Mezhep ve etnik temelli kavgaların perde gerisinde hep bu hesap yatarken özellikle Kudüs’te yaşananları anlamak için Oded Yinon Planı’nın nasıl ortaya çıktığını bilmekte fayda var.

Murat Akan/Analiz

ABD/Batı Evanjelist ittifakının Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki en büyük hedefi, Ortadoğu’da bir ‘Yahudi devleti’ kurmaktı. Nitekim bu ideale ancak iki dünya savaşından sonra ulaşılabildiler. Ne var ki Siyonistler için bir Ya­hudi devletinin kurulması asla tek başına ‘nihai hedef’ olamazdı. Zira Nil’den Fırat’a kadar olan ‘vadedilmiş toprakların’ tamamı işgal edilin­ceye kadar, bu mücadele kesintisiz olarak devam etmeliydi.

Dolayısıyla ABD/Batı Evanjelist ittifakı, Osmanlı sonrasında da Ortadoğu’dan elini hiç çekmedi. Aynı zamanda devasa bir enerji merkezi olan bu coğrafya, “Büyük İsrail” devletinin kurulabilmesi için bugüne kadar bilinçli olarak hep istikrarsızlaştırıldı. ABD ve Batılı devletlerin İstihbarat servisleri, karanlık labirentlerinde ürettikleri terör örgütleri sayesinde, bölgedeki kargaşa ve iç çekişmeleri hiç eksik etmediler.

Şüphesiz İslam coğrafyasında bilinçli ve planlı olarak yürütülen bu iç çekişmeler ve bölgede oluşturulan kaos ortamı, Siyonistlerin nihai hedefi durumundaki Nil’den Fırat’a kadar uzanan bölgede “Büyük İsrail” devletinin kuruluşunu hızlan­dırmak içindi. Önce bölgedeki devletler parçalanacak, sonra “Büyük İsrail’in” olmazsa olmazı Kudüs İsrail’in başkenti yapılacaktı.

İŞGALİ TERÖRLE MEŞRULAŞTIRDILAR

Bu yüzden İslam ülkeleri arasındaki mezhepsel ça­tışmaların ve sözde İslam adına hareket eden terör faaliyetlerinin Siyonist/Haçlı kontrolündeki istihbarat örgütleri eliyle desteklenme­si, Ortadoğu’yu parçalama planının gerçekleşmesi yolunda atılmış önemli bir adımdı. Terör örgütlerinin içine sızdırdıkları eleman­larına kestirilen başlar ve diri diri yakılan insan görüntüleri, dün­ya medyasına servis edilerek Ortadoğu’daki yeni paylaşım planına ‘meşru’ zemin hazırladılar.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Siyonist lobi, İsrail’in bölgedeki güvenliğini garanti altına alabilmek için etnik ve mezhepsel huzursuzlukları temel alarak çeşitli planlar yaptılar. Mesela bu planların en kayda değeri ve somut olanlarından biri, İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın eski bir çalışanı olan Oded Yinon tarafından 1982 yılında kaleme alınmış olan “A Strategyfor Israel in the Nineteen Eighties” (1980’lerde İsrail İçin Strateji) isimli çalışmaydı.

Büyük İsrail’in kurulması için hazırlanan bu stra­tejik plan, Ortadoğu’yu etnik ve dinsel temelde ayrıştırıp parçalamayı ve parçalanan ülkeler içerisinde İsrail’e müttefik ‘devletçikler’ kurmayı amaçlıyordu.

ORTADOĞU’YU BÖLME PLANI

Ortadoğu’daki pek çok devlet, Sykes-Picot marifetiyle yapılmış geçici evler gibi inşa edilmiş, özellikle her bir devletçik bir­birine düşman azınlıklardan ve etnik gruplardan oluşturulmuştu. Bu suni ‘devletçiklerin’ içine özenle yerleştirilmiş azınlıklar, yaşadıkları ülkede huzursuzluğun ve iç kavganın kaynağı olacak şekilde dizayn edilerek, bölgeye müdahale etmenin ‘meşru’ aracı haline ge­tirildiler.

Mesela Irak’ta Şii çoğunluk, Sünni azınlık tarafından; Lübnan’da Müslüman çoğunluk, Hıristiyan olan Maruni azınlık ta­rafından; Filistin’de Müslüman çoğunluk, Yahudi azınlık tarafından ve Suriye’de Sünni çoğunluk da Şii azınlık tarafından yönetiliyordu.

İşte bütün bu çarpık yapıyı dikkate alan Evanjelist ittifak, Ortadoğu’yu daha küçük parçacıklara bölerek yutmayı amaçlayan ‘Oded Yinon Planı’nı devreye soktu. Mesela 2010 yılına gelindiğinde Orta­doğu coğrafyasında bir anda “Arap Baharı” adı verilen kontrolsüz halk hareketleri başladı. Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Ce­zayir, Ürdün ve Yemen’de büyük çapta; Moritanya, Suudi Arabistan, Umman, Irak, Lübnan ve Fas’ta küçük çapta olmak üzere tüm Arap dünyasında baş gösteren mitingler, protestolar, halk ayaklanmaları ve silahlı çatışmalar yaşandı.

Aslında yeni bir paylaşımın ayak sesleri olan bu dalgalanmalar, Siyonizm’in kontrolündeki uluslararası basın tarafından dünyaya “Arap halklarının demokrasi, özgürlük ve insan hakları talepleri” olarak lanse edildi.

Oysa işin içyüzü hiç de öyle değildi. Zira Siyonizm, Oded Yinon Planı’yla somutlaştırdığı “Büyük İsrail” projesini uygu­lamak için harekete geçmişti. Söz konusu planın Dünya Siyo­nist Örgütü’nün yayın organı Kivunim (Yönelimler) isimli dergide yayınlanması bunun göstergesiydi.

NİL’DEN FIRAT’A VADEDİLMİŞ TOPRAKLAR

1982’de yayımlanan raporda yazılanlar, İsrail’in Nil’den Fırat’a kadar uzanan coğrafya üzerindeki ya­yılmacı hedeflerini ve bunun için kullanılması düşünülen yöntemleri açıkça ortaya koyarak, tam da bugün Ortadoğu’daki mevcut durumu özetliyordu.

Plana göre, Ortadoğu ülkelerindeki etnik ve mezhepsel çatış­malar körüklenmeliydi. Böylece bu ülkeler bölünüp parçalanarak, İsrail’in işgaline hazır hale getirilecekti.

İlk yayınlandığında “komplo teorisi” olarak nitelendirilen bu rapor, aslında bugün Ortadoğu’da ya­şanan terör olaylarının bir plan dahilinde uygulamaya konulduğunu gösteriyor. Mesela raporda Irak’ın geleceği hakkında şu kehanette(!) bulunuluyor: “Irak etnik ve mezhebî temeller üzerine bölünecektir. Kuzeyde bir Kürt devleti, ortada bir Sünni ve güneyde Şii devleti…”

IRAK VE SURİYE’Yİ PARÇALADILAR

Raporunda “Irak’ın bölünmesi bizim için Suriye’nin bölünmesinden çok daha önemlidir” diyen Oded Yinon; “Irak bir yandan petrol bakımın­dan zengin, öte yandan da içte bölük pörçük bir ülke olarak İsrail için sağlam bir hedef olmaya adaydır. Ortadoğu’daki en büyük silahlı kuvvet olan Irak’ın gücü, Körfez Savaşı sayesinde eritilirken, ülkedeki Sünni, Şii ve Kürt grupların ülkeyi bölmesi sağlanmıştır.”

Evet, Oded Yinon’un 34 yıl önceki raporunda Irak için yazdıkları, ABD/Batı Evanjelist ittifakı tarafından uygulamaya konulmuş ve nihayetinde Irak fiilen üçe bölünmüştür.

Peki ya Suriye? Raporda Suriye için yazılanlar da, Irak’ta olduğu gibi birer birer hayata geçirildi. Planda “Barış ve güvenlik garan­tisi” olarak görülen Suriye’nin parçalanmasının, İsrail’in işgal politi­kasına yarayacağı açık açık vurgulanıyor. Rapordan okumaya de­vam edelim: “Suriye, etnik ve dini yapısına uygun olarak, bugünkü Lübnan’da olduğu gibi çeşitli devletlere ayrılacaktır. Böylece kıyıda bir Şii/Nusayri devleti, Halep bölgesinde Sünni devleti, Şam’da buna düşman başka bir Sünni devleti ve Havran, Kuzey Ürdün ve belki bizim Golan’da bir Dürzi devleti… Böyle bir yapılanma, uzun vade­de bölgede barış ve güvenliğin garantisi olacaktır ve bu hedef bugün artık erişebileceğimiz kadar yakındır.”

SÖZDE BİR KÜRT DEVLETİ

Şüphesiz Siyonizm, etnik ayaklanmaları ve mezhepsel çatışmaları yalnızca Irak ve Suriye rejimlerine karşı kullanmayı düşünmüyor­du. Siyonistlerin ajandasında, tüm Ortadoğu’yu kapsayacak hegemonya hesaplarına uygun bir “Kürt devletinin” kurulması da vardı. Üstelik bu suni Kürt devletinin sınırları, Türkiye’nin bir bölümünü de içerisi­ne alacak şekilde planlanmıştı.

Amerikalı RalphPeter’s isimli Albay, ABD Silahlı Kuvvetler dergisinin Haziran 2006 sayısında kaleme aldığı “Kanlı Sınırlar, Daha İyi Bir Ortadoğu” başlıklı makalesinde, Türkiye’yi Güneydoğu’da “işgalci” olarak gösterirken, Türkiye’nin Güneydoğu sınırlarını “Kürdistan” haritasına eklemekte hiçbir sa­kınca görmemişti.

YAŞANAN HERŞEY BİR PLANIN PARÇASI

Sonuç itibariyle, bugün her ne kadar Ortadoğu’da birçok devlet ‘çıkar mücadelesi’ veriyor gibi gözükse de, aslında uygulanan tüm stratejiler “Büyük İsrail’in” kurulması doğrultusunda yürütülmektedir. Küresel siyasetin şimdilik sıcak bakmamasına rağmen Donald Trump’ın ABD Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıması bunun en somut örneğidir.

Editör: Haber Merkezi