Başbakan istifa ediyor hiç kimse panik yapmıyor. İktidar partisi olağanüstü kongreye gidiyor hiç kimse telaş yapmıyor. Dolar fırlar, borsa çöker diyorlar hiçbiri olmuyor. Yatırımcı ürker ne olacağını bekler diyorlar, bilakis yeni yatırımlar gerçekleşiyor.
PKK bir yandan, DAEŞ bir yandan saldırıyor, FETÖ bulduğu her fırsatta memleketin altını oymaya çalışıyor. “Gazeteciyim ben” diyen tuhaf adamlar, buldukları herkese ülkeyi şikâyet ediyorlar, ispiyonluyorlar. Çoktan üstü üste iki kere batmış olmamız lazımdı.
Gazetelerde her gün yalan haberlerle kalplere sıkıntı düşürmek için çabalıyorlar ama memlekete hiçbir şey olmuyor. Olması lazım. Panik yapmamız lazım, korkmamız lazım, çoktan batmış olmamız lazım. Bir yazar kasa yere düştü diye batmış bir ülke değil miydik biz? Cumhurbaşkanı bir kitap fırlattı diye sabah elektrikleri kesilen mahallelerde, Başbakan öksürdü diye bankaların iflas ettiği şehirlerde büyümedik mi? Hangi ülkeydi o ülke?
Nasıl oluyor bu? Memlekette bir hava esiyor, kıymet bilmemiz gereken bir rüzgar bu. Bize büyük fırsatılar taşıyan, yelkenleri ağzına kadar dolduran bereketli bir rüzgar.
Yelkenleri gerilmiş tam yol ilerleyen Türkiye için esen bu rüzgarın kıymetini bilmemiz gerekiyor. Gelecek için inşa ettiğimiz Büyük Türkiye artık bir hayal değil saat gibi işleyen bir plan. Bu plana hizmet etmeyecek varsa, kalbindeki lekelerden diline sirayet eden “ama, ama, ama” diye konuşacak olan varsa bilsin ki artık zehirli dilleri canımızı bile sıkmayacak kadar değersizleşti.
Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye idaresi kendi içinde istişare edip Binali Yıldırım’a karar verdi. Bu durumda Binali Yıldırım, Suriye’de, Filistin’de, Bosna’da, Sudan’da, Mısır’da ve dünyanın başka yerlerinde bekleyen mazlumların sorumluluğunu almış oluyor. Benim oğlumun da, Suriyeli Ahmet’in de vebali, yükü artık ona ait.
Pazartesinden sonra memlekette esen bu rüzgarı bir kez daha fark edip şükretmeliyiz. Kıymet bilmeliyiz ve Binali Yıldırım’a destek olmalıyız artık. Hep insanların gelip geçici olduğundan söz edilir siyaset konuşulurken. En çok AK Parti’den sonra konuşmaya başladı bunu Türkiye. “Bayrak yarışı, önemli olan kişiler değil davanın sürekliği” demeyi öğrendi Türkiye. Asıl gelip geçici olanın rüzgarlar olduğunu anlarız inşallah; çünkü hazır yelkenler gerilmişken ve gariplerin duası dudaklardan dökülüp Allah’a açılmış eller yüze daha yeni sürülürken Anayasa’ya ve başkanlığı
halletmemiz gerekiyor. Çünkü Selçuklu’da, kesilen bu rüzgar Osmanlı’da esmişti. Osmanlı’da kesilen aynı rüzgâr yeniden esiyor şimdi…