DİRİLİŞ POSTASI / GÖKHAN EREK
İsrail savaş suçu işleyerek, her geçen gün yeni bir zalimliğe imza atarken, 134 Türk akademisyen, tüm ulusal ve uluslararası camiaya, aydınlara, medyaya ve sanatçılara, İsrail’e karşı güçlü bir tepki verme çağrısında bulundu. ‘Gazze İçin Son Çağrı!’ bildirisini yayınlayan Siyaset Bilimci Doç. Dr. Oğuzhan Bilgin, bildirinin içeriği ve akademik camianın Filistin Meselesi'nin çözümündeki rolünü Diriliş Postası’na değerlendirdi.
❝İsrail hesap vermeyeceğini düşünerek katliamlar yapıyor!❞
İsrail’in, el- Ehli Baptist Hastanesi’ne düzenlediği hava saldırısı sonrası Gazze Sağlık Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada en az 500 kişinin hayatını kaybettiği bildirildi.
İsrail’in, hastane saldırısı sonrası dünya ayağa kalktı. Liderler ve uluslararası örgütlerden peş peşe açıklamalar ve tepkiler geldi.

Siyaset Bilimci Doç. Dr. Oğuzhan Bilgin, İsrail’in gerçekleştirdiği hukuk tanımaz, vahşet içeren eylemleri ile ilgili, İsrail’in fütursuzca, hesap vermeyeceğini düşünerek katliamlar yaptığını aktararak sözlerine şu satırları ekledi, “İsrail, bunu hep yapıyordu. Son günlerde bunu yine yapıyor, Hamas saldırısını gerekçe göstererek. Ama aslında bunun Hamas saldırısı ile alakalı olmadığını hepimiz biliyoruz.”
❝Batı’nın İsrail’e ödemesi bitmeyen diyet borcu var!❞
Doç Dr. Bilgin, İsrail’in, işlediği savaş suçu, yaptığı katliamlarda ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve Batı kamuoyunun arkasında duracağını ve kendisini her türlü şartta destekleyeceklerini bildiğini hatırlatarak, “Buna güvenerek savaş suçlarını işliyor. Tabi bunda başka şeyler de var. Fransa, Almanya, İtalya gibi ülkelerde, İkinci Dünya Savaşı’nda Yahudilere yapılan soykırımdan kaynaklanan, İsrail’e ödemesi bitmeyen bir diyet borçları da var. Kendilerini İsrail’i, her türlü desteklemekle yükümlü hissediyorlar. Bir de tabi Orta Doğu’da Batı’nın güvendiği tek siyasal yapı İsrail’den, vazgeçmek istemiyor Batı. Her şarttan dolayı, desteklemek istiyor. Çünkü bir koçbaşı gibi üs olarak kullanmak istiyorlar. İsrail de bunu biliyor. Kendi vazgeçilmezliğini onlara dayatıyor, ‘Benim buradaki durumumu her şartta desteklemelisiniz’ diye. Adeta onların her türlü desteğini, bir çeşit caydırıcılıkla elde etmeye çalışıyor. İsrail, sonuç olarak bölgede, Batı’da ciddi bir hegemonya sahibi. Bu hegemonyasını, her türlü savaş suçu, katliamı meşrulaştırmak üzere kullanıyor. Çünkü karşılığında bir bedeli olacağını düşünmüyor ve onun rahatlığını yaşıyor.” şeklinde konuştu.

Türk akademisyenlerin İsrail’e yaptığı çağrının amaçları!
Doç. Dr. Bilgin, İsrail’in yaptığı vahşetin son bulması için, hazırladıkları bildiriyi hastane saldırısından bir gün önce kaleme aldıklarını söyleyerek sözlerini şu şekilde sürdürdü, “Akademisyen arkadaşlarımızla iletişime geçtik. Buradaki amacımız şuydu, dünyada İsrail’in yaptığı katliamlara karşı özellikle Batı kamuoyunda siyasal aktörler suskunlar. İsrail’in, siyasi hegemonyasına teslim olmuş durumdalar. Yalnızca siyasal aktörler değil, kültürel entelektüel, akademik aktörler de İsrail hegemonyası karşısında susmuş, sinmiş, pısmış durumdalar. İsrail yanlısı bir hegemonya söz konusu. Ve hegemonyaya itiraz eden, İsrail’e birazcık eleştiri getirenler, hemen marjinalize, izole, tasfiye ediliyor kurumlardan. İşte Harvard Üniversitesi’nde yaşananları görüyoruz. Amerika’da, bir üniversitede İsrail eleştirildi diye, insanların nasıl baskı altına alındığını, teşhir edildiğini, hedef gösterildiğini hep birlikte gördük. İngitere’de, Almanya’da da benzerleri çok fazla. Hatta Fransa ve Almanya’da Filistin bayrağı taşımak ki Filistin bayrağı BM’de temsil edilen bir bayraktır. Onu taşımanın bile suç haline getirildiği, tutuklama sebebi sayıldığı bir ortam var. İşte böyle bir ortamda, biz aydın namusuna, inanan insanlarız. Entelektüel haysiyetine, inanan insanlarız. Ve bir akademik sorumluluğa, inanan insanlarız. Bu sorumluluk ile hareket ettik.”

❝İsrail’e karşı diplomatik baskı yapmanın zamanı geldi!❞
İsrail’in dünyanın gözü önünde, hiçbir şeyi umursamadan yaptığı skandallara karşı, suskunluğun olduğunu belirten Doç. Dr. Bilgin, “Uluslararası kamuoyunun vicdanına seslenerek, bir çağrıda bulunduk. İsrail’in katliamlarına karşı durmanın, akademik, entelektüel ve en önemlisi insani ve vicdani sorumluluk olduğunu hatırlattık. Çünkü maalesef bunu hatırlatmak zorunda kaldık. Biz, özellikle artık siyasal aktörler bu konuda bir tavır alamıyorlarsa bile, onlar üzerine kültürel, akademik ve entelektüel elitlerin bir baskı oluşturarak, bir kamuoyu baskısı ile Batılı siyasetçileri harekete geçirmeyi ve İsrail’e karşı bir diplomatik baskı yapmanın zamanının geldiğini hatırlatmayı hedefledik. İnşallah da biraz olsun katkısı olur. Bütün çabamız bunun için.” diye konuştu.

İsrail'in vahşetini duyurma noktasında akademinin önemi!
Doç. Dr. Bilgin, İsrail’in gerçekleştirdiği vahşeti duyurma noktasında akademinin önemi ile ilgili, “Bir kere akademya kavramları, kuramları ortaya koyar ve dünyadaki kültürel elitlerin, kamuoyu oluşturmasında akademyanın çok büyük bir önemi vardır. Eğer dünyada örnek olarak İslam karşıtlığını yükseltmek isteyen siyasal güçler varsa, önce Huntington’a Medeniyetler Çatışması’nı yazdırırlar. Dünyada küreselciliğin, neoliberalizmin hakim olacağı bir dönem olacaksa, Fukuyama Tarihin Sonu kitabını yazar. Önce bir entelektüel kamuoyu ve zemin inşası gerekir. Bu bakımdan İsrail’in, bu güçlü hegemonyasına karşı da akademik bir çerçevenin, akademik bir zeminle artık oluşması lazım. İsrail’i eleştirmenin, maalesef akademyada bir bedeli var. Artık sesleri çoğaltarak, sesleri yükselterek bu bedeli ortadan kaldırmak ve artık İsrail’i eleştirmemenin bir insani ayıp ve eksiklik olduğunu, akademik ahlaksızlık olduğunu dünyaya haykırmak gerekiyor. Biz de bunu yapmaya çalıştık.” ifadelerini kullandı.

İsrail hegemonyasına akademik anlamda karşı koyabilmek için bildirilerin görevi!
Doç. Dr. Bilgin, İsrail’in oluşturduğu hegemonyaya akademik anlamda karşı koyabilmek için bildirilerin taşıdığı önem ile “ Önemli olan İsrail’i eleştirmenin aslında yapılabilecek bir şey olduğunu, bunda korkacak bir şey olmadığını, yeter ki cesaret sahibi, haysiyetli, dirayetli bir duruş gerektiğini, ortaya koymanın bir göstergesi bu bildiriler.” ifadelerine yer verdi.
Yayınlanan bildirilerin çoğalmasının, akademik kamuoyu ve genel olarak da toplumda kamuoyu oluşturmada önemli bir fonksiyonun olacağının altını çizen Doç. Dr. Bilgin, “Bunların özellikle dünyanın çeşitli ülkelerinde, özellikle de Batı’da çoğalması en büyük temennimiz tabi. Bu kamuoyunun oluşması bakımından.” dedi.

Filistin Meselesi ile ilgili Türk kamuoyunu aydınlatmak için akademik bildirilerin rolü!
Filistin Meselesi ile ilgili Türk kamuoyunu aydınlatmak için akademik bildirilerin rolüne değinen Doç. Dr. Bilgin, sözlerine şu satırları ekledi, “Türk kamuoyu Batı kamuoyundan farklı. Türkiye’de, İsrail’in zulmüne karşı genel kolektif bir tepki var. Ama tabi bu tepkiler daha çok duygusal tepkiler. Bu da akademisyenlerin, yeterince inisiyatif almadığını gösteriyor. Biz bu bildiri için imza açarken düşünüyorduk. Sadece İsrail konusunda değil aslında. PKK’dan, 15 Temmuz Darbe Girişimi’ne pek çok milli meselede akademik hayat maalesef Türkiye’de inisiyatif almıyor. Halbuki akademisyenler, fikir insanları dünyada her konuda öncü olması gereken insanlardır. Biz de Türkiye’de İsrail karşıtı kamuoyunun bir akademik zemin bulması ve güçlü bir akademisyen desteği oluşması için yola çıktık. Bir öncü olmaya çalıştık. inşallah akademisyenlerin daha fazla inisiyatif aldığı bir dönemin kapısını aralamış oluruz.”

İsrail’in, savaş suçu işleyen eylemleriyle ilgili akademi camiasının ne gibi çalışmalar yapacağı veya yapması merak edilirken Doç. Dr. Bilgin, pek çok disiplinden akademisyenin sorumluluk alması gerektiğini belirterek sözlerini şu şekilde sonlandırdı, “Uluslararası hukukçuların, bu savaş suçlarıyla alakalı İsrail’in yargılanmasına dönük, İsrail’in işlediği savaş suçuna dönük akademik üretim yapması gerekiyor. Siyonizm’in nasıl bir ırkçılık, nasıl bir nefret ideolojisi olduğunu daha fazla tartışması gerekiyor. Aynı şekilde sosyologların, Siyonizm’in toplumsal, tarihsel kökenlerini daha fazla ele alması gerekiyor. Tarihçilerin de aynı şekilde. Bu bakımdan bütün bunların tartışılması gerekiyor. Ama ben bütün bunların yeterince tartışıldığını düşünmüyorum. Siyonizm’in, dünyada pek çok ırkçılık türü gibi nefret söylemi gibi artık akademik dünyada da ele alınması, analiz edilmesi ve aynı zamanda da akademik olarak mahkum edilmesi gerekiyor.”
