediği yerler var. Kaynak ülkeler, geçiş noktası olan ülkeler, bütün bunların doğurduğu insani dramlar ve sorunlar var. Uluslararası toplumun mülteciler konusuna eğilmesi ve bu konudaki hukuksal yapının güçlendirilmesi son derece önemli.”
Adalet Bakanı Bozdağ, şu anda dünyada bir mülteciler hukuku olduğunu ama bu hukukun tam olarak uygulanmadığını, nihayetinde siyasetin mültecilerle ilgili karar verici olduğunu aktardı.
Ülkelerin çıkarlarına göre hareket ettiğini, hukukun ve hakkaniyetin gereklerinin göz ardı edildiğini dile getiren Bozdağ, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“3 milyon sadece Türkiye’de Suriye kaynaklı mülteci var. Başka ülkelerde de bunun yansımaları var. Başka ülkelerde de mülteciler var. Eğer uluslararası toplum elindeki maddi imkanlarla ve diğer imkanlarla bu mültecilere sahip çıkmış olsa dünya daha iyi olurdu. Ölümler, dramlar, Aylan bebekler, başka sıkıntılar yaşanmazdı. Ama maalesef Batı’da bakıyorsunuz mültecilere kucak açma yerine ülkelerini korumak için duvarlar örüyorlar, dikenli tel örgüler oluşturuyorlar, refahları paylaşmıyorlar. ‘100 kişi, 200 kişi alayım mı, almayayım mı’ diye günlerce, aylarca tartışmalar yapıyorlar. Bu, insanlığın öldüğü noktayı gösteriyor. Öte yandan da Türkiye gibi mültecilere kucak açmış, yaklaşık 15 milyar dolar cebinden harcamış, sivil toplum örgütleriyle 25-30 milyar dolar harcama yapmış ülkeyi de takdir etmiyorlar. Bir yandan kendileri insan olmanın gereklerini yapmıyorlar, öte yandan da yapan ülkeyi yeteri kadar takdir edip desteklemiyorlar. O da ayrı bir ayıp.”
Musul’u DAEŞ’ten kurtarma operasyonu
Bakan Bozdağ, Musul’u DAEŞ’ten kurtarma operasyonuna ilişkin soru üzerine de DAEŞ terör örgütünün, uluslararası proje bir terör örgütü olduğunu söyledi.
Örgütü 66 ülkenin havadan bombaladığına, örgütle mücadele için bir koalisyon oluşturulduğuna ancak DAEŞ’in varlığını devam ettirdiğine dikkati çeken Bozdağ, şöyle devam etti:
“Dünyanın bütün devleri bir araya gelmiş, bir terör örgütüyle mücadele ediliyor ve bu mücadele 3 senedir devam ediyor. Hala bitmemiş, ne zaman biteceği de kestirilemiyor, bilinemiyor. Bu örgüte dünyanın yaklaşık 150 ülkesinden yabancı savaşçılar gelip katılıyor. Herkesin burada şunu sorması lazım, Avustralya’dan, Amerika’dan, Avrupa’dan, Asya’dan, Ortadoğu’dan, Afrika’dan, bu kadar dili, kültürü, dini, mezhebi farklı insanları kimler ikna edip de Suriye’ye, Irak’a ölmek ve öldürmek üzere gönderiyor veya getiriyor? Bir terör örgütü 3 sene içerisinde bu kadar ülkenin dilini ne zaman teröristlerine öğretti. Bu ağı nasıl kurdu, o insanları nasıl getirdi, çok açık. Bu kadar herkesin düşman olduğu bir terör örgütü silahlarını kimden alıyor ve nasıl kullanıyor. Bakıldığı zaman bu çok net bir şekilde Ortadoğu’da, Irak’ta ve Suriye’de enerji kaynakları üzerinde hedeflenen planların tahakkuku için DAEŞ bir araç olarak kullanılıyor ve onun üzerinden başka hesaplar görülüyor. Bunu Türkiye çok net ifade etti her zaman. Hem DAEŞ’e karşı en etkin mücadeleyi, en kararlı mücadeleyi Türkiye verdi hem de bunun gerçek yapısını ortaya koydu.”
“Usame bin Ladin ABD için ne ise Fetullah Gülen de Türkiye için odur”
Adalet Bakanı Bozdağ, 25 Ekim’de ABD’ye yapacağı ziyaret ve FETÖ elebaşısının iadesine ilişkin soru üzerine de şunları anlattı:
“Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye arasında adli yardımlaşma ve suçluların iadesine dair bir anlaşma var. Bizim beklentimiz, bu anlaşma hükümlerinin amasız, fakatsız, lakinsiz, objektif bir şekilde uygulanmasıdır. Biz ABD’den bunu talep ediyoruz. Türkiye olarak ABD’nin Türkiye’den talep ettiği adli yardım konularında veya suçluların iadesi konusunda biz bu sözleşmenin gereklerini bugüne kadar hep yerine getirdik. Bizden 10 kişinin yakalanmasını, tutuklanmasını talep etmişler, biz 10’u hakkında da yakalama kararı çıkarmışız, 9’unu yakalayıp tutuklamışız, bir tanesi de bulunamadığı için tutuklanamamış. Ama biz şimdi Fetullah Gülen’in yakalanması ve tutuklanması için talepte bulunduk, ABD bu talebimize henüz olumlu yanıt vermiş değil ve birtakım bilgiler isteyerek süreç uzatılıyor ve zamana yayılıyor, bunu da herkes görüyor, biz de görüyoruz.’
“Usame bin Ladin ABD için ne ise Fetullah Gülen de Türkiye için odur. ABD, Usame bin Ladin’i uluslararası planda takip ederken, isterken hangi hukuku uyguladı, o ülkelerden neleri istedi, o ülkeler onlardan ne istedi, biz de aynı şeyi söylüyoruz.” diyen Bozdağ, şunları kaydetti:
“Ülkemizi kana bulayan, devletimize, milletimize, demokrasimize bunca zarar veren bir teröristi biz sizden istiyoruz. Siz de o zaman bir terörist kendinize iadesinde hangi usul uygulanıyorsa, aynı usulu Türkiye ile ilgili de uygulayın diyoruz. Bundan sonraki süreçte eğer Fetullah Gülen Türkiye’ye iade edilmezse, Türkiye de ABD’nin iade taleplerine, ABD’nin Türkiye’ye bakışı nasılsa, Türkiye’nin de ABD’ye bakışı aynı olacaktır. Onlar bizden hangi bilgileri, belgeleri istiyorsa, biz de o dosyaların hepsinde aynı bilgileri, aynı belgeleri aynı şekilde isteyeceğiz. Hatta belki kelime kelime bize yazdıkları mektupları biz onlara yazacağız. ‘Siz de şunları tamamlayın, biz de ona bir bakalım’ diyeceğiz. Çünkü bu dost ve müttefik olan bir ülkenin kendi dostuna, müttefikine yapacağı bir şey değil.”