Yeryüzünün yüzde 70'i suyla kaplı olmasına rağmen kullanılabilir tatlı su miktarı son derece sınırlı ve insan faaliyetleri sonucu kirlilik, küresel ısınma gibi tehditlerle karşı karşıya. Bu nedenle, suyun kirliliğe karşı filtrelenmesi ve biyolojik çeşitliliğin korunması gibi ekosistem hizmetleri sunan sulak alanların korunması önem kazanıyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü rakamlarına göre, Türkiye'de Ulusal Sulak Alan Envanter Yönetim Bilgi Sistemi'ne kayıtlı, büyüklükleri 0,25 hektar ile 357 bin 854 hektar arasında değişen ve toplam büyüklükleri 1 milyon 653 bin 651 hektar olan 6 bin 757 sulak alan bulunuyor.
Sulak alanların 1 milyon 203 bin 740 hektar büyüklüğündeki 3 bin 620'si doğal, 449 bin 911 hektar büyüklüğündeki 3 bin 137'si ise yapay sulak alanlardan oluşuyor.
Su kuşları, balıklar ve vahşi yaşam için zengin bir ekosistem oluşturan yapay sulak alanlar, yeni bir yaban hayatı oluşturma veya yakındaki mevcut doğal sulak alanı zenginleştirme amacıyla hayata geçiriliyor. Ayrıca söz konusu alanlar, su filtreleme işlevleriyle insanlar ve yaban hayatına fayda sağlıyor.
AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Trakya Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Hidrobiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Belgin Elipek, sulak alanların, yapılarında mutlaka su bulunduran, bitkilerin fazla bulunduğu ve buna bağlı biyolojik çeşitliliğin de yüksek olduğu alanlar olduğunu söyledi.
Sulak alanların suyun içinde kirliliğe neden olabilecek elementleri topladığını, suyu bulanıklaştıran materyalleri çöktürebildiğini ve suyun oksijenlenmesini sağladığını belirten Elipek, kirlilik ve küresel ısınma sonucu kuruma tehdidiyle karşı karşıya olan sulak alanların, doğanın taklit edilmesiyle hayata geçirilen yapay sulak alanlar sayesinde korunabileceğini anlattı.
Yapay sulak alanların 60-80 santimetre derinliğinde, geçirimsiz zeminde, uzmanlarca belirlenen canlılarla oluşturulduğunu dile getiren Elipek, yüzer yapay sulak alanların da sulak alan çözümlerinden biri olabileceğini vurguladı.
Elipek, yüzer yapay sulak alanlar hakkında şu bilgileri verdi:
"Strafordan oluşuyorlar, temizlemek istediğiniz alana koyuyorsunuz. Üzerine açılan deliklere sucul bitkiler yerleştirilerek ekosisteme sabitleniyor. İstenildiğinde ortamdan çekilip, bitkiler hasat edildikten sonra tekrar kullanılabiliyor. Ayrıca su sümbülleri biyodizel ve biyogaz üretiminde, sazlar ve kamışlar da kağıt ya da mobilya sektöründe kullanılabilir. Yapılan çalışmalar 23 metrekarelik bir yüzer yapay sulak alanın yapmış olduğu işin yaklaşık bin metrekarelik yapay ya da doğal sulak alanın yaptığı işe eş değer olduğunu gösteriyor. Sulak alana giren ve çıkan sulara bakıldığında, bulanıklığa sebep olan askıda katı maddelerin yüzde 90'ında, kimyasal oksijenin yüzde 70'inde ve nitrat gibi kirliliğe sebep olan maddelerin yüzde 60'ında azalma görülüyor."
Atık sular yapay sulak alanlardan geçirilerek temizlenebiliyor
Atık suların su kaynaklarına deşarj edilmeden önce yapay sulak alandan geçirilmesi tavsiyesinde bulunan Elipek, denizel kirliliğin önlenmesi için öncelikle su kirliliğinin önlemesi gerektiğini kaydetti.
Elipek, "Akarsulardan denizlere ulaşan kirleticilerin tamamen ortadan kalkması gerekiyor. Biz tatlı su kaynaklarımızı koruyacağız ki denizlerimiz de korunsun. Eğer yüzeysel su kaynaklarımızı kirletir, aşırı su çekerek onları ortadan kaldırırsak ihtiyacımız olan suyu yer altından almaya başlarsınız. Yer altı suları ise bizim su depolarımız, yedek sularımız. Yüzeysel su kaynaklarını kurutur ya da kirleterek kullanılamaz hale getirirsek, yer altı su kaynaklarının hızlı tükenmesine sebep oluruz." değerlendirmesinde bulundu.
"Yapay sulak alanlardan geçirilen suyun ekolojik durumu iyileşebilir"
Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deniz Bilimleri Enstitüsü Doktor Öğretim Üyesi Korhan Özkan, kadim topraklar olarak nitelendirdiği Anadolu'da çok uzun süredir yoğun insan yerleşimi olduğunu ve bu nedenle son 300 yılda sulak alanların yüzde 50'sinin kaybedildiğini bildirdi.
İnsan faaliyetlerinin doğal yaşam üzerindeki olumsuz etkisinin her geçen gün arttığının ve doğal sulak alanların çevresel dengeyi sağlamak adına hayati önem taşıdığının altını çizen Özkan, sulak alan kayıplarının, doğal yaşamı tehdit ettiğine ve ekosistemlerin dengesini bozduğuna dikkati çekti.
Suyun arıtılması, biyolojik çeşitliliğin korunması ve iklimin düzenlenmesi gibi konularda yapay ve doğal sulak alanların önemli ekolojik işlevleri bulunduğundan bahseden Özkan, su döngüsünün bozulması, suyun insan kullanımı sonucunda azalması ve kirliliğin, bu sistemlerin karşı karşıya kaldığı en büyük sorunlar olduğu tespitini paylaştı.
Kirlilik sorununun tek bir yöntemle çözülmesinin zor olduğu değerlendirmesinde bulunan Özkan, "Sulak alanların, komşu olduğu kara alanları ile geniş bir ekosistem olarak sağlıklı kalmaları gerekiyor. Yapay sulak alanlar ile doğal sulak alanları korumaya ve onarmaya odaklanmamız çok önemli." dedi.
Türkiye'de kirlilik açısından zor durumda olan sulak alanlar bulunduğuna değinen Özkan, şu ifadeleri kullandı:
"Denizlerimiz, göllerimiz ve akarsularımız büyük şehirlerin, endüstriyel faaliyetlerin, tarım atıklarının ve iklim değişikliğinin etkisiyle kompleks bir kirlilik yüküyle karşı karşıya. Tüm bu sorunları yapay sulak alanlar tek başına çözemez ancak tarım ve kent alanlarından gelen suların doğrudan alıcı ortamlara bırakılması yerine, yapay sulak alanlardan geçirilmesi çözüm için destek olabilir."
Atık suların tamamen toplanmasının ve tam arıtılmasının her zaman, her yerde mümkün olmadığını dile getiren Özkan, "Her zaman sistemlerde kaçaklar, eksikler olabilir. Bu noktada göllerin ve denizlerin kıyısında bulunan bölgelerdeki doğal sulak alanları korumak, onarmak ve yapay sulak alanlar oluşturmak, tüm bu alanlardan gelen suyun ekolojik durumunu iyileştirebilir." şeklindeki görüşlerini paylaştı.