AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, parti genel merkezinde gerçekleştirilen AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı devam ederken düzenlediği basın toplantısında değerlendirmelerde bulundu.

Koronavirüs salgınının Çin merkezli olarak dünyanın çeşitli yerlerini etkilediğini ve herkesin hayatını tehdit eden sonuçlar ortaya çıkardığını dile getiren Çelik, Türkiye’nin gerekli tedbirleri Dünya Sağlık Örgütünün uyarıları henüz olmadan alındığını ifade etti.

Sağlık Bakanlığının ilk andan itibaren vatandaşları ve Türkiye’yi virüs salgınından korumak için gereken tedbirleri aldığını söyleyen Çelik, vefat eden herkes için başsağlığı dileklerini iletti.

Çin’deki vatandaşların getirilmesi konusunda Türkiye’nin son derece önemli, organize ve yüksek koordinasyona sahip bir operasyona imza attığına dikkati çeken Çelik, şunları söyledi:

“Hem kendi vatandaşlarımızı hem talep eden komşu ve kardeş ülkelerin vatandaşlarını, Azerbaycan, Gürcistan ve Arnavutluk vatandaşlarını da getirdik. Burada tabii Sağlık Bakanlığımız, Dışişleri Bakanlığımız ve Milli Savunma Bakanlığımız yüksek bir koordinasyonla vatandaşlarımızın, dost ve kardeş ülkelerin vatandaşlarının can emniyetini sağlayacak bir operasyona imza attılar. Bu son derece önemlidir. Dünyada başka ülkelerin kendi vatandaşlarını getirirken ücret alma gibi, bazılarını geciktirme gibi hiçbir şekilde insani bulmadığınız birtakım yaklaşımların ortaya konulduğunu görüyoruz. Tamamen insani temelde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin büyük bir devlet olarak nerede olursa olsun vatandaşlarına sahip çıkma konusunda ne kadar yüksek bir kapasiteye sahip olduğu bu vesileyle bir kere daha görülmüş oldu.”

Önemli olan konunun virüse karşı koruma tedbirlerinin devam etmesi olduğunu vurgulayan Çelik, gelen vatandaşların bir hastanede Sağlık Bakanlığının aldığı tedbirler çerçevesinde gözlem altında tutulduklarını hatırlattı.

Gözlem süresinin 14 gün olacağını belirten Çelik, “Şimdilik hastalıkları olduğuna dair herhangi bir belirti yok. Ondan sonrasında da normal hayata doktorların vereceği, yapacağı değerlendirmeye göre dönmüş olacaklar.” diye konuştu.

“TÜRKİYE HER TÜRLÜ DAYANIŞMAYI ORTAYA KOYMUŞTUR”

Çelik, Çin ile ilgili çıkan haberlere değinerek, şunları kaydetti:

“Batı medyasında, sağda, solda çok sayıda Çin’deki insanların, Çin’deki normal insanların, Çin kadim kültürünün aşağılandığı yayınlar görüyoruz. Bu da üzüntü vericidir. Bu tip bir felaket her ülkede olabilir. Burada insanları aşağılamak, onların kültürlerini aşağılamak ya da onları sanki bir virüsün, bir hastalığın sebebi gibi göstermek de gizli bir ırkçılıktır esasında. Burada Türkiye bu virüs salgınına karşı Çin ile dayanışma içerisinde olduğunu göstermiştir. Uçağımız giderken yardım malzemeleri de götürmüştür. Çin’den çıkan ve bütün insanlığı tehdit eden bu virüse karşı Türkiye her türlü dayanışmayı ortaya koymuştur ve mücadele edilmesi konusunda da gereken yardımı yapacağını ifade etmiştir.”

Suriye’de süren savaşla ilgili yeni gelişmeler olduğunu hatırlatan Çelik, Suriye krizinin çözümü noktasında Türkiye’nin diplomatik bütün kanalları şimdiye kadar kullandığını söyledi.

Türkiye’nin kullandığı ve geride bıraktığı diplomatik kanalları bazı muhalefet unsurlarının tekrar tekrar yeni bir öneriymiş gibi getirmesinin dikkati çektiğini belirten Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Orada hem sınırlarımızın korunması hem PKK/YPG gibi terör örgütlerine karşı güçlü bir mücadele verilmesi ve insani açıdan oradaki insanlara yardım edilmesi konusunda yüksek bir kapasite ortaya koyuyoruz. Tabii bütün bu diplomatik çalışmaların Cenevre süreçleri, Astana süreçleri geldiği noktalardan bir tanesi Soçi mutabakatıdır. Burada İdlib bölgesinde çatışmasızlık alanının oluşturulmasıyla ilgili olarak, bu statükonun korunmasıyla ilgili olarak güçlü bir irade ortaya çıkmıştır. Burada hem çatışmasızlığın korunması hem de barışın tesis edilmesine dönük katkının sağlanması bakımından Türkiye bu angajmanına sonuna kadar sadık olmuştur fakat Esad rejimi hiçbir şekilde bu mutabakata uygun davranışlar sergilememiştir. Hem sivillere hem de çatışmasızlık bölgelerine karşı sistematik saldırılarını sürdürmüştür.”

Türkiye’nin Astana mutabakatları çerçevesinde çatışmasızlık bölgelerine dair mutabakatın 5’inci maddesi kapsamında garantör ülke olarak şimdiye kadar üzerine düşeni yaptığına dikkati çeken Çelik, şöyle devam etti:

“Hem göçün önlenmesi hem terör örgütleriyle mücadele hem sınırımızın korunması hem de oradaki masumların korunması bakımından bu çok yönlü görevde tabii ki zaman zaman tahkimatlara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çerçevede 2 Şubat 2020 tarihinde yeni unsurlarımız oraya sevk edilmiştir ve altını çizerek söylüyorum; bütün karşı haberlere karşı iddia ederek söylüyorum, Rus tarafına birden çok kere askeri unsurlarımızın bu hareketi konusunda bilgi verilmiştir. Kim diyorsa ki ‘Rusya tarafına bu bilgi verilmemiştir, Rusya tarafı bu bilgiye sahip olmadığı için rejim bu saldırıyı gerçekleştirmiştir’ baştan aşağı yalandır. Burada resmi olarak 2 defa bu bildirimin yapıldığını biliyoruz.”

Buna rağmen rejim unsurlarının 3 Şubat’ta ağır bir topçu ateşiyle saldırdığını, 8 şehit ve 13 yaralı olduğunu anımsatan Çelik, şehitlere Allah’tan rahmet diledi.

Rusya ile yapılan görüşmelere rağmen rejimin tutumunu sürdürmesi üzerine buna karşılık Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yüksek bir kapasiteyle cevap verdiğini belirten Çelik, şunları söyledi:

“54 rejim hedefi tamamen imha edilerek 70’ten fazla rejim unsuru etkisiz hale getirilmiştir. İlk aşamada askerlerimize saldıran rejim unsurları bu şekilde bertaraf edilmiştir. 54 hedef imha edilmiştir ve güçlü bir şekilde bu karşılık verilmiştir ve bu karşılık verilmeye de devam edecektir. Bundan sonrasında Türkiye, Astana ve Soçi mutabakatları çerçevesinde çatışmaların azaltılması, gerginliğin azaltılması, çatışmasızlık bölgelerinin korunmasındaki ruha bu bağlamda üzerine düşen görevi getirmeye sadakatini sürdürmektedir ama burada hem Rusya tarafının bildirdiği ‘Bize haber verilmedi.’ bilgisi doğru değildir hem de Rusya’nın burada rejimi kontrol altına alamamasının altının kuvvetle çizilmesi gerekmektedir.”

“İdlib bölgesi değil ,sadece tüm Avrupa’yı etkileyebilecek büyük bir göç akını söz konusu olabilecektir.” ifadesini kullanan Çelik, şöyle devam etti:

“Eğer burada Türkiye’nin uyarılarına kulak verilmezse Türkiye’nin buradaki uyarıları dikkate alınmazsa bütün Avrupa’yı daha büyük bir şekilde etkisi altına alacak bir göç tehlikesinin olduğu konusunda herkese uyarılarımızı yapıyoruz. Bundan sonrasında da Sayın Cumhurbaşkanımız görüşmelerini gerçekleştiriyor, buradaki çatışmasızlık bölgesi, gerginliği azaltma bölgeleriyle ilgili Türkiye’nin tezlerini anlatmak bakımından. Bundan sonrasında da silahlı kuvvetler unsurlarımız, üzerine düşen vazifeyi en kuvvetli şekilde yerine getirmeye devam edecektir.”

“BERLİN DUVARI’NI YIKAN İRADENİN GALİP GELMESİNİ ARZU EDERİZ” 

Çelik, 2020 yılının ilk ayının inanılmaz bir yoğunlukta geçtiğini, neredeyse bir yıllık gündemin bir ay içerisine sığmış durumda olduğunu belirterek, bunlardan birinin 1 Şubat 2020’de gerçekleşen İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkması, yani Brexit süreci olduğunu söyledi.

“3 başbakan, 2 seçim geçiren bu süreç nihayetinde sonuçlandı.” ifadesini kullanan Çelik, İngiltere bayrağının Avrupa Birliği kurumlarından indirildiğini belirtti.

Bir geçiş süreci olacağını ama Avrupa tarihi açısından siyasi bir dönüm noktası ile karşı karşıya olunduğunu söyleyebileceklerini ifade eden Çelik, şunları kaydetti:

“Avrupa her zaman Rusya ve Çin’den gelecek tehditlere odaklanmıştı, şimdi iç dağılma, içeriden yükselen aşırı sağ güçler gibi tehditlerle karşı karşıya. Son zamanlarda ‘Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı çıkarlarımızı korumak’ şeklinde ifade ettikleri bir dış tehdit algısı yine vardı ama görülüyor ki artık reform yapamayan, buradaki krizleri herhangi bir şekilde fırsata çeviremeyen Avrupa Birliği’nin herhangi bir şekilde birliğini koruması konusunda çok büyük güçlükler söz konusudur. Burada kilit kelime reformdur. Reform yapılamadığı için Avrupa Birliği bu cazibeyi yitirmekte ve dağılma gibi bir tehlikeyle karşı karşıya kalmaktadır.”

Dünyanın istikrarsızlaştığı bir dönemde Avrupa coğrafyasının istikrarını korumasının dünya için son derece önemli olduğunu söyleyen Çelik, bunun için de daha çok dışa açılma ve daha çok reform yolunun seçilmesi gerektiğine vurgu yaptı.

Avrupa Birliği’nin bunun yerine içe kapanma, statükoyu koruma, kendini iç gündeme hapsetme gibi bir yolu seçmesiyle bu sorunları çözmeyeceğine işaret eden Çelik, “Avrupa’nın DEAŞ’ı olarak adlandırdığımız aşırı sağın yükselişi karşısında yeterli tedbirler alınmıyor. Geçmişte Avrupa’yı felakete sürüklemiş antisemitizmin yerine bugün İslam düşmanlığını eklemeye çalışan, yerleştirmeye çalışan çevrelere karşı yeterince tedbir alınmıyor ve bütün bunlar Avrupa’yı reform yapamaz, felce uğramış bir hale sokuyor.” dedi.

Bundan sonrasındaki kilit konunun Türkiye meselesi olduğuna dikkati çeken Çelik, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Şimdiye kadar Türkiye ile ilgili olarak Avrupa Birliği gerçekten reformist, kapsayıcı ve adil bir yaklaşımla bir perspektif ortaya koyabilseydi kuşkusuz bu sıkıntıları yaşamayacaktı, Avrupa genişlemesi cazibesini koruyacaktı ama içe kapandığı durumda bugün Türkiye düşmanlığı, İslam düşmanlığı, göçmen düşmanlığı aşırı sağ tarafından kendi oyunu artırmak üzere istismar edilmektedir. Merkez sağ ve merkez sol da bu durumu istismar etmeye devam etmektedir. Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra ilk defa Avrupa’da görünmez duvarlar, görünmez Berlin duvarları oluşmuştur. Bu görünmez Berlin duvarları aşırı sağ tarafından oluşturulmaktadır, pek çok Avrupa ülkesinde ikinci parti durumundadır. Dolayısıyla Berlin Duvarı’nı yıkan iradenin, o reformcu, perspektifçi ve entegrasyona dayalı iradenin bugün görünmez Berlin duvarlarını inşa eden aşırı sağcıların, ırkçıların, faşistlerin siyaseti karşısında gerilediğini görüyoruz. Biz Berlin Duvarı’nı yıkan iradenin galip gelmesini arzu ederiz. Görünmez Berlin duvarları Türkiye’ye karşı örülen Berlin duvarlarından başlayarak Avrupa’nın içini yeniden paramparça edecektir. Umarız Avrupa bu Brexit sürecinden bir ders çıkarır, daha adil, kapsayıcı reforma dayanan bir entegrasyon süreci konusunda yeni açılımlar ortaya koyar.”

“TRUMP’IN SÖZDE ORTA DOĞU BARIŞ PLANI BAŞTAN AŞAĞI BİR İŞGAL PLANIDIR”

Trump’ın sözde Orta Doğu barış planına dair Çelik, “Bu plan baştan aşağı bir işgal planıdır. Hiçbir şekilde Filistin davasına oradaki iki devletli çözüme hizmet etmeyecek bir plandır. Buna Türkiye ilk tepki koyan ülke olmuştur. Cumhurbaşkanımız net bir şekilde bu planı reddettiğimizi, bunun bir işgal planı olduğunu iletmiştir.” ifadelerini kullandı.

Çelik, Türkiye’nin sözde barış planına dair tavrını koymasının ardından diğer ülkelerin tepkisinin ortaya çıktığına işaret ederek, Birleşmiş Milletler, Avrupa Parlamentosu, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği gibi kurumların da planı reddettiklerini söyledi.

“ABD’deki uzmanlar, Ortadoğu konusunda kafa yoran kim varsa bunun iyilik getiren bir şey değil, durumu daha kötüye götüren sabotaj anlamına gelen bir yaklaşım olduğunu ifade ediyor.” diyen Çelik, şöyle konuştu:

“Filistin halkının meşru haklarının hiçe sayıldığı bir planı bizim kabul etmemiz mümkün değil. ABD bununla tarafsızlığını kaybetti. ABD’ye düşen aslında iki tarafı da müzakere masasında bir araya getiren, müzakere ve çözüm için cesaretlendiren bir tavır ortaya koymasıydı. Ama ABD bunu yapmak yerine Filistinlilerin iradesini hiçe sayarak böylesine bir yaklaşım ortaya koymuş oldu.”

Çelik, Trump’ın sözde Orta Doğu barış planının İsrail’deki aşırı sağcıların istediği şekilde ortaya çıktığına işaret ederek, “Bu tamamen Filistin’i işgal ve yok etme planıdır. Filistinlilerin rıza göstermeyeceği bir plana hiçbir şekilde İsrail’in saldırganlığını meşrulaştıran bu plana, hiçbir şekilde meşru gözle bakmayacağımızı ifade ediyoruz. Türkiye gibi güçlü bir bölge ülkesinin, Filistinle yakın ilişkileri olan bir bölge ülkesinin görüşlerinin alınmamış olması da ABD’nin bu yaklaşımı açısından büyük bir zaaftır.” değerlendirmesinde bulundu.

FETÖ’NÜN SİYASİ AYAĞI TARTIŞMALARI

FETÖ’nün siyasi ayağı tartışmalarına da değinen Çelik, örgütün nerede hangi ayağı varsa elinde bilgi, belge olan ve bunun ortaya çıkarılması için yardımcı olmak isteyen herkesin büyük bir memnuniyetle karşılanacağını söyledi.

Çelik, şöyle devam etti:

“Elinde bilgi, belge olmaksızın devletin kurumlarının sahip olmadığı birtakım iddialar üzerinden FETÖ ile ilgili olarak şunu, bunu suçlamak, belli kesimler ve adreslerin altını çizmek bu mücadeleyi sulandırmaktan başka bir işe yaramaz. FETÖ’nün bir varlığı var, mutlaka yok edilmesi, devletten ayıklanması ve temizlenmesi gereken bir de yöntemleri var. Belli hedefe ulaşmak için sulandırmaya dayanan, manipülasyona dayanan, hedef şaşırtmaya dayanan hedeflerinin de maalesef birileri tarafından kes, yapıştır ve kopyala şeklinde kullanıldığını görüyoruz.”

Çelik, Eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un açıklamalarına ilişkin, şunları kaydetti:

“Şimdi bu süreç nasıl gelişmiştir ve bu sürecin arka planı nedir, bunu net bir şekilde konuşmamız gerekiyor. Çünkü emekli bir askeri bürokratın TBMM üyelerini bir terör örgütü üyesi olarak değerlendirmesi, bu şekilde bunu ortaya koyması ve bu kanun teklifini kim hazırladıysa tamamen FETÖ ile ilgili diyerekten yasamanın üyelerini bu şekilde suçlaması son derece vahim bir yaklaşımdır. Bu FETÖ’nün aslında temizlenmesine mi hizmet etmektedir, yoksa başka bir manaya mı gelmektedir, bunu çok iyi değerlendirmek gerekir.

Bir kere prensip olarak şunu hiç bir zaman unutmamak gerekir: Kimki herhangi bir meseleyi vesile addederek yüce Meclisi, yüce Meclisin yüksek iradesini ve sivil siyaseti aşağılamaya çalışıyorsa bunun arkasında hiçbir şekilde iyi niyet olmadığını görmek gerekir. Eski tür vesayetleri canlandırma konusunda mecali kalmamış olanlar ya da bunun ne kadar saçma sapan bir şey olacağını görenler, dolaylı yollardan bu vesayeti canlandırma yoluna gidiyorlar.”

FETÖ İLE MÜCADELE DEVLETİN BÜTÜN KURUMLARI TARAFINDAN KENDİ MECRASI İÇERİSİNDE YÜRÜTÜLÜYOR

Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un, 26 Haziran 2009’daki kanun teklifini getiren siyasilerin araştırılması ve FETÖ’nün siyasi ayağı tartışmalarına ilişkin açıklamalarını değerlendiren Çelik, o zamanki CHP Grup Başkanvekillerinin AK Parti’yi ziyaret ederek darbe ve darbecileri koruyan Anayasa’nın 15. maddesinin kaldırılmasına destek vereceklerini ilettiklerini, o güne ait haberlerin 26 Haziran 2009’daki gazetelerde net bir şekilde görüldüğünü belirtti.

Çelik, o zaman demokratikleşmeye katkı vermiş muhalefet partileri temsilcilerinden bazılarının, bugün emekli bir askeri bürokratın, Meclisin iradesini ipotek almaya dönük açıklamasının arkasından, bunun “yanlış ve FETÖ ile bağlantılı bir iş” olduğunu ifade etmesinin, FETÖ ile mücadele değil, bu mücadeleyi sulandırma yöntemlerinden biri olarak öne çıktığını vurguladı.

Yasama faaliyetinin dokunulmazlığının Türkiye Büyük Millet Meclisi açısından kutsal bir vazife olduğuna işaret eden Çelik, şöyle konuştu:

“Eğer yasama dokunulmazlığına dokunan bu şekilde bir yaklaşım ortaya konulursa o zaman 1960’tan bu tarafa ya da 1960’tan öncesi her bir darbe faaliyeti söz konusu olduğunda o zamana kadar yasama faaliyetinde bulunmuş herkes o darbenin neticesinde darbe faaliyetine, yasama faaliyetiyle destek vermiş gibi bir suçla itham edilebilir. Bu eski vesayet alışkanlıklarının yeni birtakım yöntemlerle, yeni birtakım gündemlerle diriltilmesi gibisinden bir yaklaşımdır.”

FETÖ ile mücadelenin devletin bütün kurumları tarafından kendi mecrası içerisinde yürütüldüğünü vurgulayan Çelik, “Bir demokratikleşme adımını ‘birileri istismar etti’ diyerek onu getiren milletvekillerini FETÖ mensubu gibi nitelemek, doğrusunu söylemek gerekirse son derece yanlış, yüce Meclisin iradesini ipotek altına almaya dönük bir yaklaşımdır.” diye konuştu.

“BU SALDIRIYI REDDEDİYORUZ”

Anayasa’nın 83’üncü maddesinin yasama faaliyetinin mutlak dokunulmazlığına vurgu yaptığına işaret eden Çelik, şunları söyledi:

“Dolayısıyla yaşama faaliyeti yapan milletvekillerinin, bu mutlak dokunulmazlığına dönük bir saldırı olarak değerlendiriyoruz bunu. Bu, kuşkusuz Meclis iradesini ipotek altına almaya, Meclisin Anayasa’nın 83. maddesi ile garanti altına alınmış mutlak dokunulmazlığına dönük bu saldırı, kuşkusuz Cumhuriyet Savcılarının görev alanı içerisine girmektedir. O önergenin altında imzası olan arkadaşlarımız da birilerinin kendilerini terör örgütü mensubu olarak suçlanması karşında yargı yoluna başvuracaklardır. Eğer bu kafa yeniden dirilirse, Meclisi, hükümeti tahakküm altına almaya çalışan bu yaklaşım yeniden tecessüm etmeye başlayacaktır. Zaten Türkiye’nin geçmişte yaşadığı bütün acıların sebebi bu zihniyettir. Şimdi bu zihniyetin başka bir şekilde gündeme geldiğini görüyoruz. Dolayısıyla Meclisin yasama faaliyetinin dokunulmazlığına karşı yapılan bu saldırıyı reddediyoruz. Bununla ilgili arkadaşlarımız gereken girişimleri yapacaklar. Aynı şekilde de görev alanına giren herkes, yüce Meclisin yasama konusundaki mutlak üstünlüğüne, mutlak dokunulmazlığına sahip çıkma konusunda üzerine düşeni yapacaktır.”

O dönemin gazete haberlerini ve Meclis görüntülerini izleme imkanı bulunduğunda söz konusu maddenin mutabakatla geçtiğinin görebileceğini aktaran Çelik, değerlendirmesine şöyle devam etti:

“Bugün birilerinin geçmişte kendi partilerinin ve kendi genel başkanlarının demokratikleşme konusunda yaptığı çok iyi bir işi reddetme noktasına gelmesi, o zaman grup başkanvekili olarak Sayın Kılıçdaroğlu’nun da destek verdiği bir konuyu, bugün Sayın Kılıçdaroğlu’nun partisindeki birilerinin reddetme, eleştirme noktasına gelmesinin de altını çiziyoruz. Bunun iyi değerlendirilmesi gerektiğini, bir emekli askeri bürokratın ortaya attığı vesayet zihniyeti çerçevesindeki argümanın peşine birtakım yasama mensuplarının takılmasının vahim bir gelişme olduğunu söylüyoruz.”

“BÜYÜK BİR GÖÇ DALGASI OLUŞACAKTIR”

Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Çelik, bir gazetecinin İdlib’de angajman kurallarında bir değişiklik olup olmadığına ilişkin sorusuna “Hiçbir değişiklik yok.” yanıtını verdi.

Rejimin bu bölgeye yaklaşmaması gerektiğine, buranın çatışmasızlık ve gerginliği azaltma bölgesi olduğuna değinen Çelik, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, gözlem ve manevra sahası olan, tahkimat yaptığı yerlere rejimin yaklaşan unsurları düşman unsur olarak kabul ettiğini söyledi.

Burada beklentinin Rusya’nın rejimin bu saldırganlığını kontrol altına alması, rejimin ise İdlib’i yutma ve oradaki M4 kara yolunu ele geçirme şeklindeki saldırganlığından vazgeçmesi olduğunu kaydeden Çelik, şunları söyledi:

“Çünkü burası rejim tarafından yok edilmek üzere. Bu ağır saldırı altına tutulduğunda büyük katliamlar ortaya çıkacaktır. Çok vahim insanı durumlar, büyük insanı trajediler ortaya çıkacaktır ve büyük bir göç dalgası oluşacaktır.”

Türk Silahlı Kuvvetlerinin İdlib’de bulunma nedenine işaret eden Çelik, şunları kaydetti:

“Rejimin, bu angajmanı delerek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarına yaptığı saldırı, Türkiye ve Rusya arasındaki mutabakata saldırıdır. Biz bundan sonrasında bu tip bir yaklaşım görüldüğü andan itibaren gereken cevap, aynı o rejim mevzilerinin imha edilmesi gibi, o hedeflerin yok edilmesi gibi aynı şekilde yapılacaktır. Tabii burada Rusya ile ilgili olarak da şimdiye kadar son derece önemli işler yapıldı. Türkiye- Rusya arasında yapılan çalışmalar neticesinde önemli konulara imza atıldı. Bundan sonrasında da rejimi bu saldırganlıktan men etmek için gereken gayreti göstermesini bekliyoruz.”

Çelik, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugün grup toplantısında açıkladığı 5 maddelik Suriye planına ilişkin görüşlerinin sorulması üzerine de şöyle konuştu:

“Suriye meselesinin başlaması, Türkiye’nin Suriye’de rejim değişikliği istediği gibi temelsiz bir iddia üzerinden olmadı. Esed rejiminin kendi halkını katletmeye başlamasıyla Suriye meselesi ve Suriye’de iç savaş ortaya çıktı. Bunu Türkiye orada sivil halkın korunmasıyla ilgili tedbirler almaya başladığı andan itibaren birtakım kara propaganda odakları çıktı, ‘Türkiye burada rejim değişikliği istiyor’ gibisinden bir şey söyledi. Tam tersine, bu iddialara karşı Anayasa komitesinin kurulması, siyasi çözüm süreci gibi konuların desteklenmesi gerektiğini söylüyoruz.”

Türkiye’de ikinci parti durumundaki bir partinin, ifadelerinde daha özenli olması gerektiğini belirten Çelik, “Yani Türkiye’nin milli güvenliği ve milli çıkarları açısından yürüttüğü bir siyasetin tam karşısında yer alanların söylediği argümanlardır bunlar. Bunu Türkiye’deki ikinci partiden duymak son derece üzüntü vericidir. Bu konularda hassas olmaları gerekir. Onlarda ise şöyle bir mesele ortaya çıkıyor; istediği kadar adam öldürsün, katliam yapsın ama ne olur Esed’e bir şey olmasın.’ Yani başkalarını rejim değişikliği ile suçlayanlar aslında kendileri katliama imza atsa da sivil insanları öldürse de bir rejim tabusu ile bir rejim fetişizmi ile yaşamak gibi bir yaklaşım içerisine giriyorlar.” diye konuştu.

İdlib’de Türk askerlerine yapılan saldırıya ilişkin de Çelik, bunun karşısında “Biz Silahlı Kuvvetlerimizin arkasındayız, Hükümetin arkasındayız, yapılan bu saldırının karşılıksız kalmaması konusunda Hükümeti destekliyoruz.” demelerinin beklendiğini aktardı.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun ise “Bu saldırıdan sonra yeni bir ateşkes hattı belirlensin ve Türk askerleri oraya çekilsin.” dediğini kaydeden Çelik, “Bu ne demektir? Oraya bir saldırı yapıldı, Türk askerleri pozisyonunu değiştirsin, angajmanını değiştirsin demektir. Bu başkalarının söylediği şeylerdir. Şimdi ne söylüyor? Esed rejiminin taraftarları ya da ona destek verenler, ‘Türk Silahlı Kuvvetleri unsurları burada bulmasın’ diyor.” ifadelerini kullandı.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin bölgede ne için bulunduğunu anlatan Çelik, “Yani beklediğimiz bir şey şu; Hükümetin tezine katılmıyorsa bile gerçekten milli olan, orijinal bir tez, milli siyaset açısından kabul edilebilir orijinal bir tez söylesinler. Karşımızda, tamamen karşımızda, hatta bazen savaştığımız unsurların tezlerini, biz Türkiye’nin ikinci partisinden duyuyoruz. Bu son derece üzüntü verici bir durumdur.” dedi.

Başkentgaz’ın Ensar Vakfı’na aktarılmak üzere Kızılay’a yatırdığı bağışla ilgili değerlendirmelerinin sorulması üzerine Çelik, şunları söyledi:

“Bağışçı ile Kızılay arasındaki bir mesele. Bu meseleyle ilgili çeşitli görüşlerin ifade edildiğini biliyorum. Bağışçılar kendi açıklamalarını yaptılar, niçin böyle bir yöntem tercih ettiklerini söylediler. Kızılay da kendi mevzuatına uygun olarak bu yaklaşımı nasıl gerçekleştirdiği söyledi. Dolayısıyla Kızılay’ın ve bağışçıların açıklamalarının üzerine şu an için benim ekleyeceğim bir şey yok.”

AK Parti Sözcüsü Çelik, Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un FETÖ’nün siyasi ayağıyla ilgili sözlerine nasıl bir tepki gösterileceği yönündeki sorusu üzerine ise “Bu önergenin altında imzası olanlar FETÖ mensubudur’ diyor. Arkadaşlarımız yasama faaliyetinin bir terör örgütü faaliyeti ile özdeşleştirilmesi karşısında hem Meclis’in itibarını korumak hem de kendi yasama faaliyetleri ve kişisel haklarını korumak için kanuni yollara başvuracak.” değerlendirmesini yaptı.

Editör: Haber Merkezi