Ebru Okanlar / Özel Haber

“Dr. Ayşe Hümeyra Ökten hakkında Allah katında rahmete vesile olmasını ve onu Müslüman bir hanım olarak kendine örnek almak isteyenlere de bir kılavuz olmasını ümit ediyorum” diyen Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi İslam Bilimler Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Fatma Çetin Diriliş Postası’na anlattı.

Dr. Ayşe Hümeyra Ökten ömrünü insanlığın hizmetine adayan biri olduğunu belirten Çetin “Doktor Abla gerçekten de ömrüne çok fazla şeyler sığdırmış bir şahsiyet. Bir gazeteci hanım onun hayatını filme aktarmayı çok istedi. Bunun için çok çalıştığı sıralarda Doktor Ablayı yakından tanıyan birisiyle karşılaşır. O da ona, ‘Bak o evliyadır. Eğer böyle bir şey yapman hayırlı ise bunun yolu kolaylaşır, sen bunu bil’ demiş. O da ‘Bu işi oluruna bıraktım’ demişti.” ifadelerini kullanarak samimiyetle sorularımızı yanıtladı.

Ayşe Hümeyra Ökten hakkında neler söylersiniz?

Doğrusu bir Müslümanın öldükten sonra da unutulmaması, bana göre onun Allah katındaki değerini gösterir. Çünkü amel defterlerinin de kapanmadığı anlaşılıyor. Bu bakımdan Ayşe Hümeyra Ökten ya da benim “Doktor Ablam” yaşarken neleri yaptığı kadar neleri yapmadığı da önem taşıyor. Çünkü bir Müslümanın iyi bir kul olduğunun en önemli işareti, ilk önce onun Allah’ın haram kıldıklarına yaklaşmaması sonra helal kıldıklarından da sadece ihtiyacı kadarıyla yetinmesidir. Doktor Abla, her zaman Müslüman vakarını koruyan biriydi. O dünyanın peşinden koşmuyordu ama dünyayı peşinden koşturuyordu. Şöyle ki Doktor Abla dünya hayatında başarılı bir kişilikti. En önde gelen üniversitede okumuş, başarılı olmuş, aldığı görevi en güzel şekilde yerine getirerek takdir kazanmıştı. Herkes kendisine saygı duyuyordu. Ama benim gördüğüm kadarıyla o bunu Allah’a karşı yakınlığı ile Allah’ın yap dediklerini yaparak, yapma dediklerinden sakınarak elde etmişti. Çünkü Doktor Abla dünya ehlinin yaptığı hiçbir şeyi yapmazdı. O ne marka giyinir, ne marka kullanır, ne makyaj yapar, ne de mahremiyetinden ödün verirdi. Dış görünüş olarak tam bir Müslüman görüntüsüne sahip olduğu gibi inancı, ibadeti ve ahlakıyla da tam bir Müslümandı. İnsanların yanında başka yalnız kaldığı zamanlar farklı değildi. Ömrü boyunca fedakârlık yapmıştı. Çok yemez, çok uyumaz, çok konuşmazdı. Anne ve babasını rahmetle anar, kurulmasına vesile olduğu imam-hatipler vesilesiyle babasının amel defterinin kıyamete kadar açık kalacağını söylerdi. “Din, samimiyettir” hadisi şerifinde beyan edildiği üzere Allah’ına, Kitabına, Peygamberine, bu ümmete ve idarecilerine karşı son derece samimi bir Müslüman olduğuna şahidim.

Doktor Abla gerçekten “iffet” kelimesinin ifade ettiği manayı tam olarak üzerinde bulunduran biriydi. Gençliği ile anlattığı üniversite ve iş hayatına dair anlattığı hatıralarından anlaşılıyor ki kendisi mahremiyete o derece dikkat edermiş ki hiçbir erkeğin onun yüzünden isterse bir bakış bile olsa haram işlemesine fırsat vermediği anlaşılıyor. İşte doktor abla böyle tahire ve tayyibe bir şahsiyetti.

“HENÜZ İHTİYARLAMADIM”

Kaç yaşındaydı mümkünse öğrenebilir miyiz?

Bu soru kendisine çokça sorulurdu. Ben de bu kadar yaşlı birine bu sorunun sorulmasına şaşırırdım. Ama Doktor Abla bu soru ne zaman kendisine yöneltilse kimi zaman şaka ile “Henüz ihtiyarlamadım” gibi, kimi zaman da direk yaşını söyler, bu soruyu mutlaka cevaplandırırdı. “Allah ananemin bana ettiği duayı Kabul etti ve bana ömür bereketi verdi” derdi. Ananesi ona hep “Allah ömrünü ziyade eylesin, ömür bereketi versin” diye dua edermiş çünkü. Ben hiç yaşını sormadım, en son kaç yaşında olduğunu da bilmiyorum. Ama bir defasında böyle kalabalık bir grup içinde kendisine “Doktor abla” dediğimiz bir sırada “ihtiyarım ama ablayım” demiş ve bu durumun Allah’ın bir işi olduğunu düşünüp kendi kendine taaccüp ettiğini düşünmüştüm.

“DOKTOR ABLA BÖYLE BİR “ZÜHD” İNSANIYDI”

Bir ömre neler girdi bahseder misiniz?

Doktor abla gerçekten de ömrüne çok fazla şeyler sığdırmış bir şahsiyet. Bir gazeteci hanım onun hayatını filme aktarmayı çok istedi. Bunun için çok çalıştığı sıralarda Doktor ablayı yakından tanıyan birisiyle karşılaşır. O da ona: “bak o evliyadır. Eğer böyle bir şey yapman hayırlı ise bunun yolu kolaylaşır, sen bunu bil” demiş. O da bu işi oluruna bıraktım demişti.

Bir hadis-i şerifte bildirildiğine göre bir sahabe Peygamber Efendimiz’e (sav), “Beni hem Allah sevsin hem de kulları sevsin istiyorum, bana ne tavsiye edersiniz” diye soruyor. Peygamber Efendimiz de ona “Dünyaya gönül bağlama böyle yaparsan Allah Teâlâ seni sever. İnsanların elinin altındaki maldan da gözünü uzak tut. Böyle yaparsan insanlar seni sever” diye cevap veriyor. İşte Doktor Abla böyle bir “zühd” insanıydı.

Biliyorsunuz Doktor abla ile medyada yer alan ilk hatıralardan birisi, bir hastasının “ayağın Kâbe’ye varsın” duası ile kendisine Mekke ve Medine’nin yollarının açılmasına dair bir söyleşisi yer almıştı. Bize hayatında en çok önemsediği şeylerden birinin kimsenin isteğini geri çevirmemek olduğunu söylerdi. Ortada yapılacak bir iş varsa kimseyi beklemenize gerek yok, siz o işi yapıverin derdi.

Onun hayatında çok önemli başka bir husus daha vardı. O da anne-babası başta olmak üzere yakın akrabalarının en büyüğünden en küçüğüne kadar hepsinin de hem sevgilerini hem de dualarını almasıdır. Çünkü kişi ömründe bir ya da birkaç kere gördüğü kişiden güzel sözler duyabilir belki ama anne-baba ve yakın akraba duası bana göre bunların hepsinin üstündedir. İşte Doktor abla kendisine bütün bu duaları alacak bir ömre sahip olmuştur. Bu da ne hayal ile, ne temenni ile ne de kuruntularla elde edilecek bir şeydir. Bu duruma dair bir ipucunu fedakârlık ve güzel ahlakla elde edilecek bir şeydir.

Onunla tanışanlar, tekrar tekrar görmek isterlerdi. Bu da gerçekten şaşılacak bir şey. Onu Türkiye’ye çağıranları o da umreye davet ederdi. Bu davetine icabet edenlerin olduğunu ve çok memnuniyet duyduğunu söylerdi. Bu sayede umre yapmak nasip oldu derdi.

İKTİDARDAN ÇOK MEMNUNDU

Evlenmemiş özel bir sebebi var mıydı?

Özellikle genç hanımlar kendisinin hayatta hiç evlenmediğini öğrenince mutlaka bunun sebebini de sorarlardı. Doktor abla bunlara çok nükteli cevaplar verirdi. Bunlardan birisi de şöyleydi: dünyada bütün kadınlar ve erkekler evlendikten sonra şayet bir erkek bekâr kalacak olursa ben o zaman evlenirim der sonra da böyle bir şey olmayacağına göre evlenmeme gerek yok deyip tebessüm ederdi.

Şu günlerde iktidar ve muhalefeti nasıl görüyordu?

İktidardan çok memnundu. Çünkü geçmişte yaşadıklarıyla kıyasladığında İslami yaşayış bakımından çok büyük bir rahatlama olduğunu söylerdi. Kendisinin bedenen Türkiye’den ayrı olması, kalben ayırmıyordu. TV’ler sayesinde Türkiye’de yaşıyormuş gibi olduğunu söyler, haberlerin hepsini takip ederdi. Zamanında Halk partisini destekleyenlerin nesillerinden sapanlar olduğunu, din değiştirip papaz bile olanların bulunduğunu anlatırdı. Bir de “Kur’an’ı gömeceğiz” diyenlerin ertesi sabah mezara girdiklerini de anlatır, bu konuda hassas olunması gerektiğini söylerdi.

“CUMHURBAŞKANIMIZI ÇOK SEVİYORDU”

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı görünce dua ediyormuş doğru mu acaba?

Cumhurbaşkanımızı çok seviyordu. Her TV’de gördüğünde ellerimi açıyorum dua ediyorum ya da onun için “Ayete’l-kürsi” okuyorum derdi. Son zamanlarda Türkiye’nin liderliğinde İslam ümmetinin yeniden oluşması için de dua ettiğini söylerdi.

Bir defasında kendisini Medine-i Münevvere’de görmek için davet ettiğini ve beraber “Ravza-ı Mutahhara” ziyareti yaptıklarını söyledi.

Editör: Haber Merkezi