Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşik Arap Emirlikleri’ni (BAE) ziyareti ve Abu Dhabi’de coşkuyla karşılanması Ukrayna krizinin gölgesinde kalsa da uluslararası gündemde yerini aldı.
Bölge üzerine çalışan akademisyenler ve gazeteciler pandemi sebebiyle oldukça yaygınlaşan çevrimiçi panellerde ziyaretin Türkiye-BAE ilişkilerine ve bölgesel dengelere yansımalarını konuştular.
Türkiye ve BAE arasındaki ilişkilerin Arap Baharı sürecinde epey geriledikten sonra yeniden normale dönmesi, Abu Dhabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid’in Kasım ayında Ankara’ya gelmesinden sonra Erdoğan’ın Abu Dhabi’ye gerçekleştirdiği iade-i ziyaret bazı kesimleri rahatsız etti.
Arap Baharı devrimlerini destekleyenlerin bir kısmı Türkiye-BAE arasındaki yakınlaşmayı anlayışla karşılarken bir kısmının bundan hoşnut olmadığı kesin.
Fakat Erdoğan’ın Abu Dhabi ziyaretinden rahatsız olan ikinci kesimin unuttuğu şeyler var.
Türkiye darbelerden çok çekmiş bir ülke olarak ilkesel anlamda darbelere karşı olduğu gibi bölge ülkeleri halklarının demokrasi taleplerini de destekledi ve hâlâ da destekliyor.
Bununla birlikte “demokrasi ihracı” gibi misyona ve hedefe sahip değil.
Arap halkları demokrasi mücadelelerini kendileri verecekler.
Türkiye’nin onlar adına diktatör rejimlerle mücadele edecek hali yok.
Ankara ve Abu Dhabi’nin iki ülke ilişkilerinde yeni bir sayfa açmalarından muhalefet de rahatsız.
CHP ve müttefiklerinin kaygıları, Türkiye ve BAE arasında imzalanan anlaşmaların ekonomiye olumlu yansıyacak ve dolayısıyla seçimlere yönelik planlarını boşa çıkaracak olmasından kaynaklanıyor.
Geçmişte BAE’nin 15 Temmuz hain darbe girişiminde parmağı olduğuna dair yapılan açıklamalar hatırlatılarak algı operasyonu yapılıyor.
Oysa ülkelerin birbirleriyle ilişkilerinde iniş-çıkışlar olabileceğini bilmek için uluslararası ilişkiler uzmanı olmak gerekmez.
İlkokul seviyesinde tarih bilgisine sahip olan biri dahi dün birbirleriyle savaşan ülkelerin bugün barış yapabileceklerini bilir.
Çok uzağa gitmeye gerek yok.
Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve Mısır Haziran 2017’de Doha’yla tüm ilişkilerini kesmiş, Katar Emiri Temim bin Hamed Es-Sani’yi devirip bir başkasını ülkenin başına getirme girişiminde bulunmuştu.
Hatta Katar’ı işgal etmeyi dahi planlamışlardı.
Ocak 2021’de Suudi Arabistan’ın El-Ula kentinde yapılan Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) Zirvesi’nden sonra Riyad-Doha ilişkileri hızla düzeldi.
BAE, 15 Temmuz darbe girişimine bir şekilde destek vermiş olsa bile o destek hiçbir zaman ABD’nin FETÖ’ye ve PKK’ya desteği kadar büyük olamaz.
Türkiye’nin milli güvenliğini ve istikrarını tehdit eden terör örgütlerine ABD’nin desteği bugün dahi devam ediyor.
Buna rağmen Washington’la ilişkilerimizi sürdürürken BAE’yle niye kötü olalım?
Ayrıca Abu Dhabi’nin 2016’dan bu yana tavrının değiştiğini biliyoruz.
Darbeye desteğin organizatörü olarak gösterilen Muhammed Dahlan uzun süredir ortalarda yok.
Herhangi iki ülkenin ilişkilerinin iyi olması için tamamen aynı düşünmeleri gerekmez.
Bazı konularda rakip olabilirler.
Yıllarca devlet yönetiminin içinde olan ve bakanlık yapanların bütün bunları bilmiyor olması düşünülemez.
Ucuz insanlar ucuz muhalefet yapıyorlar; o kadar!