Çocukların sağlıkbeyin ve beden gelişimi için güvenli ve korunaklı ortamlarda büyümeleri gerektiği bir gerçek. Fakat bu sadece çocuklar için değil aynı zamanda başarılı bir toplumun inşası için de oldukça önemli.

Bilim, sürekli korku ve kronik kaygıya neden olan koşullara erken maruz kalmanın beyin mimarisinin gelişimini bozduğunu söylüyor. Ne yazık ki, birçok küçük çocuk böyle koşullara maruz kalıyor. Bu koşulların bazıları bir defalık olaylar olsa da, bazıları ise tekrarlı veya zaman içinde süreklilik gösteren olaylar oluyor ve hepsi çocukların nasıl öğrendiğini, problemleri nasıl çözdüğünü ve diğer insanlarla nasıl ilişki kurduğunu etkileyebiliyor.

Bununla birlikte, çocukların stresli bir ortamda büyümeleri her zaman beyinde kalıcı hasarlara neden olmaz. Çocukların yaşadıkları stresi ele almak ve onlara yardım etmek, beyindeki olumsuz etkileri önleyebilir veya azaltabilir. Örneğin, çocuklarla konuşmak, onları rahatlatmak ve kendilerini ifade etmelerine izin vermek, stresi azaltabilir ve beyinlerindeki olumsuz etkilerin önüne geçebilir.

Korku ve endişenin çocuk beynini nasıl etkilediğini Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Prof. Dr. Işık Karakaya ile konuştuk.

“Deneyimler aracılığı ile nöronlar arası bağlantılar gelişmeye başlar”

Öncelikle ilk üç yılın beyin gelişimi için çok önemli olduğuna dikkat çeken Karakaya, beyin gelişim sürecini şöyle anlatıyor:

“Beyin gelişimi bebek henüz anne karnında iken başlar ve bebek dünyaya geldiğinde neredeyse bir yetişkinin sahip olduğu nöron (sinir hücresi) sayısına sahiptir. Ancak nöronlar arası bağlantılar henüz oluşmamıştır. Bebeğin yaşadığı deneyimler aracılığı ile nöronlar arası bağlantılar gelişmeye başlar ve bunlar da birer beceri olarak izlenir. Beyin gelişim yetişkinlik dönemine kadar devam etmekle beraber özellikle ilk üç yılın çok kritik olduğu kabul edilmektedir. O nedenle bebeğe bu dönemlerde ve sonrasında uygun ortamlar ve tecrübelerin sağlanması beyin gelişimi-olgunlaşması için çok önemlidir.”


“Olumsuz koşullar beyin gelişimini etkiliyor”

Prof. Dr. Karakaya, beyin mimarisi için hücreler arasındaki bağlantıların önemini de belirtiyor. Bu bağlantılarda sorun çıkması halinde ise yaşamlarında sorunların ortaya çıkabileceğini söylüyor:

“Erken bebeklik ve çocukluk dönemi deneyimlerinin beyin mimarisi açısından yani sinir hücreleri arasındaki bağlantıların oluşması açısından değerli olduğu bilinmekte. Eğer olumsuz koşullara ve yaşantılara maruz kalırsa beyin gelişimi sekteye uğramakta, gerekli müdahaleler yapılmazsa bu değişimler erişkinliğe kadar sürmekte, zeka, sosyal ve duygusal alanlarda sorunlar ortaya çıkmaktadır.”

“Travmalar gelişimsel değişikliklere neden oluyor”

Özellikle travmatik deneyimler beynin birçok alanında gelişimsel değişikliklere neden olduğunu belirtiyor Karakaya:

“Bu değişimlerin önemli bir nedeninin stres cevap olarak salgılanan kortizolden kaynaklandığı, özellikle hafıza gibi birçok bilişsel beceriden sorumlu hipokampüs bölgesi işlevlerini yerine getiremez olabilmekte. Yine benzer şekilde bellek ve duyguları düzenleyen amigdala bölgesi de olumsuz etkilenmektedir. Sonuç olarak çocuk stresle başa çıkmakta ve dengelenmekte zorlanmaktadır.”

“Uygun ortam sağlanırsa beceri yeniden kazandırılır”

Beynin kendini yenileyebilme gücü sayesinde gelişim olumlu yönde düzeltilebiliyor. Karakaya, beynin bu özelliğinin “nöroplastisite” ile sağlandığını anlatıyor:

“Travmatik deneyimlerin bu olumsuz etkilerine rağmen “nöroplastisite” denilen beynin sinirler arası bağlantılarını düzenleme ya da yeni bağlantılar oluşturabilme gücü sayesinde eğer çocuğa erken dönemde uygun ortamlar ve deneyimler sağlanırsa yani uygun müdahaleler ( aile, okul ve profesyoneller tarafından) kaybedilen birçok beceri yeniden kazandırabilmektedir. Nöroplastisite beynin kendini yenileyebilme gücü olarak da tarif edilebilir.”

“Olumsuz yaşam olaylarına karşı destek sağlanmalı”

Son olarak, Prof. Dr. Karakaya çocukların sağlıklı yetişkinler olabilmeleri için gerektiğinde destek almalarının öneminin altını çiziyor:

“Çocuklar olumsuz yaşam olayları ile karşılaştıkları takdirde mutlaka ele alınmalı ve fiziksel, ruhsal, sosyal ve duygusal ihtiyaçları açısından desteklenmelidir. Bu yolla sağlıklı bir yetişkin olarak yaşamlarına devam etmeleri mümkün olacaktır.”


Gana Gıda ve İlaç Dairesinden (FDA) yapılan açıklamaya göre, kurum, Oxford Üniversitesinin geliştirdiği R21 adlı sıtma aşısına ilişkin nihai deneme verilerini değerlendirdi.

Açıklamaya göre, bu yeni aşıyı onaylayan ilk ülke olan Gana'da, aşı, 5 aylıktan 3 yaşına kadar olan çocuklarda kullanılacak.

Öte yandan, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) de bu aşıyı onaylamayı düşünüyor.

Üniversiteden yapılan açıklamada, Oxford ekibince 400'den fazla çocuk üzerinde denenen aşının DSÖ'nün onay kriterlerini yerine getirdiği bilgisi verilmişti.

Açıklamada, aşının hiçbir yan etki göstermediği, yüksek doz alanlarda 2 yıl boyunca yüzde 80 koruma, düşük doz alanlarda ise yüzde 70 koruma sağladığı ifade edilmişti.

Her 2 dakikada bir çocuk hayatını kaybediyor

Parazit taşıyan sivrisineklerin sokmasıyla bulaşan ve ortalama 7 günlük kuluçka süresinin ardından ortaya çıkan sıtma; ateş, titreme, terleme, baş ağrısı, bulantı, kusma, kas ağrısı, halsizlik gibi grip benzeri belirtilerle kendini gösteriyor.

Ölümcül hastalıkların başında gelen ve her 2 dakikada bir çocuğun ölümüne neden olan sıtma, en çok Afrika'da görülüyor.

Sıtma nedeniyle kıta genelinde her yıl ortalama 500 bin kişi hayatını kaybederken, ölenlerin yarısını çocuklar oluşturuyor.

KAYNAK: TRT HABER

Editör: Haber Merkezi