İstanbul Valiliğince "12 Mart İstiklal Marşı'nın kabulü ve Mehmet Akif Ersoy'u Anma Günü" dolayısıyla Edirnekapı Şehitliği'nde tören düzenlendi.
Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin simgesi İstiklal Marşı'nın yazarı, milletvekili, şair ve mütefekkir Mehmet Akif Ersoy'un mezarının başında yapılan tören, saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasıyla başladı.
Törende, Kur'an-ı Kerim tilavetinin ardından İstanbul Müftü Yardımcısı Metin Akbaş, dua etti. Ersoy'un kabrine karanfil bırakan İstanbul Valisi Davut Gül, sonrasında törene katılan çocuklarla bir süre sohbet etti.
Törene, Vali Gül'ün yanı sıra 3. Kolordu Komutanı Korgeneral Sezai Öztürk, İl Jandarma Komutanı Tümgeneral Yusuf Kenan Topcu, İl Emniyet Müdürü Zafer Aktaş, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili Ülkü Sakalar, Eyüpsultan Kaymakamı İhsan Kara ve Eyüpsultan Belediye Başkanı Deniz Köken de katıldı.
MEHMET AKİF ERSOY KİMDİR?
Anadolu’nun bağımsızlık savaşına en yakından şahit olan ve şiirleriyle ölümsüzleştiren İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy, 1873’te İstanbul Fatih’te dünyaya geldi. Babası, devrinin ünlü alimlerinden Fatih Medresesi hocalarından Hafız Tahir Efendi’dir. Osmanlı’nın son kuşağına yetişir Mehmet Akif. Bir taraftan milletin her geçen gün üstüne yenisi eklenen acılarına tanıklık eder, diğer taraftan babasının verdiği terbiyeyle büyür.
İLK OKUDUĞU ESER LEYLA İLE MECNUN
Okul çağına gelince babası boynuna kitapları asıp onu mahalle mektebine gönderir. Küçük Akif çok zekidir, dinlediğini asla unutmaz. Ama yine de haylazlıklarıyla mektep hocasının sabrını da taşırır.
Babasının da etkisiyle kitap okumayı çok sever. İlk okuduğu eser, Leyla ile Mecnun’dur. Ortaokulda Türkçesini ve Fransızcasını ilerletir. Şiire merak sarar.
14 yaşlarındayken babasını, kısa bir süre sonra çıkan yangında da evini kaybeder. Kız kardeşi ve annesinin sorumluluğu da artık onun omuzlarındadır.
Ortaokuldan sonra Mülkiye’ye gider fakat orada durmaz. 1889’da Halkalı Baytar Mektebi’nde üstünde beyaz önlük, hayvan anatomisiyle içli dışlıyken bir yandan da şiirler yazar.
Fakülteden birincilikle mezun olur. 25 yaşında evlenir.
İlk 3’ü kız olmak üzere 6 çocuğu olur. Cemile, Feride, Suat, İbrahim, Emin ve Tahir...
Meşrutiyet’in ilanının 10’uncu gününde İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girer. Memleketi saplandığı bataklıktan kurtarmak için irşad ve eğitim faaliyetleri yapmak istemektedir. Ancak büyük bir gizlilik ve katı bir disiplin içinde çalışan bu siyasi cemiyete girmek için kayıtsız şartsız itaat şartına karşı, “Ben yalnız doğru bildiğime uyarım” şartını koşar. Bu da büyük yankı uyandırır.
Balkan Harbi yenilgisinin olduğu günlerdir. Bayezid, Fatih ve Süleymaniye camilerinde halkı irşad için vaazlar verir. Bir yandan da edebi çalışmalarını sürdürür. Şiirleri, yazıları ve tefsir çalışmaları çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanır. Aynı yıl, çalıştığı dairenin müdürü Abdullah Bey’in haksız yere görevinden azledilmesine kızar. Baytarlık Dairesi Müdür Yardımcılığı görevinden istifa eder. Sonra çeşitli vesilelerle seyahatlere çıkmaya başlar.
Birkaç aylığına Mısır’a gider. Yaşadıklarını Berlin Hatıraları’nda anlatacağı seyahatini de bu dönemde yapar. Aynı yıl Arabistan’a da gider. 4,5 ay kalır. Seyahatleri daha çok İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin verdiği görevlerle ilgilidir. Bu ziyareti sırasında Medine’yi ikinci defa ziyaret etme fırsatını da elde etmiş, önemli bir eseri olan Necid Çöllerinden Medine’ye şiirini bu ilhamla yazmıştır.
İstiklal Savaşı’na katılmak için Anadolu’ya gelir. Önce Eskişehir, oradan Balıkesir’e gider. Zağnos Paşa Camii’nde halka vaazlar verir, savaşa katılmaya çağırır. Ardından trenle Ankara’ya geçer. Hacı Bayram Veli Camii başta olmak üzere bulunduğu yerlerde vaazlar vererek halktaki vatan sevgisini pekiştirir.
Genç Akif; artık şiirle daha çok vakit geçiriyor, yazıları dergi ve gazetelerde yayınlanıyordu. İttihat ve Terakki’nin verdiği görevle Yemen’e gönderildi. Çanakkale Savaşı’nın sonucunu Yemen’de öğrendi. O gece, “Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor” dizesiyle hafızalara kazınan Çanakkale şiirini kaleme aldı.
Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasının ardından TBMM’ye Burdur Milletvekili olarak girer.
Maarif Vekaleti, İstiklal Marşı güftesi için müsabaka açmıştır, 500 lira da mükafat konur. Ne var ki yarışmaya 700’den fazla şiir gelmiş fakat hiçbiri bekleneni vermemiştir. Maarif Vekili Suphi Tanrıöver ve Milletvekili Hasan Basri Çantay başta olmak üzere Meclis’ten bir grup arkadaşı bunu Mehmet Akif’ten isterler. Büyük şair ısrarlara dayanamaz. Taceddin Dergahı’na kapanır.
Bir sabah ezan okunurken, içinden taşan ani bir ilhamla yatağından kalkar ve kağıt kalem hazırlamayı bile beklemeden eline geçirdiği bir bıçakla duvara kazımaya başlar:
İstiklal Marşı Meclis’te dört defa okunur ve ayakta alkışlanır. 12 Mart 1921’de resmen kabul edilir. Akif, mükafat olarak zorla verilen 500 lirayı Kızılay’a bağlı hayır kuruluşuna bağışlar. Büyük Taarruz günlerinde düşman İzmir’e doğru kovalandığında Ankara’da duramaz. Oğlu Emin’i de yanına alarak cesetlerle dolu savaş alanlarını dolaşarak Bilecik’e kadar gider. Bülbül şiirini o günlerin ilhamıyla yazmıştır.
Savaşın ardından ailesiyle birlikte Ankara’dan İstanbul’a döner. Ekim ayında da Mısır’a gider. Daha sonra ailesini de yanına alarak 11 yıl burada kalır. 1935’in Temmuz ayında rahatsızlanır. Hava değişimi için Lübnan’a, oradan da Antakya’ya geçer. O sıralarda şehir Fransa’nın yönetimindedir.
İSTANBUL'UN CAMİLERİNİ GÖRÜNCE GELEN GÖZYAŞI...
1936’da yurda gelmek için yola çıkar. Vapur Çanakkale’den geçerken ve İstanbul’un camileri göründüğü zaman kendini tutamayarak hüngür hüngür ağlar. Mısır Apartmanı’nda kendisi için hazırlanmış daireye yerleşir.
"ALLAH BİR DAHA BU MİLLETE İSTİKLAL MARŞI YAZDIRMASIN"
Bir gün arkadaşlarının, “Acaba İstiklal Marşı yeniden yazılsa daha iyi olmaz mı” şeklinde konuştuklarını duyar. Başını heyecanla kaldıran büyük şair, “Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın” diye haykırır.
Ve son an gelip çatar… 27 Aralık 1936 Pazar akşamı. Saat 19.45... Ruhunu Hakk’a teslim eder.
Bayezid Camii’nde üniversite gençliğinden oluşan bir grubun omuzunda defnedilir.