Sosyal Medya Uzmanı Deniz Unay
Bu tür çirkin davranışı ve nefret söylemlerine karşı, halkımız ve halkın duygularına tercüman olan, gazeteci, siyasetçi ve ve STK’lar her seferinde, nefret söylemleri ve hakaretlere maruz kalmakta ve hedef gösterilmektedirler.
ONUR(SUZ) HAFTASI ETKİNLİKLERİ
Bu güruh, Onur Haftası adı altında her yıl düzenlediği etkinliklerde, sadece cinsel yönelim adı altında her türlü rezaleti sergilemekle kalmamakta, nefret dili ile de kendileri gibi düşünmeyenlere de saldırmakta ve hedef göstermektedir. Bunun örneklerinden bir tanesi de bu yıl 16 yıldır belirledikleri adaylar arasından kendi tabirleri ile ve kendi luti halkları arasında yaptıkları oylama ile verdikleri “hormonlu domates LGBT fobik ödülüdür. Geçen yıl Diyanet İşleri Başkanlığı, TİHEK, TV5, Akit TV, Alinur Aktaş, Verşan Kök, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve daha birçok mekan, kurum ve kişiye verilen sözde ödülün amacı, aslında nefret dilini keskinleştirmek ve kişi ve kurumları hedef göstermekten başka bir şey değildir. Peki bu 16 yıldır geleneksel olarak sürdürülen bu nefret oyununun şartları nedir derseniz aslında çok basit olduğunu, ortalama bir zeka dahi gerektirmeyen, basit insanların oynayabileceği bir oyun olduğunu hemen görebilirsiniz. Zira oyunun tek kuralı; kendileri gibi düşünmeyenleri işaretlemek. İşte bunu da ödül adı altında yapıyorlar.
Özgürlükleri tamamen ortadan kaldırma yetkisi yok
Basın kuruluşları ve gazeteciler açısından değerlendirme yapacak olursak, karşımıza yine AİHS 10. Maddede ifade özgürlüğü ile aynı düzenlemede yer alan haber alma ve verme hakkı ile Anayasa’nın yukarıda zikredilen 26. Maddesi ve 28. Maddesinde yer alan “Basın hürdür, sansür edilemez” hükmü ile teminat altına alınmıştır. Tüm bu açıklamalar ışığında, tüm bu hak ihlallerinin, başka bir hakkı aramanın bir aracı olarak kullanmak izahtan uzaktır. Kaldı ki AİHS 17. Maddesinde açıkça, sözleşmenin hiçbir hükmünün, herhangi bir Devlete, gruba ya da kişiye, bu sözleşmede düzenlenen herhangi bir hakkı ve özgürlüğü tahrip etme yetkisi tanımadığı ifade edilmiş olmakla bu uluslararası sözleşme ile de yasaklanmıştır. Peki bu kadar hak ihlali, tahammülsüzlük, nefret söylemi ve hedef göstermenin olduğu bir fiil neticesinde oluşabilecek suçlar nelerdir ve cezaları caydırıcı mıdır? 5237 sayılı TCK’nin “Hakaret” başlıklı 125. maddesinde; “ (1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” Hakaret ve sövme fiilinin mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde aynı cezaya hükmolunur
PEKİ BU YIL BU NEFRETE KİMLER ADAY?
Konunun daha iyi anlaşılması için, bu yıl Lut Kavminin önüne atılıp, hedef gösterilen birkaç kurum ve kişiye ve aday gösterilme sebeplerine bakarak devam edelim isterseniz. Bu arada Lut kavmi dediğimize de bakmayın, onlar kadınları bırakıp, erkeklere yönelen bir kavimdi sadece, bu kavimde ise çarşı pazar biraz daha karışık, zira bu yılki adaylar arasında isimlerindeki tüm harfleri kabul etmeyenler de var…
*Diyanet İşleri Başkanlığı bu yıl yine aday, aday olma sebebi ise herkesin malumu olduğu üzere Kur’an’ın emrini okuması
*Kadıköy Kaymakamlığı’nın adaylık sebebi, queer olimpixe genel ahlakın ve kamu düzeninin bozulmasını gerekçe göstererek izin vermemesi (queer cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimi belli olmayan, sabit kimlik tanımlamalarını kabul etmeyen)
*Milli Eğitim Bakanlığı’nın aday olma gerekçesi ise LGBT’nin pandemi döneminde çocuklar için yapmak istediği gökkuşağı projesini kabul etmemesi
*TRT aday listesine bir lgbt+ çizgi filminin olduğu saatten hemen önce lgbt+ yi “her türlü gayrimeşru cinsel ilişki” olarak tanımladığı için girmiş.
*Anadolu Gençlik Derneği’nin adaylık sebebi ise cinsiyet eşitliği ve ahlaksız dizi rezaleti son bulmalı söylemi olarak zikrediliyor Akit TV yine bu yıl da LGBT karşıtı yayınları ile aday listesinde
*Acun Ilıcalı ise kibarlığından listeye girmiş görünüyor zira onun adaylık sebebi “kadınlarımız hassas” demesi
*Hilal Kaplan ise “Eşcinsel hareket cinsiyet anlayışımızı yok ediyor” sözleri nedeni ile aday listesinde… Bu yıl Sayın Süleyman Soylu aday listesinde yok diye şaşıranlar için hemen belirtelim ki geçen sene Süleyman Bey’e ömür boyu hormonlu domates ödülü verildi.
“ADAY DEĞİL HEDEF GÖSTERME”
Bu liste böyle uzayıp gidiyor ve birçok isim bu listede yerini almış durumda. Hepsini buraya yazamıyoruz ama listenin tamamının yukarıdaki örneklerde de görüldüğü üzere, aday gösterilme sebepleri ya işlerinin gereğini yapmaları ya da ifade özgürlüklerini kullanmaları. Bu sözüm ona ödülü vermelerinin listedeki kişi ve kurumları rahatsız etmeyeceğini bilakis, doğru bildikleri yolda daha bir şevkle yürümelerine katkı sunacağını düşünmekle birlikte, aday gösterenlerin niyetlerinin pek te masum olmadığı, amaçlarının nefreti yaymak ve kişi ve kurumları hedef göstermek, aşağılamak ve hakaret etmek olduğu su götürmez bir gerçektir. Zira aynı güruh, düzenli olarak, kendileri gibi düşünmeyenleri aylık olarak internet ortamında da fişlemektedirler.
Tahrik ve aşağılama suçu
125’inci maddeye göre hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler ve toplum nezdindeki saygınlığıdır. Kişilerin huzur ve sükûnunu bozma Madde 123- (1) Sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması halinde, mağdurun şikayeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. Yine TCK 216. maddede düzenlenen halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama suçu da bu kapsamda değerlendirilebilir. Zira 216. maddede zikredilen bu suçun düzenlenme amacı nefret söyleminin önüne geçmektir. Tüm bunlar kişi ve kurumların şikâyetleri ya da savcıların resen soruşturma başlatmaları neticesinde ayrı ayrı değerlendirilebilecek ve yargılamaya muhtaç konulardır. Ancak sebep ne olursa olsun özgürlük adı altında bir başka insana yöneltilecek nefret söylemini ve hedef göstermeyi maruz görmek hukukun evrensel kuralları içerisinde ve bir hukuk devletinde mümkün olmasa gerek.
Peki bu rezaleti gerçekleştirenlere hukuki bir cevap yok mu? Bunun yanıtı için sözü Avukat Kamil Ekinci’ye bırakalım:
Öncelikle, kişi ve kurumların kendi deyimleriyle aday gösterilme, bizim bakış açımızdan ise fişlenme, hedef gösterilme sebeplerine bakmak ve bu yönüyle değerlendirmek gerekir.
İfade özgürlüğü açısından değerlendirdiğimizde AİHS 10. Maddesinde ifadesini bulan ifade özgürlüğü sınırları içerisinde olan söylemlerin, bir tahammülsüzlük neticesinde hiçe sayıldığı ortadadır. Zira herkes düşüncelerini açıklama özgürlüğüne sahip olup, bu hak, ancak sözleşmenin 10/2 maddesinde zikredilen sebeplerle ve kanunla sınırlanabilir. Yine Anayasa’nın 26. Maddesinde de “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” Denmek sureti ile teminat altına alınmıştır.
Diyanet açısından değerlendirmemizi yine AİHS’nin inanç özgürlüğünü düzenleyen 9. Maddesi üzerinden yapabiliriz. 9. Madde “ Herkes, düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkına sahiptir; bu hak, dinini ya da inancını değiştirme özgürlüğünü ve ister tek başına isterse de başkalarıyla birlikte topluluk içinde, aleni ya da gizli olarak, ibadet etmek, öğretmek, uygulamak ve bunlara uymak şeklinde dinini ya da inancını açıklama özgürlüğünü içerir.” Demekle bu özgürlüğün sadece içsel olarak inanmayı değil, dinini ve inancını açıklamayı ve öğretmeyi de kapsadığı görülmektedir. Diyanetin de bu özgürlüğü aştığını söylemek kuruluş amacını inkar olsa gerek.
Milli Eğitim Bakanlığı açısından bir değerlendirme yapmak için milli eğitimin temel amaçlarına bakmak gerekir. Zira; Milli Eğitim Temel Kanunu’nun Türk Milli Eğitiminin Temel Amaçları başlıklı 2/1 maddesinde temel amaçlar “Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek” olarak açıkça belirtilmiştir. Bu maddede konumuz açısından maddede geçen “Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen” ifadelerine dikkat çekmekte fayda olsa gerek. Zira bu ilkelere aykırı bir faaliyete izin vermemek Milli Eğitim Bakanlığı’nın tercihi değil bu maddeye göre görevidir. Çocuk hakları sözleşmesinin 17 ve 27. Maddeleri de benzer düzenlemeler içermekte ve çocuğun ruhen ve bedenen ve ahlaken sağlıklı bireyler olarak yetiştirilmesi konusunda devlete görevler yüklemektedir.