Türkiye, yıllardır beklediği tarihi ana bu hafta şahit oluyor. İlk kez bir astronotunu uzaya göndererek Dünya'da uzaya kendi vatandaşını gönderenler kulübüne böylece katılıyor. İlk Türk astronotumuz Alper Gezeravcı uzun yıllar pilot olarak Hava Kuvvetleri bünyesinde görev yaptıktan sonra Türkiye Uzay Ajansının açtığı astronotluk başvuru kriterlerini sağlayarak ve sonrasındaki zorlu testleri geçerek finale kalıp uzaya gitmeye hak kazandı. Bu, uzun yıllardır ülkece beklediğimiz bir çalışma olduğu için aşırı heyecanlandığımız bir süreç oldu. Alper Gezeravcı, Axiom Space adlı şirket ile SpaceX roketi kullanılarak Uluslararası Uzay İstasyonu'na gidecek ve burada 14 gün kalarak Türkiye'de üniversitelerde çalışan araştırmacıların hazırladığı 13 uzay deneyini gerçekleştirecek.
Bu uzay yolculuğunu kendi roketimizle gitmiyoruz diye büyük bir olay olarak görmeyenlerin de olduğunu görüyoruz. Ama durum öyle değil. Elbette kendi roketimizi yapmış olsak ve kendi fırlatma rampamızdan uzaya gitmiş olsaydı çok güzel olurdu ama zaten dünyada uzaya insan gönderebilen sadece birkaç ülke var. Bugün diğer birçok ülke, bu yeteneği olan birkaç ülkenin roketlerini kullanarak uzaya gidiyor.
UZAY YOLCULUKLARI ÇEŞİTLENEREK ARTIYOR
Soğuk savaş ortamında 1961'de Yuri Gagarin uzaya çıkan ilk insan oldu ve Sovyetler Birliği bunu kendi gücünü göstermek için bir fırsat olarak kullandı. Bundan çok kısa bir süre sonra da ABD uzaya ilk astronotunu gönderdi ve uzay yarışı kızıştı.
Uzaya bugün bir araç göndermek çok olağan hale gelse de uzay aracının içindeki yükün değerine göre güvenlik önlemleri sıkılaşıyor. En değerli yük insan hayatı olduğu için, insanlı uzay yolculukları gönderen devletin kurumları çok uzun ve zor gereksinimleri tamamlandıktan sonra ancak gerçekleştirilebiliyor. Her ne kadar astronotlar roketin en tepesinde güvenli bir kapsülün içinde bu yolculuğu yapsa dahi altlarındaki roketteki tonlarca yakıtın saniyeler içinde yandığını düşünecek olursak belki de dünyanın en tehlikeli işini yapıyorlar. Uzaya çıkış roketlerle yüksek maliyetlere gerçekleştirilebildiği için henüz uzay yolculuğu deneyimini tadan çok küçük bir kalabalık var. Gagarin’den bu yana geçen yıllar içinde birçok ülkeden uzaya 600’den fazla insan gitti. Bu insanların çok büyük çoğunluğu Uluslararası Uzay İstasyonu'na giderek burada belli süreler kalarak insanlık için merak edilen soruları cevaplayan deneyler yaptılar. Bu çalışmaları yapanlar astronotluğu bir meslek olarak yaparlar ve emekli olana kadar ülkelerin uzaydaki çalışmalarını sürdürmek için her an uzaya geri dönmek için hazırda bulunurlar.
Kendi yolculuk ücretini ödeyerek astronotların yanında giden uzay turistleri de oldu. Emlak milyarderi Dennis Tito, Nisan 2001’de Rusya'dan Uluslararası Uzay İstasyonu’na giderek ilk uzay turisti oldu. Ondan sonra da 2009’a kadar 8 turist daha Rusya’nın roketi ile uzaya çıktı ancak ABD’nin şikayeti ile bu yolculuklar durduruldu. Çünkü ABD, Uluslararası Uzay İstasyonu'nun bilimsel amaçlarla inşa edildiğini öne sürerek turizm amaçlı kullanılmasının yanlış olduğunu ileri sürüyordu. 2009’dan sonra uzay turizmi tamamen özel sektöre devredildi ve birçok şirket insanlı yolculuklar için kendi çalışmalarını başlattı. Hatta NASA, Ticari Yörünge Ulaşım Servisi (COTS) adıyla bir fon programı başlattı ve birçok şirkete aynı anda destekler yağdı. Bu şirketlerden birçoğu batsa da bugün isimlerini çok duyduğumuz SpaceX, Blue Origin ve Virgin Galactic de aynı devirde doğdu ve bu desteklerden faydalandı.
MİLLÎ GURURUN BİR İFADES
İlk astronotumuzun uzaya çıkması, Türkiye'nin uzay araştırmalarındaki iradesini göstermesinin yanı sıra milli gururun bir ifadesi olarak da karşımıza çıkıyor. Özellikle ABD’de NASA ve benzeri uzay kurumlarında çalışan belli yaşın üzerindeki mühendisler ve bilim insanları ABD’nin Ay’a ilk çıktığı anı izledikten sonra, o andan etkilenerek uzay mühendisi olduklarını söylerler. Milli bir mesele olduğu için Türkiye'nin uzay yolculuğu da ülkemizin en gelişmiş şehirlerinden en uzak köylerine kadar herkese bir başarı duygusu tattıracaktır. Dolayısıyla Türkiye'de bir dizi değişiklik ve gelişme olacaktır. Aslında Türkiye'nin uzay macerasının sadece bu yolculukla kalmamasını ve insanlarımızın daha çok uzay projesi geliştirmelerini ümit ediyorum. Uzay araştırmalarına duyulan bu milli gurur, gençleri bilim ve mühendislik kariyerlerine yönlendirerek ülkenin gelecekteki bilimsel potansiyelini güçlendirebilir. Nitekim uzayda farklı alanlarda yürütülecek 13 deney de bu amaca hizmet edecek.
Öte yandan uzay araştırmaları sadece bilim için değil, aynı zamanda milletler arası ilişkiler açısından da büyük öneme sahip. Uzaya gitmek, bir ülkenin teknolojik ve bilimsel çalışmalarını sergilemesinin yanı sıra uluslararası alanda da saygınlığını artırır. Türkiye'nin uzaya astronot göndermesi, ülkemizin global ölçekte rolünü güçlendirme ve dünya topluluğundaki etkileşimlerini artırma çabasının bir parçası şeklinde de düşünülebilir. Aynı zamanda uluslararası alandaki işbirliklerini de artıracağını düşünüyorum.
Ülkemizde uzay ile ilgili birkaç devlet kurumu uzun yıllardır var ama bundan sonra daha fazla insan bu alana yönlendiğinde daha fazla iş alanı oluşmak zorunda kalacak. Dolayısıyla sadece devlet kurumları yetmeyip özel uzay şirketleri de kurularak ekosistemin gelişmesi sağlanacak. Bu, aynı zamanda Türkiye’de de bir uzay ekonomisinin oluşmasına yol açacak.
Sonuç olarak, Türkiye'nin uzaya astronot göndermesi, sadece bilim ve teknoloji alanındaki başarılarını değil, aynı zamanda milli gururunu ve küresel arenadaki etkinliğini artırmayı amaçlıyor. Bu ise Türkiye’nin uzay araştırmalarındaki potansiyelini göstermenin yanı sıra bilimsel bir miras bırakarak genç nesillerin ilgisini çekecek ve Türkiye'yi uluslararası alanda daha güçlü bir konuma getirecektir.