Türk Cumhuriyetleri ve Balkan ülkeleri sivil toplum kuruluşlarıyla (STK) hareket eden Türk Dünyası Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği, hukuken Türkiye’ye ait olduğunu düşündükleri 12 Ada, Girit, Libya, Musul-Kerkük, Kırım, Batı Trakya ile ilgili uluslararası boyutta davalar açmaya hazırlanıyor.
Elde edilen bilgiye göre, Muğla kıyılarının 180 kilometre açığında Venedik hakimiyetinde bulunan Girit, 24 yıl 4 ay 16 gün süren büyük bir savaşın ardından 27 Eylül 1669’da Osmanlı donanması tarafından fethedildi. Türklerin adayı alması Rumlar tarafından büyük sevinçle karşılandı. Venediklilerin kapattığı Ortodoks kiliseleri hemen açıldı. Adaya Türkiye’den getirilen çiftçi, esnaf aileler yerleştirildi, camiler, medreseler, köprüler, kütüphaneler, çeşmeler yapıldı. Bu özgür ortam dolayısıyla çok sayıda Yunan adaya gelip yerleşti. 1760 yılında adada, 200 bin Müslüman, 60 bin Hıristiyan yaşıyordu.
RUMLARIN TÜRK KATLİAMI
Girit’teki ilk isyan Rusların tahrikiyle 1770 yılında patlak verdi ve ondan sonra da aralıklarla hiç durmadan sürdü. Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa’nın 2,5 yılda Kandiye Kalesi’ne Türk bayrağını dikmesinin üzerinden 241 yıl sonra Balkan Savaşları’nın hemen öncesinde Girit, Osmanlı toprağı olmaktan çıktı.
1821’de başlayan Yunan isyanı 1825’te bastırıldı ama 1830’da Batılı devletlerin zorlamasıyla bağımsız Yunanistan kuruldu. Hemen ardından da Girit’te ayaklanma çıktı. Bu isyan bastırıldı ancak Rumlar, 1841 ve 1859’da yeniden ayaklandı. Bu ayaklanmalar sırasında zaman zaman Türklere yönelik katliamlar yapıldı. Bunların en büyüğü, 16 Ağustos 1866’da Selino Kasabası’nda oldu. Binlerce Türk’ün katledildiği tarihi kayıtlara geçti.
MAVİ VATAN İLE YENİDEN GÜNDEMDE
Ada 1909’da Yunanistan’ın oldu. Osmanlı coğrafyasının bütün büyük şehirlerinde meydanları dolduran milyonlarca insan “Girit bizim canımız, feda olsun kanımız.” sloganları atarak işgali protesto etti.
Mavi Vatan doktrinin ardından Girit’in hukuki statüsü ve Ege adaları yeniden gündeme geldi. 30 Mayıs 1913 Londra Anlaşması ile Girit’in dörtte üçünün Türkiye’ye verildiği, Yunanistan’ın ise anlaşmalara aykırı olarak adanın tamamını işgal ettiği yönündeki iddialar, uluslararası mahkemelere taşınmaya hazırlanıyor.
YASALARI ÇİĞNEYİP ASKER ÇIKARDILAR!
Dava sürecini ve amaçlarını değerlendiren İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. İlyas Topsakal ve Türk Dünyası Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Halit Kanak, davayı uluslararası en üst mercilere taşıyacakları bilgisini paylaştı.
Prof. Dr. İlyas Topsakal, Doğu Akdeniz’de ve Ege’de uluslararası hukuku çiğneyen komşular olduğunu bunların başında da Yunanistan’ın geldiğini söyledi.
“TÜRKİYE GELECEĞİNİ GARANTİYE ALDI”
Yunanistan’ın uluslararası hukuku hiçe sayıp 12 Adalar’a asker çıkararak provokatif eylemlerde bulunduğunu belirten Prof. Dr. Topsakal, Yunanistan’ın son dönemlerde bu eylemlerini artırdığını ve Doğu Akdeniz’de doğal gaz rezervleri ve diğer yer altı zenginliklerinin ortaya çıkmasıyla Mısır, İsrail, Lübnan gibi partnerleri arkasına alarak hiçbir anlaşmanın kendisine hak tanımadığı bölgelerde hareket ettiğini belirtti. Yunanistan’ın bu hukuksuz girişimlerine hiçbir ülkenin ses çıkarmadığını belirten Topsakal, Türkiye’nin deniz kıta sahanlığı ile ilgili Libya ile çok önemli bir anlaşmaya vararak bölgedeki güvenliğini ve geleceğini garanti altına aldığına dikkat çekti.
Prof. Dr. Topsakal, Dışişleri Bakanlığı ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığının hazırladığı bir raporla bölgedeki hakların uluslararası hukuk çerçevesinde aranmaya başladığını kaydetti.
Topsakal ayrıca, Türk Dünyası Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği çatısı altında bulunan 100’den fazla STK’nin de bu konuda elini taşın altına koymaya karar verdiğine vurgu yaptı.
TÜRK DÜNYASI VE BALKANLARDAN BÜYÜK DESTEK
Ülkenin ve milletin geleceğine ait olan bu bölgelerde uluslararası arenada tanınan tüm hakları geri almak amacıyla STK’lerin bir araya geldiğini söyleyen Topsakal, şöyle devam etti:
“Derneğimiz bünyesinde bu davayı deniz hukukçularımız takip edecek. Avrupa Birliği (AB), Birleşmiş Milletler’in (BM) yanı sıra insan hakları kuruluşlarına kadar bu davayı götürmeyi düşünüyoruz. Bu dava süreci sadece Türkiye ile sınırlı değil ayrıca KKTC’nin de haklarını bu davalara ekledik. Oradaki STK’lerler birlikte hareket edeceğiz. Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Azerbaycan’ın da içinde olduğu Türk Dünyası STK’ler Birliği de bu konuda bize destek veriyor ve dava sürecini takip edecek. Aynı şekilde Balkanlar’da da çok büyük bir STK topluluğumuz var. Balkanlardaki kardeşlerimiz de aynı şekilde sürece dahil olacak. Dolayısıyla kısa bir zaman sonra düzenleyeceğimiz bir toplantı ile süreci fiilen başlatmış olacağız.”
“12 ADA, GİRİT, LİBYA, MUSUL-KERKÜK, KIRIM…”
Dünyada, STK’ler aracılığıyla açılan bu tür davaların sonuçlarıyla ilgili görüşlerini de dile getiren Prof. Dr. Topsakal, şu bilgileri verdi:
“Filistin davası yıllardır STK’ler üzerinden yürüyor. Doğu Türkistan meselesi de aynı şekilde STK’ler üzerinden yürüyor. 6-7 ay önce bütün STK’lerin ayağa kalkmasıyla Çin bile eylemlerini durdurmak zorunda kaldı. Muvaffak oldular. Sonuç alınıyor mu? Bu tartışılabilir. Belki egemen güçler haksız ve hukuksuz davranışlarına devam ediyorlar ama önemli olan sesimizi çıkarmak. Dünyada artık bireysel ve STK’ler üzerinden gerçekleştirilen her eylem mutlak olmasa bile bir sonuca ulaşıyor. Bu pandemiden sonra emin olun STK’ler üzerinden yürütülen hak ve hukuk davaları çok daha önemli hale gelecektir. Dolayısıyla derneğimizle beraber hareket eden diğer 100 STK ile birlikte hareket ettiğimiz zaman uluslararası hukuka göre Türkiye’ye ait olan 12 Ada olmak üzere, Girit, Libya, Musul – Kerkük, Kırım, Batı Trakya bölgeleri ile ilgili haklarımızı dünya gündemine taşımış olacağız.”
“OBALARA AŞİRETLERE KADAR ULAŞTIK”
Türk Dünyası Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Genel Başkanı Halit Kanak, hukukçulardan meydana gelen bir heyetle başta 12 Ada olmak üzere, Girit, Libya, Musul – Kerkük, Kırım, Batı Trakya ile ilgili uluslararası boyutta davalar açmaya hazırlandıklarını söyledi.
“Girit bizim canımız, feda olsun kanımız.” şuuru ve yaklaşımıyla bu hukuk mücadelesini başlattıklarını aktaran Kanak, “Dernek çatısı altında 22 kişilik bir yönetim kadrosuyla bu işe başladık. Derneğin yönetim kurulunda görev yapan hukukçu arkadaşımız dava süreci ile ilgili bir komisyon kurdu. İstişare kurulumuzda bulunan akademisyen arkadaşlarımızdan da destek alıyoruz. Türk dünyası ve Osmanlı coğrafyasını 8 bölgeye böldük. 8 bölge başkanımız bu konuda görev yapıyor. Bunların altında da ülke başkanlarımız var. Şu anda 42 ülkede ülke başkanlarımız yönetimlerini oluşturmuş durumda. Türk Cumhuriyetleri’nde ve Osmanlı coğrafyası olan Balkanlar’da obalara, aşiretlere kadar ulaşmış, irtibat kurmuş durumdayız.” diye konuştu.
Kanak, koronavirüs salgınından sonra süreci hızlandıracaklarını vurgulayarak, haziran ayından itibaren resmi olarak harekete geçeceklerini kaydetti.