DEMET İLCE / MUHABİR
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından hazırlanan raporda yıllık ölümlerin yaklaşık yüzde 7'sinin istihdamla bağlantılı olduğu ve uzun mesainin ömür kısalttığı ortaya çıktı. Bu ölümlerin yaklaşık 800 bini, haftada 55 saatten fazla çalışmaktan kaynaklanıyor. Türkiye’deki meslek ölümlerinin nedenlerini Diriliş Postası’ndan Gelişim Üniversitesi İş Sağlığı ve Güvenliği Programı Öğretim Üyesi Türker Yapan anlattı.
Türkiye’de mesleki ölümlerin nedenleri neler, hangi neden ilk sırada?
Mesai saatlerinin fazla olması, özellikle gelişmekte olan ülkelerde daha çok karşımıza çıkmaktadır. Aynı oranda genel olarak iş kazası ve meslek hastalıklarının da bu ülkelerde yüksek olmasını, her ne kadar tek başına mesai saatlerinin fazla olmasına tek başına bağlayamasak da, önemli bir etken olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin, yapılan araştırmalarda iş kazalarının en sık görüldüğü zaman aralığı, çalışmaya başlanılan ilk iki saatte gerçekleşir. Bunun ana nedeni, genel olarak işe başlandığı andaki konsantrasyon eksikliği olarak görülmektedir. Yine aynı çalışmalarda, iş kazalarının beşinci ve altıncı saat aralığında en düşük seviyede olduğu görülmüştür. Ancak, daha sonraki saatlerde doğru orantılı olarak tekrar bu sayılarda artış olduğu gözlenmiştir. Bunun nedeni olarak, hem mental yorgunluk hem de bedensel yorgunluk olarak açıklayabiliriz. Türkiye’deki iş kazalarının en büyük nedeni, yüksekten düşme olarak kayıtlar geçmektedir. Genel olarak Türkiye’de inşaat sektörünün çok hareketli olmasından dolayı yüksekten düşme olayları çok sık gerçekleşmektedir. Bunun yanı sıra, yüksekten malzeme düşmesi, iş makinelerinin yaya çalışanlara çarpması, elektrik akımına kapılma gibi nedenler en sık görülen ölümlü iş kazaları nedenidir. Oransal olarak baktığımızda da maden, tarım ve nakliye işlerinde ciddi anlamda bu oranlar yüksektir.
Türkiye’de meslek hastalığı kaynaklı ölümlerin sayısı ile ilgili yapılan bir çalışma var mı?
Son yıllarda TÜİK tarafından ölümlü iş kazaları sayıları açıklanmadığından dolayı, sayısal olarak bu konuda net bir yorum yapılamamaktadır. Ancak, daha önceki verilerden kaynaklı ilk soruya verilen cevaplar tahmini olarak yapılabilmektedir.
Türkiye’de uzun iş saatinin hangi meslek hastalıklarını tetiklediğini açıklar mısınız?
Türkiye’de 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında haftalık çalışma süresi 45 saatle, günlük çalışma süresi de, molalar hariç olmak üzere 11 saat ile sınırlandırılmıştır. Maalesef bazı meslek gruplarında, bu süreler ciddi anlamda aşılmakta ve yine aynı kanunda verilen fazla çalışma süresi olan yıllık 270 saatin de çok üzerine çıkılmaktadır. Bu sürelerin uzun olması genel olarak kas ve iskelet sistemi rahatsızlıklarına yol açmaktadır. Bakıldığı zaman masa başı işler dediğimiz ofis çalışmalarında bile belli bir süre çalıştıktan sonra oturma şekil bozuklukları, monotonluktan kaynaklı sabit pozisyona alışma süreçleri ciddi anlamda çalışanlarda rahatsızlık oluşturmaktadır. Yine mavi yaka dediğimiz saha çalışanlarında da sürekli olarak beden gücü ile çalışma olduğu için, belli bir süre sonra çalışanlar üzerinde kas ve iskelet sistemlerinde zorlamalar oluşmaktadır.
Ülkemizde ortalama 8-9 saatlik mesai süresine rağmen verimli çalışma süresi 2 saat. Bunun nedeni ne, nasıl yorumluyorsunuz?
Maalesef ülkemiz gelişmekte olan bir ülke kapsamında olduğu için, çalışma koşullarını kolaylaştıran uygulamalar tam anlamıyla iş yerlerinde kurulamamıştır. Örneğin gelişmiş bir ülkede çalışmalar makine ve ekipman üzerinde yoğunlaşırken, Türkiye’de çalışanlar üzerine yoğunlaşma mevcuttur. Bu nedenle de çalışanlar üzerinde erken yorulmalar oluşmaya başlamaktadır. Zaman içerisinde teknolojik gelişmelere ayak uydurdukça, verimli geçen sürelerin de artacağını düşünmekteyim.
Meslek ölümlerini azaltmak ve daha verimli çalışabilmek için hangi düzenlemelerin yapılması gerekiyor?
Bunun için öncelikli olarak yasal düzenlemelerin biraz daha geliştirilmesi gerekiyor. Tabi ki bu tek başına yeterli olmayacaktır. Çünkü yasama organının işlevinden daha çok belki de denetleme organının da aktif olarak çalışması gerekmektedir. Bununla ilgili devletimizin ciddi anlamda müfettiş sayısında artırıma gitmesi gerekmektedir. Ancak, maalesef son yıllarda bu konuda yeni kadro açılımını da görememekteyiz. Tabi en önemli unsur işverenlerin bu konuda eğitime ihtiyaçlarının olmasıdır. İş güvenliği uzmanlarının asıl görevi eğitim ve danışmanlıktır. Ancak, uygulama kısmında iş güvenliği uzmanları danışmanlıktan ziyade, bazı uygulamaların yapılabilmesi için ikna sürecinde kendini buluyor. Tabi bu durum sadece işveren değil, çalışanlar için de geçerli bir durum. Maalesef bu alanda ilk çıkan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 2012 yılında çıkarılmış ve 2013 yılında yürürlüğe girmiştir. 10 yıllık süreç içerisinde daha hala bazı maddeler tam olarak yürürlüğe sokulamamıştır bile. Eğer bu alanda bilinçlenme gelişirse, iş kazaları ve meslek hastalıklarının en az seviyede olacağını düşünüyorum. Bunun için de eğitimlerin ciddi bir oranda artması ve gerçekten sağlıklı bir eğitim verilip verilmediğinin denetlenmesi gerekmektedir.