Türkler tarih boyunca büyük hükümdarlara şahit oldu. Onlarla yönetildi, savaştı ve tarih sayfasında yerini aldı. Attila'dan Mete Han'a, Alp Arslan'dan, Fatih'e kadar birçok hükümdar dünyaya nam saldı. Daha nicesinin olduğu Türk hükümdarların arasında Orta Asya’nın temsilcilerinden olan Emir Timur da vardı. 1336'da Özbekistan'ın Keş Şehri'ne bağlı Hacı Ilgar Köyü'nde dünyaya gelen Timur’un annesi Tekine Hatun'un kökeni, rivayet edilene göre Cengiz Han'a dayanıyordu. Yine bir rivayete göre tıpkı Cengiz Han'ın doğumunda olduğu gibi onun da doğduğunda elinde bir kan pıhtısı vardı. Elinde kan pıhtısı ile doğmak o kişinin savaşçı bir hükümdar olacağı anlamına geliyordu.

ÇAĞATAY HANLIĞI ÇÖKÜYORDU, TİMUR DURMADI

Üstelik Timur dünyaya geldiğinde Çağatay Hanlığı çökmek üzereydi. Bölgede kabile reisleri hüküm sürüyordu. 1360 yılında büyüyüp cesur bir er olan Timur 1360 yılında tarih sahnesine adını yazdıracak adımlar attı. Bölgede yaşanan Çağatay ve Moğol çatışmalarında etkin bir rol aldı. Siyasi adımlarının her biri akıllıcaydı. Gençliğinde verdiği mücadeleler sırasında sağ bacağından ve kolundan yaralanmasından ötürü aksak ve lenk olarak anılıyordu. Ancak buna rağmen bölgedeki karışıklıkları da kendi lehine kullanmayı başarmıştı. Delhi'den Moskova'ya, Çin'den İzmir'e kadar seferler düzenledi. Bu seferlerin hepsinde iyi bir asker ve stratejik deha olduğunu gösteriyordu.

Timur'un askeri dehasına örnek gösterilebilecek en etkili seferlerden biri Hint Seferi'ydi. Bu seferde Delhi valisi Mahmur, Hint askerleriyle müdafaaya çıktı. Hint askerlerinin önünde birçok fil vardı. Tatarlar ve atları ürkütüp geri kaçtılar. Ancak ertesi gün Timur, ordusunun önüne birçok deve sıraladı ve bunların havudları üstüne kuru buğday, çavdar sapları koydurarak ateşe verdi. Filler bu ateşi görünce ürkerek geri kaçtı. Bunun üzerine Tatarlar (Timur’un ordusu) hücum ile Hintleri mağlup etmişlerdi.

Türk tarihinde Timur, en çok Yıldırım Bayezid ile gerçekleştirdiği Ankara savaşıyla hatırlandı. Anadolu üzerine sefer düzenleyen Timur, Anakara Savaşı'nda Osmanlı'yı mağlup ederek Devlet'i Aliyye'nin Fetret Devri'ne girmesine sebep olmuştu. Tarihte birçok sefer düzenleyerek adını tüm dünyaya duyuran Timur, 71 yaşında Çin'e karşı düzenlediği seferde hasta düşerek 19 Ocak 1405 tarihinde hayata veda etti. Mezarı ise Semerkant'a defnedildi.

MEZARININ AÇILMASI FELAKETLERİ PEŞİNDE GETİRECEKTİ

Timur'un vefatından yüzyıllar sonra Sovyetler Birliği, 1917 Ekim İhtilali'yle Lenin önderliğinde 1922 yılında kuruldu. O dönem halkın rejimle bağını güçlendirmek için tarih ve gelenekten referanslar aranıyordu. Sovyetler Birliği Semerkant'ta Timur'un türbesini restore ederek halkla bağını güçlendireceğini düşündü. 1941 yılının haziran ayında araştırmacılar, yoğun bir merakla Timur'un mezarını açma girişiminde bulundular. Bu durum birçok merakı ve korkuyu da gün yüzüne çıkardı. Halkın inanışına göre Timur'un mezarının açılması birçok felaketi beraberinde getirecekti. Yazıtlarda dahi yerini alan efsanalere göre Timur'un mezarının açılması dünyanın sonu olacaktı. Öyle ki Timur'un mezar taşında 'Ölümden dirildiğimde dünya titreyecek' yazıyordu. İkinci yazı ise mezarının içindeydi. Mezarın içindeki yazıda, 'Mezarımı rahatsız eden benden daha korkunç bir istilacı salacaktır' ibaresi yer alıyordu.

Yine de bunların bir efsaneden ibaret olduğu fikriyle hareket eden Sovyetler Birliği, Özbekistan sekreteri Usman Yusupov'un gözetimi altında çalışmalara başladı. Kazılarda toplam 5 mezar incelendi. Emir Timur, oğulları Şahruh ve Miranşah ile torunları Uluğbey ve Muhammet Sultan'ın mezarlarıydı.

Rapora göre iskelet, 1.70 boylarında, gayet iyi bir formda, vücudun belirli bölgelerinde yara bere izleri olan, sağ bacağının kemikleri diğerine göre daha ince ve kısa olan bir insana aitti. Timur'un mezarı mahzenin tam merkezinde bulunuyordu. Mezarın kenarları özenle yazılmış ayeti kerimelerle işliydi. Lahit örtüleri ve mezar kapakları birer birer sökülmüştü. Taşlar açıldıkça etrafa ilginç bir koku yayılıyordu. Yayılan hoş koku çok kuvvetliydi. Hatta Antropolog Gerasimov o anları, "Her yana yayılan bu hoş esans kısa sürede bütün mahzeni kapladı" diyerek anlatmıştı. Naaşının yıkanması sırasında çürümeyi geciktirecek maddelerin yanı sıra misk, amber kokularının sürülmesinden kaynaklandığı da yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkarıldı. Naaşın yüzü ise İslami kurallara uygun şekilde kıbleye bakıyordu.

ALMAN TANKLARI SOVYET SINIRINI GEÇTİ

Yine raporlara göre Timur tipik Moğol yüz hatlarına sahipti. Kızıl saçları, dudaklarının iki yanından aşağı sarkan bıyıkları ve kama sakalı olduğu tespit edilmişti. Ancak Özbekler bu durumdan hiç memnun değildi. Araştırmanın her anında rapor düzenleyen bilim insanlarına çeşitli uyarılarda bulunuyorlardı. Çünkü Özbek halkına göre er ya da geç Timur'un laneti onları mutlaka bulacaktı. O dönemde bir sürü hayalet hikâyeleri üretildi. İnsanlar böyle bir eylemin bela ve musibetler getireceğini ve uğursuzluklara sebep olacağını dile getiriyordu.

Öyle ki ilginç bir şekilde Timur'un mezarının açılmasından tam bir gün sonra II. Dünya Savaşı’nın doğu cephesi patlak vermiş, 22 Haziran günü Alman tankları Sovyet sınırını geçmişti. Halka göre Timur'un laneti harekete geçmişti. Mezar açıldıktan sonra Timur adına 19-20 Kasım 1942'de yeniden bir cenaze töreni düzenlendi. İlginç bir şekilde aynı gün Rusya, Stalingrad'daki en mühim savaşlar yaşandı. Sovyet birlikleri savaşın seyrini değiştiren karşı saldırı başlattılar. Timur efsanesi her ne kadar burada bitmiş gibi görünse de yüzyıllarca konuşulmaya ve merak edilmeye devam edecek gibi görünüyor.

Kaynak: Milliyet.com.tr

Editör: Haber Merkezi