1948’in ardından bugün neredeyse Filistin’i tamamen işgal eden İsrail’in hedefinde Irak, Suriye, Ürdün, Türkiye, Lübnan ve Mısır var.

Küresel güçlerin desteği ile 1917 Belfour Deklarasyonu ile başlayan ‘Büyük Siyonistan’ planı Filistin topraklarını aşarak Irak, Suriye, Ürdün, Türkiye, Lübnan ve Mısır’ı kapsayan bölgesel boyuta evrildi. Filistin’de 1948 yılı itibarı ile devletleştirilen Büyük Siyonistan planı o gün yüzde 6 olan topraklarını Filistin’in tamamını kontrol eden bir mahiyet kazandı ve 2024 yılında komşu ülkelere sıçradı.  

İSTİKRARSIZLAŞTIR, ÇATIŞTIR, BÖL VE YERLEŞ

Filistin’de işgal devleti kuran İsrail rejimi, Dünya Siyonist Kongresi kararlarını adım adım uyguluyor. Farklı dönemlerde gerçekleştirdiği katliamlara paralel sınırlarını genişleten siyonist yapı, Batılı ülkelerden de mali, lojistik, silah ve koruma desteği aldı. Oded Yinon isimli siyonistin 1980’lerin başında formüle ettiği plan, genelde İslam dünyası özelde ise Irak, Lübnan, Mısır, Ürdün, Suriye ve Türkiye’yi istikrarsızlaştırma, çatışma üretip bölme ve sonrasında yerleşme stratejisi üzerine kurulu. Gelişmeleri gazetemize yorumlayan İsrail uzmanı Abdullah Manaz şu an şahitlik ettiğimizi “Yinon Planı’nın uygulama aşaması” olarak nitelendirdi. Manaz “Nihai hedef Yahudilerin MÖ 1350’de arzımevuda yani; vadedilen topraklar hurafesine dayanıyor. Son yüzyıllık dönemde plan birçok defa revize edildi. Onların egemenliği uğruna hedef coğrafyalarda oluk oluk kan akması gerekiyordu, öyle de oldu. Yinon’un siyonist işgal ve kaos planı ilk olarak siyonist Kivunim gazetesinde 1982 yılında  ‘İsrail İçin Bir Strateji’ başlıklı plana göre Libya, Tunus, Mısır, Suudi Arabistan, Suriye, Irak, İran, Sudan, Körfez ülkeleri ve Türkiye’nin etnik ve mezhepsel olarak parçalanmışlığı vurgusu yapılıyor. Suriye’de Nusayri azınlığın Sünni çoğunluğu, Irak’ta Sünni azınlığın Şii çoğunluğu yönettiği; petrol zengini Arap ülkelerinin belirli ailelerce yönetilen kumdan kaleler olduğu belirtiliyor ve İslam dünyasının bu hâliyle İsrail için bir tehdit oluşturmadığı tespiti yer alıyor” dedi.

KAN GÖLÜNE DÖNECEK

Suriye'de geçici hükümete Murhaf Ebu Kasra savunma bakanı olarak atandı Suriye'de geçici hükümete Murhaf Ebu Kasra savunma bakanı olarak atandı

Manaz şeytani planı şu ifadelerle özetledi: İsrail’in varoluşunda en öncelikli ihtiyacı bölgenin istikrarsızlığı. Siyonist rejimin kurucusu Ben Gurion “İsrail’in Orta Doğu’daki bölgesel güç olması ancak bölgenin istikrarsızlaştırılması ile mümkün” demişti. Yinon Planı özünde bütün siyonist emellerin bir bileşeni ve gelecek vizyonu niteliği taşıyor. Bu çerçevede, Mısır’ı bölmeyi ve bu sayede Libya, Sudan hatta daha uzak ülkeler bile kendi statükolarını dayatmayı dile getiriyorlar. Yine “Lübnan’ın beş ayrı vilayete bölünmesi; Mısır, Suriye, Irak ve Arap Yarımadası’nın içinde bulunduğu bütün Arap dünyası için bir örnek teşkil eder” deniliyor. “Suriye de Lübnan gibi etnik ve dinî yapıdan birçok devletçiğe bölünecektir ve sahil boyunca uzanan Şii Alevi Devleti, Halep bölgesinde bir Sünni Devleti ve bir Dürzi Devleti kurulacaktır. Hatta Kuzey Ürdün’de bile devletçikler oluşacaktır. Bu devletler uzun vadede barış ve güvenliğin bekçileri olacaktır. Bu hedefe bugünden ulaşmaya başladık. Bunlara ek olarak zengin petrol yatakları ve iç kargaşasıyla Irak, İsrail’in hedefi olmaya aday bir ülkedir. Irak’ın bölünmesi bizim için Suriye’den daha önemli” vurgusu var.

AZINLIKLAR ANA DİNAMİK

Siyonist yayılmacılığın “istikrarsızlaştır, çatıştır, böl ve yerleş” taktiğinde ana dinamik bölgenin azınlıkları ve iş birliğine razı edilen idareciler. Azınlıklara dönük kışkırtmaların temelinde Kürdistan örneğinde olduğu gibi devletleştirme vaadi var. Bu uğurda başta Kürtler ve Dürziler olmak üzere Falanşist, Maruni, İsmaili, Nusayri, Kıpti, Ezidi, Bahai ve daha birçok etnik ve dinî azınlığı kışkırtmak temel stratejik motivasyonları oldu.

Trump’ın ikinci dönemi ve şekillenen yönetim ‘Büyük Siyonistan’ açısından kritik önem taşıyor. Bir yanı ile Körfez’i tamamen kontrol ederken diğer yandan Lübnan, Suriye, Irak, Mısır gibi ülkeler 1948 sonrası Filistin topraklarında olduğu gibi yeni yerleşim alanları olacak. Küçük adacıklar şeklinde başlayacak yerleşimler daha sonra bu adacıkların birleşmesi ile yekpare işgal toprağına dönüştürülecek. Bununla birlikte en az altı ülkede mevcut sınırlar değişerek İsrail’in kontrol ettiği devletçikler şeklinde biçimlendirilecek.

11 Eylül başta olmak üzere Arap Baharı, DEAŞ, PKK, BOP, Irak işgali, Afganistan işgali, 7 Ekim ve yaşadığımız birçok hadise bu planın parçasıydı. 1980 sonrası İsrail’i yönetenlerin tamamı ‘şahin siyonistlerden’ oluştu. Netanyahu sonrası da bu durum devam edecek.

TEHLİKENİN DOZU ARTTI

Siyonist teorisyen bu durumu izah ederken de “Her türlü Araplar arası karşı karşıya geliş bizlere yardımcı olacaktır. Irak, üç ana şehrin etrafında şekillenen en az üç devletçiğe ayrılacaktır. Basra merkezli Şii, Bağdat merkezli Sünni ve Musul merkezli Kürt bölgeleri birbirinden ayrılacaktır. İç ve dış baskılar sebebiyle Arap Yarımadası’nın çözülmesi, özellikle Suudi Arabistan’da kaçınılmaz bir durumdur. Ürdün’ün bugünkü yapısıyla uzun süre varlığını sürdürebilme şansı yoktur. İsrail ise savaş veya barış hâlinde Ürdün’ün varolan rejiminden arınmasını ve Filistin çoğunluğunun iktidarı almasını yönetmek mecburiyetindedir” denilerek coğrafyanın zenginliklerine nasıl çökeceklerini de dışa vuruyorlar. Dışa doğru genleşirken içeride de Filistinli bırakmayacak bir tasfiye politikası güdecekler. Golan, Kudüs, Lübnan, Batı Şeria, Ürdün, Sina ve Suriye için tehlike dozu olağanüstü arttı. Büyük Siyonistan için düğmeye bastılar. Ancak küresel gelişmeler ve bölgesel iş birlikleri bu sürecin seyrini değiştirebilir.

Kaynak: TÜRKİYE GAZETESİ