DEMET İLCE / MUHABİR

Geçtiğimiz günlerde Türkiye’de yalnız yaşayanların sayısının 5,2 milyona yükseldiği açıklanmıştı. Pandemi döneminde bu sayıda artış yaşanırken, en fazla İstanbul’da, en az Bayburt’ta artış olduğu görüldü. Sosyolog Cenk Beyaz, açıklanan verilerle ilgili tüm nedenleri sıraladı ve Türkiye’nin nüfus ve demografisi ile ilgili çok önemli açıklamalarda bulundu.

AİLE VE HANE HALKI ARASINDAKİ FARK

“Tek başına yaşamayı istatistiki ve demografik kavramlarla ifade edersek Türkiye’de tek kişilik hane halkı sayısının son 10 yılda yüzde 77,2 arttığını görmekteyiz.” diyen Cenk Beyaz, genellikle hane halkı ve aile kavramlarının birbirleriyle karıştırıldığını söyledi.

Beyaz, aile ve hane halkı arasındaki farkı şöyle açıkladı:

“Aileden söz edebilmek için bir akrabalığın ya da kan bağının olması gerekmektedir. Hane halkı için ise bu türden bir zorunluluk söz konusu değildir. Dolayısıyla farklı amaçlar için bir araya gelip aynı evde yaşayan insanların hepsi için bir hane halkı olma özelliğinden söz edilebilir. Böylelikle her aile hane halkıdır ancak her hane halkı aile olarak kabul edilmemektedir.”

İstanbul’da bazı vapur seferleri iptal edildi İstanbul’da bazı vapur seferleri iptal edildi

“SAYI ARTIYOR, BÜYÜKLÜK AZALIYOR”

Türkiye’de hane halkı sayısı artmasına rağmen hane halkı büyüklüğünün her geçen yıl azaldığına dikkat çeken Beyaz, bu durumun tek kişilik hane halkı sayısının artışını belirginleştirdiğini söyledi.

Beyaz, 2023 yılına ait beklenen veriler ile ilgili ise şu düşüncelerini aktardı:

“TÜİK’in İstatistiklerle Aile 2022 verilerine göre, 2008 yılında 4 olan ortalama hane halkı büyüklüğü 2022 yılı sonu itibariyle 3,17’ye düşmüştür. 2023 yılına ait veriler TÜİK tarafından Mayıs ayında ilan edilecek. İstatistiki projeksiyonlara göre tahmin edilebileceği üzere 2022 yılındaki ortalama hane halkı büyüklüğünün altında bir rakam ile karşılaşılması muhtemel gözüküyor.”

“AİLEYE ODAKLANMALI”

“Bu veriler bizlere esasen aileye odaklanılması gerektiğini işaret ediyor.” Diyen Beyaz, Türkiye’deki aile yapısı ve aileyi meydana getiren birey sayısının her geçen değiştiğini dile getirdi ve bu değişimi şöyle aktardı:

“Evlenme yaşı her yıl daha da artıyor. Bireyler normal şartlarda evlilik akdiyle hane kurarken bu eğilim aileden olmayan birileri ile ya da tek başına hane kurma yolu ile hayat buluyor. Özellikle geniş aileden çekirdek aileye doğru geçişin daha da hızlandığı aynı zamanda boşanmaların artmasıyla parçalanmış aile örüntüsünün artış gösterdiği görülmektedir. Bu hususta boşanmalar neticesinde çocukların velayetinin babalara kıyasla daha fazla oranda anneye verilmesi tek ebeveyn ve çocuklardan oluşan çekirdek aile örüntüsünü de yaygınlaştırmaktadır.”

Bunun dışında aile birlikteliği olmadan yani çekirdek aile bulunmayan birden fazla kişiden oluşan hane halklarının oranında da artış gözlendiğini dile getiren Beyaz, bunun sebeplerini ise şöyle sıraladı:

“Eğitim, iş vb. sebeplerden ötürü hareketlilik ve barınma biçimleri ile birden fazla kişiden oluşan hane halkları söz konusu olmaktadır. Diğer yandan tek başına hayatını sürdürme olgusunun da sayısal olarak arttığı görülmektedir. Bunda en temelde iki sebep öne çıkmaktadır. Birincisi aile yapısının, doğurganlık artış hızının vb. özelliklerin değişmesiyle birlikte ağırlıklı olarak tek çocuklu çekirdek aile örüntüsünün yaygınlaşması aile evinden ayrı şekilde yaşama örüntülerini akla getirmektedir. Bununla ilişkili olarak ülke içindeki hareketlilik örüntüleri de aileden olmayan birileri ile yahut tek başına yaşama durumlarını daha yaygın hale getirmektedir.”

“İKİNCİL MEKAN ALGISI YAYGINLAŞTI”

Pandemi süreci, ekonomik sıkıntılar ve 6 Şubat depremleri sonrasında ikincil mekan algısının daha da yaygınlaştığını belirten Beyaz, büyükşehirlerin konut, barınma, trafik, geçim sıkıntıları, otopark ve ulaşım sorunları, kirlilik vb. birçok sebeple nitelikli yaşam alanları olmaktan uzaklaştığına dikkat çekti. Ancak tam manasıyla da terk edilemediğine parmak basan Beyaz, “Son yıllarda bu vb. birçok sebepten ötürü İstanbul’un çeperindeki ve çevresindeki illerde (Kırklareli, Çanakkale, Bursa, Balıkesir, Kocaeli, Sakarya vb.) çoğunlukla ikincil mekanların meydana getirildiği görülmektedir.” dedi.

“İLERLEYEN YILLARDA EN ÖNEMLİ MESELE: YAŞLILIK

“Konut, barınma ve diğer geçim masrafları sebebiyle de birçok birey ve hane halkının asli olarak gördükleri şehirlere taşındıkları biliniyor.” diyen Beyaz, bu hususta her daim kalabalıklaşan İstanbul nüfusu, 2022 yılı sonu itibariyle 15 milyon 907 bin 951 iken, 2023 yılsonu itibariyle 252 bin 27 kişi azalarak 15 milyon 655 bin 924 kişiye gerilediğini hatırlattı ve “İkinci unsur ise Türkiye’nin ileriki yıllarda önündeki en önemli meselelerden biri olacak yaşlılık ile ilgilidir.” diyerek gelecekteki tehlikeye dikkat çekti.

Beyaz, tek başına yaşamanın en önemli bileşenlerinden biri de bu bağlamda tek başına hayatını sürdürmek durumunda olan yaşlı nüfus olduğunu açıkladı.

Bilhassa İstanbul, Ankara ve İzmir gibi nüfusu fazla ve heterojen yapıya sahip büyükşehirlerde bu türden hayat örüntülerinin oldukça yaygın hale geldiğini bildiren Beyaz, Bayburt örneğini verdi:

 “Örneğin 2023 ADNKS verilerine göre nüfusu 86 bin 47 kişi ile en az olarak ilan edilen Bayburt için bu durum farklılık arz etmektedir. Bunun en temelde iki sebebi bulunmaktadır. Birincisi Bayburt’un nüfusunun fazla ve sosyokültürel bakımdan tek yaşamaya yatkın olmayışıdır. Yanı sıra genç nüfus Bayburt dışına çıkma eğilimine sahiptir ve tek başına yaşama çoğunlukla yaşlılarda görülmektedir. Bu da diğer büyükşehirlere göre sayıca azdır. Bayburt’un il nüfusuna göre yaşlı nüfus oranı 2022 yılına göre yüzde 11,1 olmasına rağmen İstanbul, Ankara ve İzmir gibi yaşlı nüfus sayısı fazla değildir. Bilhassa İstanbul’un Kadıköy, Adalar, Şile, Beşiktaş ve Bakırköy gibi ilçeleri yaşlı nüfus bakımından bir hayli fazladır. Dolayısıyla yaşlıların sayıca fazla olan kısmı sağlık, akrabalara yakınlık vb. sebeplerle kent alanlarında, nüfusu fazla olan şehirlerde yaşamayı tercih etmeleri çok daha yaygın olan bir durumdur.”

“TÜRKİYE’DE GENEL REFAH DÜZEYİ VE ALGISI ARTIYOR”

Beyaz, son yıllarda enflasyonla beraber tek yaşamak bu kadar zorken, özellikle büyükşehirlerde tek başına yaşayan birey sayısındaki artışın nasıl meydana geldiğini de anlattı:

“Sosyal medya hesaplarında, video görüntülerinde “ekonomi kötü de neden son model telefon, araba vs. kullanılıyor? Nasıl oluyor da alışveriş merkezleri, restoranlar hınca hınç doluyor?” gibi tepkiler sıkça dile getirilmektedir. Bana kalırsa bu gibi konulara buralardan bakılmaması gerekiyor. Çünkü her ne kadar gelir adaletsizlikleri, yoksulluk vb. sorunlar olsa da Türkiye’de genel refah düzeyi ve algısı her geçen gün artmaktadır. Aile içerisindeki yaş gruplarını dikkate alırsak en yaşlı birey ile en genç bireyin ihtiyaçları çok farklı olmaktadır. Bu farklılık 30 yıl öncesine göre de oldukça farklıdır. Dolayısıyla insanlar her daim rasyonel ya da iktisadi bakış açılarıyla meselelere bakmayabilirler. Esasında istatistik büyük resmi büyük ölçüde söylüyor ancak derinlemesine bilgi elde etmemize çoğu kez imkan vermiyor. Bu gibi durumlarda da derinlemesine araştırmalara bir hayli ihtiyaç var. Sosyolojinin kıymeti de işte bu gibi durumlarda çok daha belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor.”

“ERKEKLER DAHA FAZLA DOĞUYOR, KADINLAR DAHA UZUN YAŞIYOR”

TÜİK’in İstatistiklerle Yaşlılar 2022 başlığıyla yayınladığı bültene göre, en az bir yaşlı birey bulunan 6 milyon 276 bin 433 hanenin 1 milyon 632 bin 874'ünü tek başına yaşayan yaşlı bireyler oluşturduğuna, bu hanelerin yüzde 74,7’sini yaşlı kadınlar, yüzde 25,3’ünü ise yaşlı erkekler oluşturduğunu hatırlatan Beyaz, burada dikkat edilmesi gereken hususları şöyle açıkladı:

“Birincisi demografik olarak erkekler kadınlara göre daha fazla doğarken kadınlar erkeklere göre daha fazla yaşamaktadırlar. O yüzden eşini kaybetmiş yaşlı kadın bireyler daha sık görülebilmektedir. İkinci husus ise 2023 ADNKS’ye göre yüzde 10,2’yi bulan yaşlı nüfus oranına sahip olan Türkiye için tek başına yaşayan yaşlı nüfusun bir miktar daha arttığını düşünebiliriz.”

Bu türden meselelere genellikle geniş ve makro ölçekte bakmayı tercih ettiklerini dile getiren Beyaz, “Son yıllarda toplumumuzun da nicel veriye daha fazla dikkat kesildiğini, büyük resmi görmeyi istediğini gözlemliyorum.” dedi ve seçim anketlerinin bunun en bariz örneği olduğunu belirtti.

“Ancak derinlemesine adeta büyüteç ile bakmaya çalıştığımızda sosyolojinin bakış açısı devreye giriyor.” sözleriyle devam eden Beyaz, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) ile ilgili şunları aktardı:

“ADNKS ikamet esaslı olarak yapılan bir nüfus sayım sistemi. Dolayısıyla ikametin resmiyette nerede gözüktüğü ancak yıl içerisinde hangi mekanda kimlerle kalındığına dair kesin verileri elde etmek oldukça zor, hatta imkansız. O yüzden net manada hareketlilik biçimlerini ele alan araştırmaların sayısının ve niteliğinin artması gerekiyor. Zira bu türden detaylı bilgilere sahip olunursa politika yapıcılara, sivil toplum kuruluşlarına ve benzerlerine nitelikli bilgi akışıyla daha yaşanabilir, sürdürülebilir şehirler ve hayatlar inşa edilebilir.”

“ESAS SORUN YAŞLILIĞIN NASIL GEÇİRİLDİĞİ”

Türkiye’nin birçok meselesi olmakla beraber yaşlılık meselesi en önemli meselelerinden biri olduğunu ve olmak zorunda olduğuna tekrar dikkat çeken Beyaz, “Yaşlılık insan ömrünün normal bir sürecidir. İnsan, doğar, yaşar, ömrü varsa yaşlanır ve ölür. Ama esas sorun insanın nasıl yaşlandığı ve yaşlılığını nasıl geçirdiğidir.” dedi.

“YAŞLILARIN HAYAT KALİTESİNİ TEKRAR GÖZDEN GEÇİRMEK GEREKİYOR”

Türkiye özelinde en önemli sorunlardan ya da muhtemel risklerden birinin yaşlıların yoksullaşması veya yoksul yaşlanmaları ve yaşamlarını sürdürmeleri olduğunu açıklayan Beyaz, konut edinmenin zorlaştığı, kira bedellerinin arttığı ve emekli aylıklarının büyük bir kısmının asgari ücretin altında kaldığı bir ortamda yaşlıların hayat kalitelerini tekrar tekrar gözden geçirmek gerekiyor ve bu hususa ciddi şekilde kafa yormak gerekiyor.” dedi.

Bu bağlamda Türkiye özelinde yaşlanmanın en genel haliyle kentte ve kırda biçim bulduğunu ifade eden Beyaz, kent ve kırsalda yaşayan yaşlıların nasıl farklılaştığı ile ilgili, “Yaşlı nüfusun sayıca daha fazla olduğu kent alanları olurken kırsal hayatın sürdüğü Anadolu şehirlerinde o illerin nüfuslarına oranla yaşlı nüfusun daha fazla olduğunu biliyoruz. Anadolu şehirlerinde son yıllarda kırsal yaşlanmanın bir hayli arttığı bilinmektedir. Bu durum da tek tip denilebilecek yaşlı hayat örüntüsüne karşılık gelmemektedir.” dedi.

Beyaz, yaşlıların zorunlu olarak kentte yaşamaları ile ilgili ise açıkladı:

“Türkiye’nin iç göç hareketliliği geçmişine dayalı olarak vaktiyle kent alanına gelen bireylerin belli bir kısmı emeklilik dönemlerinde kendilerini ait hissettikleri kırsal alanlara geri dönüş yapabiliyorlar. Bundan başka güneşli gün sayısı fazla olan sahil şehirlerine de yaşlı göçü denilebilecek örüntünün de son yıllarda bir hayli arttığı gözlemlenebiliyor. Ancak diğer aile fertlerinden uzakta olmak, sağlık vb. ihtiyaçlar gibi durumlar yaşlıları kentte yaşamaya yönlendirmekte ve mecbur bırakmaktadır. Ancak net rakam ve oranları bilinmemekle beraber yıl içerisinde birden çok mekanda hayatın sürdürüldüğü de bir gerçektir.”

 “YAŞLILAR BAKIM VE HİZMET VEREN DURUMUNA DÖNÜŞTÜ”

Yaşlılara “yerinde yaşlanma” hususu çerçevesinde bakım ve hizmet götürülmesinin önemli olduğunu belirten Beyaz, yaşlıları etkileyen durumları şöyle sıraladı:

“Geniş aile örüntüsünün yaygınlığını çekirdek aileye bırakması, daralan kent ve konut alanları, aile içi rollerin değişimi, kadının daha fazla oranda iş hayatına girişi vb. durumlar yaşlıları da ciddi manada etkilemektedir. Son yıllarda çalışan eşlerin ev içi hizmet alım süreçlerinde artan maliyetlerin üstesinden gelebilme ve güvenilir insanlara çocuklarının bakımını devretmeye çalışmaları anneanne ve babaanneleri daha da görünür kılmaktadır. Böylelikle yaşlılar sadece bakım ve hizmet alan değil, aynı zamanda bakım ve hizmet veren durumuna dönüşmektedir. Hatta kırda, dul, tek başına yaşarken sırf bu sebeplerden dolayı kent alanına gelip torun bakan yaşlıların varlığından daha fazla oranda haberdar olduğumuzu söylemek mümkündür.”

Muhabir: Demet İlce