GÖKHAN EREK / ÖZEL HABER

Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el Kassam Tugayları’nın İsrail’e başlattığı Aksa Tufanı Operasyonu’nda 16. güne girildi. İsrail, savaş suçu işleyerek katliamlara devam ederken, Filistin halkını susuz, elektriksiz bırakarak her geçen gün yeni bir suça imza atıyor. Abluka altındaki Gazze’de tıbbi ve insani yardıma çok fazla ihtiyaç varken, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el Sisi Mısır ile Gazze arasında bulunan Refah Sınır Kapısı’nın sürdürülebilir olarak açılması için ABD Başkanı Joe Biden ile anlaştığını açıkladı. BM’ye ait insani yardım ve tıbbi malzeme taşıyan tırlar, Gazze’ye giriş yapmaya başladı. Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Özkır, Refah Sınır Kapısı’nın açılması ile Gazze’ye insani yardım ulaştırılması, BM’nin Gazze’ye yardım aldığı kararının gerekçelerini, Filistin ve İsrail meselesinin çözümü için Mısır’da gerçekleşen Kahire Barış Görüşmeleri'nin önemi ile ilgili Diriliş Postası’na değerlendirmelerde bulundu.

❝BM meselenin ve insani krizin boyutlarını anlamadı!❞

Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Özkır, Refah Sınır Kapısı’ndan sınırlı geçişlerin olduğunu belirterek, “Bir taraftan BM’ye ait 20 civarı araç geçiş yaparken, diğer taraftan da İsrail saldırıları devam ediyor. Eş zamanlı bir süreç yaşandığını söyleyebiliriz. Bu da problemli, riskli ve gerçekten de insani yardımı öncelemeyen, insani yardımı tümüyle Filistinliler lehine konumlandırmayan bir süreç olarak görünüyor. Bu tabi kendi içinde çok problemli bir durum. Ayrıca sayının çok az olması, 12 13 gündür  kuşatma altında olan bombalanan bir bölgeye, bu kadar az sayıda araç girişine yer verilmesi, tam anlamıyla BM’nin veya BM’nin de temsil ettiği o hümalitaryan yapının, meselenin ve insani krizin boyutlarını da anlamadığının göstergesi.” şeklinde konuştu.

Takip ettiği kadarıyla tıbbi malzeme anlamında ciddi bir eksik olduğunu dile getiren Prof. Dr. Özkır, sözlerini şu şekilde sürdürdü, “5 bin civarı insan hayatını kaybettiyse, 20 bin civarı yaralanan insan var demektir İsrail saldırılarında. Özellikle ‘Tıbbi malzeme anlamında ne tür bir yardım var, yeterli mi, ne kadar gönderiliyor, bu yardımlar oradaki insanların ihtiyacını karşılayacak mı, bir takvime bağlandı mı bu yardım süreci’ bu noktalarda da soru işareti var. Ayrıca bir diğer soru işareti de ‘Yardımlar, Gazze’nin belli bir bölgesi mi yoksa tamamına mı gönderilecek?’ bu anlamda da bir soru işareti var. Dolayısıyla Gazze tümüyle yardıma muhtaç. Aslında tamamına, sınırsız bir şekilde, insani yardımın ulaştırılması gerekiyor. Bu insani, vicdani bir sorumluluk.”

❝İsrail BM’nin çelişkilerini lehine kullanıyor!❞

Filistin halkı, İsrail tarafından kuşatma altında ve gönderilen sınırlı sayıdaki malzemenin yetmeyeceği açık ve net bir şekilde ortadayken, Filistin’e yönelik nasıl bir yardım yapılacağı ise merak ediliyor.

Prof. Dr. Özkır, İsrail’in defaatle BM’nin kararlarını tanımadığını, BM’nin kendisini çok ilgilendirmediğini, önemli olanın kendi yaklaşım biçimi olduğunu yıllarca zikrettiğini hatırlatarak, “Bugün Gazze’ye yapılan yardımların, gidiyor olmasının nedeni de BM’nin ısrarlı çabaları ya da dayatmalarından ziyade, İsrail’in üzerinde artan baskıyı bir nebze de olsa azaltmak için lokal ve sınırlı bir girişe izin vermesiyle başladığını görüyoruz. Bu esnada da bombardıman da devam ediyor. Dolayısıyla burada büyük çelişkiler var. Bu çelişkileri de İsrail kendi lehine kullanıyor.” İfadelerini kullandı.

❝BM’nin gücü ve işlevi yetersiz!❞

ABD başta olmak üzere dünyanın farklı ülkelerinden İsrail’e, sınırsız destek gidiyor. Filistinlilerin yaşadığı onca mağduriyete rağmen, BM 15 gün sonra Filistin’e yardım gönderilmesine dair sınırlı karar aldı.  BM’nin yaptıkları ise çifte standart olarak yorumlandı.

Güçlü devlet aygıtları karşısında BM’nin, şimdiye kadar bir yaptırımının olmadığını aktaran Prof. Dr. Özkır, sözlerine şu satırları ekledi, “ABD, Rusya veya Fransa  karşısında olsun, bunun en çok tekrarlandığı süreç, İsrail’in, Filistin topraklarını peyderpey işgal etmesi ve onlarca BM kararına rağmen İsrail’in, buralardaki yayılmacı politikalarını sürdürdüğünü, hem kitlesel katliamlara imza attığını biliyoruz. Bu anlamda BM’nin gücü ve işlevi yetersiz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, sık sık hatırlattığı ‘Dünya Beşten Büyüktür!’ ifadesi bu anlamda İsrail gibi ülkelerin de BM’yi tanımadığı, sadece BM’nin de kendi çıkarları doğrultusunda zaman zaman hareket ettiğini işaret eden bir yaklaşım biçimi. ‘Daha Adil Bir Dünya Mümkün’ meselesi de burada tam karşımıza çıkıyor.” 

❝Sadece ABD reddetse bile BM’den tasarı geçmiyor!❞

Prof. Dr. Özkır, BM’nin çeşitlendirilmesinin önemine dikkat çekerek, “Geçen gün İsrail’in, ateşkes ilanı ve insani yardımın bölgeye girmesi noktasında yapılan bir oylamayı sadece ABD reddettiği için o tasarı geçmedi ve uygulanmadı. Dolayısıyla BM’nin, yeniden yapılandırılması, uzun zamandan beridir ortaya çıkmış çıplak bir gerçeklik. Bunun da öncülüğünü söylemsel olarak dünyaya yayan, Türkiye ve Sayın Erdoğan olduğunu görüyoruz. Son yıllarda bunu daha farklı ülkelerde, kendi çıkarları riske girmeye başladığında söylemeye başladı. ABD, Rusya’yı durduramadığı için söylüyor. Fransa her ikisini durduramadığı için falan söyleyebiliyor.” İfadelerine yer verdi.

❝BM yapılandırılabilmiş olsaydı…❞

BM’deki temsiliyetin daha adil bir hale getirilmesi ve BM’nin yeniden yapılandırılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Özkır, sözlerini şu şekilde devam ettirdi, “BM yapılandırılabilmiş olsaydı, İsrail’e karşı daha yaptırımcı bir tablo ortaya çıkabilirdi. Bugün yaşadığımız gerek İsrail ve Hamas’ın yaptığı baskın, gerek İsrail’in gerçekleştiği suyu keserek, gıdayı engelleyerek, hastaneleri, fırınları vurarak, cami ve kiliseleri bombalayarak ortaya koyduğu insanlık suçu ve soykırım bağlamında değerlendirilebilecek yaklaşımlar, muhtemelen olmayacaktı. Çünkü çok daha önceden bu sorun, iki devletli çözüme kavuşacaktı. Türkiye’nin savunduğu tez de bu.”

❝Filistinliler çok fazla zarar görürken İsrailliler de güvende hissetmiyor!❞

Prof. Dr. Özkır, Filistin ve İsrail arasında yaşanan sorunların son bulması için ‘İki Devletli Çözüm’ün önemine değinerek, “Çünkü ‘İki Devletli Çözüm’ olmadan evet Filistinliler daha fazla zarar görüyor, acı çekiyor, yıkıma uğruyor ama İsrail’in de kendini güvende hissetmediğini, baskın yiyebildiğini görüyoruz. Güvenlik kapasitesi de bu anlamda yetersiz. Barışa giden yolda, iki toplumun barış içinde yaşayabilmesi, oradaki Müslümanlara ait kutsal mekânların ki Hristiyanlara ait kutsal mekanlar da var. O mekânların, geçmişten geleceğe taşınabilmesi noktasında bu çözümün zorla da olsa uygulanması gerekiyor. Zorla kısmını Filistinliler kabul ettiğine göre İsrail’e bunun BM tarafından ya da diğer güç merkezleri tarafından dayatılması gerektiğini görüyoruz. Dayatabilir mi?  Bugünkü koşullara baktığımızda, dayatamaz. Dayatamadığı gibi dünyanın şu an egemen güçleri olarak zikredilenlerinden önemli bir kısmı ABD, Fransa, Almanya, İngiltere gibi ki hepsi emperyalist ve sömürgeci geçmişi olan ülkeler bu ülkeler. Bu ülkelerin bir şekilde İsrail’i, kayıtsız ve şartsız bir şekilde desteklediğini görüyoruz ve sarsılmaz bir destek olarak bunu tanımlıyorlar. Çin, Rusya gibi Filistinliler gibi düşünmeyen ama özellikle güç paylaşımı, dengeler açısından baktığımızda kendi çıkarlarını da düşünen farklı yaklaşım biçimlerine sahip diğer güçlü ülkelerin devreye girmesi Türkiye gibi gücünü konsolide eden, daha güçlü bir devlet olma noktasında hızlı adımlar atan Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan gibi ülkelerin de bu meseleye yaklaşımındaki bakış açısında önemli farklar ortaya çıkmaya başladı. Batı merkezli egemen güçler aleyhine bir yaklaşım biçimi ortaya çıkıyor. Dolayısıyla BM’nin de bütün bu parametreler içinde sıkıştığını görüyoruz.  O yüzden de zaman zaman o da insani yardım anlamında en azından belki adımlar atma noktasında geç ve sınırlı da olsa harekete geçebildiğini görüyoruz. “ diye konuştu.

❝Türk dış politikası başarılı şekilde uygulanıyor❞

Hamas ve İsrail çatışmalarının son bulması noktasında Türkiye’nin çabalarını değerlendiren Prof. Dr. Özkır, sözlerini şu şekilde devam ettirdi, “Sayın Erdoğan’ın liderliğinde, Sayın Hakan Fidan diplomatik ve insani anlamda olması gerektiği gibi, iyi bir pozisyon, dengeli bir söylem belirlemiş durumda. Hem yapılan açıklamalara hem de getirilen önerilere baktığımızda garantörlük önerisi de bunlardan biriydi. Hem farklı ülkelerin önüne yeni bir perspektif koyabilecek çapta olduğunu hem de bu çatışmanın büyümesini değil de daha itidalli ve dengeli bir noktaya yönelmesi bağlamında katkı verdiğini görebiliyoruz. Ki Türkiye Refah Sınır Kapısı’na çok ciddi bir yardım gönderdi. Türkiye’deki STK’lar da bu çabanın içinde. Bu anlamda Türkiye, tez canlı hareket edip, çok aşırı, sert söylemler kullanabilirdi. Bunu tercih etmedi. Bunun doğru, diplomatik ve Filistinlilere de daha kazançlı kapılar açabilecek bir yaklaşım biçimi olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin, son yıllarda ve tarihi olarak da böyle bir rolü var aslında. Bu farklı çatışma ve yaklaşım biçimlerinin olduğu zaman dilimlerindeki arabulucu, dengeleyici pozisyonu, hem kamu diplomasisi anlamında hem de Türk dış politikası anlamında başarılı bir şekilde uygulanıyor. Tabi bunların hepsinin, belli bir sınırı vardır. İsrail’in, şiddeti arttıkça, Türk dış politikasının dilinin de değişeceğini hepimiz birlikte görüyoruz. Baştaki dengeli, itidalli dilin, biraz daha sert söyleme evrildiğine şahit oluyoruz ama önümüzdeki süreçte şiddet dalgasının boyutuna göre bu söylemin de kendisini yenilebileceğini de burada da açık bir kapı olduğunu da vurgulamak lazım.”

❝İsrail’e karşı iki devletli çözüm isteniyorsa…❞

İsrail'in, Gazze'ye yönelik kuşatma ve saldırıları devam ederken, yaşanan zulüm ve katliamlara son vermek için Kahire'de 'Uluslararası Gazze Barış Zirvesi’ yapıldı.

Prof. Dr. Özkır, zirveler, açıklamalar ve değerlendirmelerin, İsrail’i hemen caydırmadığı için eleştirildiğini hatırlatarak, “Ben, bunun biraz haksız olduğunu düşünüyorum. Bu anlamdaki her açıklama, her uluslararası toplantının, hem toplumlar nezdinde sokağın hareketlenmesi anlamında bir karşılığı var hem de uluslararası dış merkezler açısından ‘Acaba bu mesele daha fazla büyür mü?’ bağlamında oluşturduğu endişeler ile ilgili soru işaretleri olduğunu düşünüyorum. Tam anlamıyla netice üretme anlamında eksik. Ki herkesin beklentisi ‘Müslüman ülkeler, İsrail’in işini hemen bitirsinler’ bağlamında yaklaşım biçimi popüler. Bunun olmadığı yerde, bu tür zirveleri değersizleştirmemek lazım. Mısır’da, İslam ülkelerinin katıldığı bir zirvenin yapılmasını, İsrail’in yakından takip ettiğini düşünüyorum. Buradan yapılan her açıklama, buradan çıkan her karar, her cümlenin belki bugün doğrudan, hemen bir etkisi olmasa da dolaylı ve uzun vadede İsrail’in, aleyhine bir sürecin içine, yeni bir enerji verebileceği anlamında bir etkisi var. İsrail’in kınanması, İki devletli çözüm, Filistin’in ve Gazze’nin topraksızlaştırılmasına karşı açıklamalar, Filistinlilerin Gazze’de kalmasının altının çizilmesi, teyit edilmesi, insani yardım çağrıları, konusunda değerli. Ama tabi ki İsrail’e karşı, iki devletli çözüm isteniyorsa, daha güçlü yaptırımların olması gerekiyor. Bu tür toplantılar, zirveler, belki daha sert yaptırım ve caydırıcı kararların alınabilmesi noktasında adımlar olarak da değerlendirilebilir uzun vadede.” dedi.

❝Birlik ve beraberlik anlamında sorunu olan ülkelerin bir araya gelmesi değerli!❞

Suudi Arabistan, Mısır, BAE, Ürdün, Bahreyn, Katar gibi ülkelerin hepsinin, kendi birlik ve beraberlikleri noktasında problemleri olduğunu hatırlatan, Prof. Dr. Özkır, sözlerine şu ifadeleri ekledi, “Tarihsel olarak birikmiş bazı problemleri var. O yüzden bu ülkelerin bugün bir araya gelebilmesi, bu açıklamaları yapabilmesi, toplumların beklediği çözümü üretmemiş olsa da bir anlamda değerli olduğunu düşünüyorum. Bu çabaları bu gayretleri devam ettirmek lazım.”

Türkiye’nin ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, BM Teşkilatı’na vermiş olduğu mesajlar anlamında yapılan zirveyi desteklediğini aktaran Prof. Dr. Özkır, “Ama karar alınması, daha caydırıcı noktaya doğru gidilmesi, gerektiğini de Türkiye öneriyor, savunuyor. Bunların da zaman içinde etkisinin olabileceğini düşünüyorum. Bu mesele, uluslararası bir mesele evet ama bölgesel bir mesele daha büyük yönüyle. O yüzden birçok ülkenin bakış açısı da bu meseleye karşı. Bu anlamda Mısır ve Suudi Arabistan’ın buradaki diğer Arap ülkelerinden daha fazla bu meseleye sahip çıkması gerekiyor. Çünkü bu mesele çözülmediği sürece, bölgedeki istikrarın ‘Hadi başımızı yastığa koyalım, rahat şekilde uyuyalım, bölgemizdeki sorunlar çözüldü’ diye asla denilemeyecek. Her an patlamaya hazır bir tablo var orada ve her an birisi de bunu kullanabilir. Birisi de kendisini rahatlatmak için kullanabilir. Orada bir patlama olduğunda, bir kıvılcım çakıldığında, tüm Ortadoğu'yu ve işte bu son mesele daha büyük çaplı olduğu için dünyayı da açıkçası etkileyeceğini görüyoruz.” İfadelerine yer verdi.

❝Geleceğe imza atmak isteyen Filistin İsrail meselesini çözer!❞

Filistin İsrail meselesinin çözümünde diplomatik çabaların önemine değinen Prof. Dr. Özkır, sözlerini şu şekilde sonlandırdı, “Buradaki ülkelerin, daha caydırıcı ve kararlı bir şekilde hareket ederek, sadece problemler ortaya çıktığında değil sönümdürlendirildiğinde de masaya yatırıp, bunu çözebilmek için fırsat kollaması gerekiyor. Burada Sisi veya Muhammet Bin Selman, Arap dünyasında bir rol almak, kendini tarihe yazdırmak, geleceğe imza atmak falan istiyorsa öncelikle bu meseleyi çözüme kavuşturacak şekilde sonuçlar üretmesi lazım. Ama bunun yolu da iki devletli çözümden geçiyor. Aksi bir çözüm mümkün değil. Bu konuda İsrail’i nasıl ikna edecekler, bunun üzerinde sık sık oturup düşünmeleri lazım bence.”

Editör: Gökhan Erek