1.Suriye’nin kuzeydoğusunda bölücü terör örgütünün liderliğindeki sözde ‘‘Özerk Yönetim’’, Suriye’nin içinde bulunduğu istikrarsızlık ortamından ve Gazze’deki olaylar sonrasında daha da güçlenen uluslararası düzlemdeki ‘’Suriye yorgunluğundan” Suriye sahasındaki nüfuz alanını güçlendirmek için istifade etmeye çalışmaktadır. 

Bu çabaların, ABD’nin Başkanlık seçimleri sonrasında gündeme gelebilecek olası bir geri çekilmesi öncesinde sahadaki “konumu pekiştirme” amacını taşıması ve dolayısıyla “pazarlık gücünü” artırma hususuyla alakalı olması da mümkündür.

2) Geçtiğimiz Aralık ayında “Toplumsal Sözleşme’’ ilan yoluna giden örgüt yapılanması, bu ‘‘Sözleşme’’ temelinde “kurumsallaşma” doğrultusundaki adımlarını sürdürmekte ve 11 Haziran tarihinde altı bölgede ‘‘yerel seçimlere’’ gideceğini açıklamıştır.   

Hizbullah İsrail ordusuna yönelik misilleme saldırıları gerçekleştirdi Hizbullah İsrail ordusuna yönelik misilleme saldırıları gerçekleştirdi

Bu gelişmeler, “SDG”nin asıl amacının DEAŞ’la mücadele olmadığını, aksine DEAŞ’la mücadele için sağlanan destekten ve yaratılan atmosferden kendi yapılanmasını güçlendirmek  adına istifade etmekte olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.

3) Burada gözden kaçırılmaması gereken husus, bir terör örgütünün alan hakimiyetini ne pahasına olursa olsun güçlendirme çabası içinde olmasıdır.

Suriye’nin kuzeydoğusunda atılmak istenen tüm adımlar, yöre halkına etkileri bakımından göstermelik adımlardır. Bunlar esasında terör örgütünün tahakküm hamleleridir. “Özerk Yönetim, “SDG”nin askeri gücünden istifade ederek bu tahakküm hamlelerini hayata geçirmektedir. DEAŞ, saldırılarını artırmaya başladığında alarm durumuna geçen uluslararası toplumun esasen benzer hassasiyeti şimdiki durum için de göstermesi elzemdir.
 
Terör mücadele ve istikrar amacıyla bölgeye sağlandığı söylenen desteklerin terör tahakkümüne yol açmaması gerektiği ortadadır. Aksi takdirde, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve birliğinin gözetildiğinin vurgulanmasının, krizin çözümünde 2254 sayılı BMGK Kararına atıfta bulunulmasının bir anlamı kalmayacaktır. Özellikle, “SDG”ye ve ‘‘Özerk Yönetim”e doğrudan destek veren üçüncü ülkelerin  Suriye’nin geleceğinde bir terör örgütüne alan açmaktan sorumlu tutulacağını da unutmamak gerekir.
 
4. Sözde ‘‘Özerk Yönetim’’, her ne kadar  Batılı ülkelerin gözünü boyamak için demokratik düzenlemeleri ilerletmekte oldukları mesajını vermeye çalışsa da, bu düzenlemelerin içi tamamen boştur. “SDG”nin birçok uluslararası rapora da konu olan ihlallerini ve baskıcı uygulamalarının üstünü bu şekilde örtmesi de mümkün değildir.

Herşeyden öte örgütün güdümündeki bu yapılanmanın üniter devlet yapılanmasının bulunduğu Suriye’de seçim düzenleme hakkı bulunmamaktadır. Sahadaki duruma baktığımızda:

Ø Arap çoğunluk ve örgütün ideolojisini benimsemeyen Suriyeli Kürtler  türlü yöntemlerle bastırılmaktadır. Sözde “ÖY” nezdinde kayıt olmayı reddeden ve yerel seçimleri boykot edeceğini açıklayan Suriye Kürt Ulusal Konseyi’nin (SKUK) bünyesindeki partilerin ofislerine ve yetkililerine son dönemde düzenlenen saldırılar örgütün ideolojisiyle uyuşmayan Suriyeli Kürtlerin tamamen bertaraf edilmesinin amaçlandığını gözler önüne sermektedir.

Ø ‘‘Seçime” girmek isteyen tüm adayların (siyasi partilerin gösterdiği adaylar ve bireysel başvurular) katılımı, başında örgütle iltisaklı kişilerin bulunduğu sözde yüksek seçim kurulunun onayına tabidir. Oy kullanma hakkı, “ÖY” tarafından verilen kimlik kartını ikamet edilen bölgede beş yıldır hamil olma şartına bağlanmış ve 18 yaşının üstünde olsa da seçmen kartına sahip olmayanların seçimde oy kullanması mümkün değildir. Bahsekonu kimlik kartını alabilmek için örgütün silahlı güçlerine (zorunlu askerlik) katılmış olma şartı aranmaktadır (zorunlu askerlik hizmeti ile oy kullanma hakkının birbirine bağlanmış olması).

Ø Mevcut tablo, adayların belirlenme sürecinden sonuçların açıklanmasına kadar tüm sürecin, sonuçlar açıklandıktan sonra da teşkil edilen yerel yönetimler de dahil olmak üzere tamamen PYD’nin kontrolü altında olduğunu ortaya koymaktadır.

5).Bölgedeki boykot çağrıları ve destek eksikliği gözönünde bulundurulduğunda, ayrıca aşiret unsurları ile “SDG” arasında süregelen çatışmalar hesaba katıldığında, böylesi bir ortamda düzenlenecek “yerel seçimlerin” sahadaki istikrarsızlığı daha da artıracağı ortadadır.

Öte yandan, “özerk yönetim” in bilinen nihai hedefleri doğrultusunda sadece yerel seçimlerle yetinmeyeceği, bir sonraki aşamada genel seçim ve tanınma talebini de daha güçlü bir şekilde gündeme taşıyacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Böylesi gelişmeler,  önümüzdeki dönemde ortak bir Suriyelilik kimliği üzerinden ulusal uzlaşı inşa çabalarını baltalayacağı gibi Suriye’nin bir bütün olarak  birarada tutulmasını da çok daha güç hale getirecektir.

Editör: Nusret Odabaş