Hazırlayan: Uluslararası Fatih Sultan Mehmet Anadolu İmam Hatip Lisesi Genç Yazarları

Farklı coğrafyalardaki hayvanları bir araya getiren ve hayvanları doğal ortamlarından koparıp kimi zaman kafeslere, kimi zaman dar alanlara koyup insanlara sergileyen hayvanat bahçelerini duymuş veya gezmişsinizdir. Özellikle son yıllarda çoğu insan tarafından tepki alsa da hâlâ çok sayıda hayvanat bahçesi faal durumdadır. Kelebek vadileri gibi hayvanlar için doğal ortam sağlayan yerler olsa da bu mekânların sayısı oldukça azdır. Aynı şekilde sirklerde de çalıştırılan hayvanlar, hayvanseverlerin tepkisini çekmiştir. İnsanoğlu iklimi değiştirerek hayvanlara verdiği zarar yetmezmiş gibi bir de kendi eğlencesi için onları kullanmıştır. Yüzyıllardır yok ettiği hayvan türleri de cabası. Hayvanat bahçeleri ve sirklerin nasıl bir trajedi olduğu aşikâr. Peki, ‘insanat’ bahçelerini duydunuz mu hiç? Evet, beterin beteri var! dedirten şeyler yaşanmış geçmişte. Size bu bahçeleri anlatmak istiyorum bu yazıda. Bu olaylar yakın bir geçmişte yaşanmış. 19 ve 20. yüzyılda çoğunlukla Avrupa ve Amerika’da fiziksel özellikleri farklı olduğu için insanlar insanat bahçeleri denilen yerlerde sergilenmiş.

Fransa ve Belçika’da bazı günler kırk bin kişinin ziyaret ettiği insanat bahçelerinde genellikle Afrikalı, Kızılderili, Pigme, Tatar ve Türk insanlar sergileniyordu. İlk başlarda sirklerin bir parçası olarak başlayan insan sergileri sonrasında bağımsız sergi ya da hayvanat bahçelerinin bir bölümüne dönüştü. 1870’li yıllarda açılmaya başlanan ve insanlık suçu işlenen bu yerlerde özellikle fiziksel bir kusuru olan insanlar ilgi çekiyordu. En trajikomik olanı ise sergilerin asıl sebebiydi. Sergiler Batı medeniyetinin üstünlüğünü ve sergilenen toplumun ilkelliğini vurgulamaktaydı. Bir nevi Batı toplumunun kendini tatmin etme aracıydı. İnsanat bahçelerinin açıldığı ülkeleri örnek verecek olursak Belçika, Hollanda, İspanya, İsveç, Almanya, İtalya, ABD ve daha pek çok ülke… Bu ülkelerin çoğunun ortak özelliği ise hemen hemen hepsinin sömürgeci olmasıydı.

Ademoğlunun kara lekelerinden biri olan insanat bahçelerinin yerinden, yurdundan, ailesinden ve insani değerlerinden ayırıp mağdur ettiği bir kişi de Ota Benga´dır. Sempatik bir insan olmasına rağmen Benga Amerika’daki hayvanat bahçelerinde yamyam olarak sergilendi. En acısı ise Benga´nın maymunlarla aynı kafeste sergilenmesiydi. Üstelik maymunlarla oynamak ve güreşmek zorunda bırakıldı. Daha sonra duyarlı insanların baskıları sayesinde Ota Benga serbest bırakıldı. Bir süre sonra İngilizce öğrenip bir fabrikada iş bulan Benga maalesef yaşadıklarının etkisiyle intihar etti.

1900´lü yılların başına geldiğimizde ise toplumsal ayaklanmalar sonucu insanat bahçeleri yavaş yavaş kapatılmıştır. Bazı kaynaklara göre bu insanlık suçunu resmen ilk yasaklayan kişi dünyanın en büyük katliamlarından birini yapan Adolf Hitler´dir. 1958´de Belçika’da son insanat bahçesinin kapatıldığını görüyoruz. Yani insanlığın Ay’a ilk ayak basmasından 11 yıl önce…

İnsanat bahçelerine ev sahipliği yapan ülkeler yıllar sonra bu utancı örtbas etmek için bu sergilerde bilimsel gözlemler yaptıkları yalanını uydurdular. Oysaki gerçek şu idi: İnsanat bahçeleri, toplum tarafından özenilen Batı medeniyetinin kara lekesiydi!

Yasir Emir GÜMÜŞ

***

Ne yaptığımızı bilmeden vaktimizi öldürüyoruz!

Günde 24 saatimiz var, peki bu 24 saati doğru bir şekilde değerlendirebiliyor muyuz?

Kendi adıma objektif olmam gerekirse hayır! İnsanların çoğu vaktini fazlasıyla israf ediyor. Oysaki hayatta sahip olduğumuz en kıymetli şey, zamandır. Peki, zamanımızı israf etmemizin sebepleri neler olabilir? Bunların başında sosyal medya gelmektedir. Sonrasında ise iyi plan yapamamak, zamanı kaliteli aktivitelerle geçirmemek diyebilirim.

Şüphesiz sosyal medya bizim için büyük bir nimet. Bilinçli kullanımı faydalı sonuçlar sağlamaktayken, bilinçsiz kullanımı adım adım insanı felakete sürüklemektedir. Sahibi olduğumuz telefon, bilgisayar vb. elektronik cihazların neredeyse hepsinde sosyal medya bulunuyor. Kara delik misali hepimizi içine çekiyor. Bundan kurtulmak için öncelikle sorunun farkında olmak lazım. Sonrasında en basitinden günlük plan yapıp kendimize sınır koymalıyız, bir nevi nefsimizi köreltmeliyiz. Fazlasıyla bağımlı birisi isek kademeli olarak bu çukurdan kurtulmalıyız. Mesela normalde telefona günde 5 saat bakan birisi isek ilk hafta 4 saate sonra 3 saate düşürmeliyiz bunu.

Peki, bir günümüzü nasıl değerlendiriyoruz? Günün en bereketli zamanı olan sabahın erken saatlerinde kalkıp güne başlıyor muyuz? Yoksa çok geç yatıp geç mi kalkıyoruz? Güne bereketli olan erken saatlerde başlamak hem bedenen hem de zihnen kendimizi iyi hissetmemizi sağlamaktadır. Bunu birkaç gün deneyerek sizler de görebilirsiniz.

Kendimize şu soruları da sorabiliriz: Bize bahşedilen kısıtlı ömrümüzde önceliklerimiz neler? Kimlerle vakit geçiriyor ve hangi konular üzerine sohbet ediyoruz? Evet, sohbet edip eğlenmek hepimizin hakkı ancak günde iki üç saat futbol oynamak ya da “O ne yapmış, bu ne yapmış?” diyerek vakit geçirmek doğru olmasa gerek. Her şeyin bir sınırı vardır. “Hep edebiyat mı konuşacağız, hep ilim mi konuşacağız?” diye sorabilirsiniz. Elbette hayır. Dediğim gibi her şeyin bir sınırı var. Hayatımızda eğlence de ilim irfan da olacak.

Peki, “Medyadan kıstık, sohbetten kıstık. Kalan vakitlerimizde ne yapacağız?” Kalan vakitler insanın kendisini geliştirmesi için bir ikramdır. Ne yapacağız öyleyse bu vakitlerde? Kalan vakitlerimizde şiir okuyabiliriz ancak sadece okumakla kalmamalı onu anlamaya çalışmalıyız. Eğer sadece okursak bu da bir vakit israfı olur. Kitap okuyabiliriz ama okurken bize ilim katacak, fikir katacak, bize yol gösterecek kitaplar okumalıyız. Başka ne yapabiliriz? Büyük insanların sohbetlerine katılabiliriz. Bu da bize yol gösterir, fikir ve ilim katar. Zamanımızı doğru kullanabilirsek gerçek manada kendimizi geliştirir, hayatımızı anlamlı kılabiliriz.

Yazımı Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa’dan (s.a.v.)  bir Hadis-i Şerif ile bitirmek istiyorum. “İki nimet vardır ki insanların çoğu bunları değerlendirmekte aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.” (Buhari, “Rikak”, 1)

Eyüp Ensar ARSLAN

***

KAYIP TABLO

Belki

Bir umut

Yahut birileri vardır elbet

Dipsiz kuyunun ağzında bir ışık

Vardır elbet her bataklığın ortasında bir gül

Sımsıkı kapanmış gözler

Gözlerden göğüslere kadar akan yaşlar

Bir tabut

Ve bir genç

Sırtında taşıdığı her hayal için

Bir çivi çakar tabuta

Bir umut

Belki her günün sabahında

Ona cehennem gösterilir

Dante bir kulağına

Hopper ötekine fısıldar

Şapkası önünde

Elinde bir bardak ve kalbinde acı

Hiç bu kadar üzülmedim diye düşünür

Fark eder

Bir umut yeşerir

Gözlerini açar

Bir odada bulur kendini

Anlar

Bir umut yahut birileri

Kendinden ibaret

Yusuf Emin ÜLGEN

 

Editör: Haber Merkezi