DİRİLİŞ POSTASI / GÖKHAN EREK
Rusya’da, kara, hava ve deniz unsurlarıyla nükleer saldırı tatbikatı yapıldı. Rus devlet televizyonlarında yayınlanan nükleer tatbikat görüntülerinde, Putin’e rapor verdiği görülen Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, “Tatbikat, düşmanın bir nükleer saldırısına misilleme olarak büyük bir nükleer saldırı gerçekleştirme görevlerini uygulamayı içermektedir.” ifadesini kullandı.
Peki Rusya veya diğer ülkeler nükleer silah kullanabilir mi, Nükleer silah kullanımına karşı ne gibi caydırıcı önlemler alındı, Olası nükleer silah savaşlarının kazananı olur mu, Nükleer Dehşet Dengesi nedir? MEF Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Kibaroğlu, Diriliş Postası’na değerlendirdi.
Çıkış Noktası: Soğuk Savaş
Prof. Dr. Mustafa Kibaroğlu, Rusya’nın, 25 Ekim 2023 günü yapmış olduğu tatbikatı ve konuyla ilgili resmi ağızlardan yapılan açıklamaları tam olarak anlayabilmek ve değerlendirebilmek için konunun özünü oluşturan ‘Nükleer Caydırıcılık’ kavramının çıkış noktasına ve gelişim sürecine çok kısa geri gitmek gerektiğini söyleyen Kibaroğlu, sözlerini şu şekilde sürdürdü, “Soğuk Savaş dönemini en iyi anlatan ifadelerden biri ‘Nükleer Dehşet Dengesi’ tanımıdır. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile Sovyetler Birliği arasında nükleer alanda yaşanan hızlı silahlanma yarışı sonucu varılan ve tüm dünyanın yok olmasına sebep olabilecek bir savaş olasılığını donduran denge durumunu, ABD’de etkili bir düşünce kuruluşu olan RAND Corporation bünyesinde araştırmalar yapan strateji uzmanı Albert Wohlstetter 1956 yılındaki aynı başlığı taşıyan bir çalışmasında ‘Delicate Balance Of Terror’ olarak tanımlamıştır.”
Tahribatın dehşetinden korkuldu!
Prof. Dr. Kibaroğlu, II. Dünya Savaşı ertesinde oluşan iki kutuplu uluslararası sistemde yaşanan istikrar ortamının, nükleer silahlarla savaş olması durumunda yaşanacak muazzam tahribatın dehşet verici boyutlarından duyulan derin korku sebebiyle, gelişmeyi önleyecek hukuki, siyasi, ekonomik ve teknolojik tedbirlerin alınması sayesinde korunduğuna inanıldığını belirtti. Prof. Dr. Kibaroğlu, Soğuk Savaş döneminde, ABD ve Sovyetler Birliği’nin, okyanusların derinliklerinde seyreden nükleer denizaltılarda ve karada yerin altında güçlendirilmiş silolarda konuşlandırılmış kıtalararası balistik füzelerin başlıklarında ve bir kısmı sürekli havada seyir halindeki uzun menzilli ağır bombardıman uçaklarında, karşı taraf ilk saldırıyı yapsa dahi tümü imha edilemeyecek kadar çok sayıda, nükleer silahların, kullanıma hazır halde bulundurduğuna işaret etti.
İkinci Vuruş Yeteneği
“Üçlü sacayağı olarak tanımlanan bu kapsamdaki askeri imkân ve kabiliyetler, maruz kalınan ilk saldırının etkileri savuşturulduktan sonra ‘İkinci Vuruş Yeteneği’ ile çok güçlü bir karşılık vererek, karşı tarafa kabul edemeyeceği kadar büyük bir zarar verebilecek imkânı iki ‘Süper Güç’ ülkeye sağlıyordu.” diyen Prof. Dr. Kibaroğlu, sözlerini şu şekilde devam ettirdi, “Dolayısıyla, sahip oldukları ‘İkinci Vuruş Yeteneği’ sebebiyle, her iki süper gücün de ilk saldırıyı yapıp bir avantaj sağlama gibi bir düşüncesi olsa dahi, karşı tarafı tamamen yok edemeyeceğini bildiği ve yok edememekle kalmayıp, kendisine kabul edemeyeceği bir zararı verebilecek şekilde karşılık verebileceğini gördüğü için, taraflar bu silahları kullanma konusunda geri adım atmışlar ve yetkili olmayan şekillerde kullanılmasını engellemek için de son derece ciddi teknik önlemler almışlardır.”
Caydırıcılık Teorisi
Bir nükleer savaş çıkması ve binlerce nükleer başlığın çok kısa süre içinde kullanılması durumunda kazanan bir tarafın olmayacağını dile getiren Prof. Dr. Kibaroğlu, “Topyekün bütün dünya milletlerinin yok olabileceği gerçeği karşısında, ‘Süper Güç’ olarak adlandırılan bu ülkeler birbirlerine yönelik bir saldırıya girişmekten caymışlardır. Bir başka deyişle, caydırıcılık teorisi ‘Nükleer Dehşet Dengesi’ koşullarında etkili olmuş ve Doğu ile Batı blokları arasındaki potansiyel bir nükleer savaş olasılığının gerçeğe dönüşmesini engellemiştir.” ifadelerini kullandı.
Rusya'dan Tatbikatla Gözdağı!
Rusya’nın, ABD öncülüğünde olası bir NATO saldırısı karşısında gerekli karşıIığı fazlasıyla verebileceğini yapmış olduğu tatbikatla gözler önüne serdiğini aktaran Prof. Dr. Kibaroğlu, “Rusya’nın, bu tatbikatının hemen öncesinde 13 Ekim tarihinde, NATO’nun son on yıldır düzenli olarak yaptığı ‘Steadfast Noon’ isimli tatbikatı gerçekleştirmiş olduğunu da hatırlamakta yarar var. NATO yetkilileri tarafından bahse konu tatbikatın, Rusya’dan gelebilecek saldırı olasılığına karşı ABD’nin nükleer silahlarının Avrupalı müttefiklerin hava unsurları tarafından ne şekilde kullanılabileceğini göstermek ve Rusya’yı caydırmak amaçlı olarak icra edildiği duyurulmuştur.” diye konuştu.
Olası savaşta tüm dünya kaybeder!
Prof. Dr. Kibaroğlu, Soğuk Savaş döneminde temelleri atılan Nükleer Dehşet Dengesi’nin günümüzde de devam etmekte olduğunu hatırlatarak, “Nükleer bir savaşın kazananı olmayacağı gerçeği karşısında, ne ABD’nin, ne de Rusya’nın nükleer silah kullanma girişiminde bulunacağını beklemek isabetli bir yaklaşım olmaz.” dedi.
Nükleer silahların, muazzam yıkım gücünün haricinde, radyoaktif maddelerin atmosfere yayılacak olması sebebiyle de geri dönülmez zararlar verebilecek silah sistemleri olduğunu aktaran Prof. Dr. Kibaroğlu, sözlerini şu şekilde sonlandırdı, “Karşılıklı olarak çok sayıda nükleer silahın kullanılacağı bir savaş sonrasında, dünyada yaşamın kaldığı yerden devam edeceğini düşünmek gerçekçi olmaz.”