AK Parti İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır ile düzenlediği basın toplantısında Petek, FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimini, darbelerin ve gizli oluşumların siyaset üzerindeki etkilerini araştırmak amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu’nun taslak raporunu açıkladı. Çalışma takvimi boyunca 22 toplantı yaptıklarını,141 kişiyi dinlediklerini, komisyona 200 rapor ve belgenin sunulduğunu anlatan Petek, komisyonun Ankara, İstanbul ve Marmaris’te yerinde incelemeler yaparak olayın yakın tanıklarıyla görüştüklerini söyledi. Raporda, hain ve eli kanlı yarım asırlık örgütün en ince detaylarıyla yapısı ve 15 Temmuz ihanetini ve en önemlisi halkın şanlı direnişinin bir bütün olarak görülebileceğini vurgulayan Petek, tüm şehitleri rahmetle yâd etti.

Petek, “Tüm delil ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde, 15 Temmuz darbe girişimine, ülkemiz dışındaki bazı odakların bulup yetiştirdiği, himaye ettiği, yurtiçi ve yurtdışında yarım asırdır hep desteklediği, Fetullah Gülen’in sözde liderliğinde FETÖ/PDY örgütünün karar verdiği ve icra ettiği anlaşılmıştır” şeklinde konuştu.

“FETULLAH GÜLEN BİR SAHTEKÂRDIR”

Petek, şöyle devam etti: “Elde ettiğimiz bütün bilgiler, belgeler şu gerçeği ortaya koyuyor: Fetullah Gülen bir sahtekârdır, sahtecilik suçları işlemiştir. Başka bir kişi yaptığında ağır cezaya çarptırılacak sahtecilik eylemlerinden dolayı hiçbir soruşturma geçirmemiştir. Yeşil pasaportu, düzenlediği sahte belgelerle almıştır. Emeklilik işlemlerini yine sahte evraklarla sağlamıştır. Komisyonumuza ulaşan bilgi ve belgeler bu sahtelikleri hep teyit etmektedir.”

FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in, 15 Mart 1967 yılında CHP’ye 5 bin lira bağışta bulunduğuna dair makbuzu gösteren Petek, “Burada yine sözüm yanlış anlaşılmasın. Sadece bir siyasi partiyle ilişkilendirmek bakımından söylemiyorum ama bu örgütün amaçlarına hizmet edeceğini düşündüğü siyasi partilerle iş birliği yapabildiğini gösteren belge olarak” dedi.

“Darbe girişiminin önceden haber alınamamasının bir istihbarat zaafı olduğunda kuşku yoktur” diyen Petek, “Ancak Kara Havacılık’tan gelen pilot subayın MİT Müsteşarı’na yönelik verdiği bilgilerden sonra MİT’in ve Genelkurmay Başkanlığı’nın önleyici girişimleri sayesinde darbe girişim saatinin 16 Temmuz gece saat 03.00’ten 15 Temmuz 2016 saat 20.30’a çekilmesi, darbenin önlenmesinde en önemli faktörlerden biri olarak görülmektedir” ifadelerini kullandı.

DARBE YAPILMAK İSTENDİĞİNİ BİLİYORDU

Darbe girişimine ilişkin somut olaylardan örnekler veren Petek, Cumhurbaşkanılığı Külliyesi’ni bombalarla hedef alan darbeci Pilot Müslim Macit’in ifadesindeki, “Bizim hizmet hareketinin darbe yaptığını biliyordum, bilerek ateş ettim” şeklindeki Açıklaması ile Genelkurmay Başkanı Emir Subayı Levent Türkan’ın “FETÖ mensubu” olduğuna ilişkin beyanını anımsattı.

Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın ise ifadesinde, “FETÖ lideri Gülen’le görüştürülmek istendiği” söylediğini hatırlatan Petek, FETÖ mensubu Osman Özsoy’un da bir televizyon kanalındaki “Türkiye Kuzey Kore’ye döner mi?” başlıklı programda, darbe olacağını ima ettiğini ve “Keşke Profesör olacağıma albay olsaydım, bu süreçte çok daha fazla katkım olurdu” dediğine dikkati çekti.

SUÇLU İLE MASUMLAR AYRILMALI

Raporun, “Çözüm ve yeniden yapılanma önerileri” bölümünde, 15 Temmuz’da karşı karşıya kalınan olayların, Türkiye’nin kamu hayatında değişiklik yapılması gerektiğini ortaya koyduğu belirtildi. Bu değişikliğe kamu personel sistemi yeniden ele alınarak başlanılması gerektiği ifade edilen raporda, şöyle denildi: “Kamu kurumlarına eleman alınması, görevin gerektirdiği ehliyet ve liyakat kuralına bağlanmalı, görevde yükselmeler için de bu kriterler geçerli olmalıdır. Örgütün, seçilmiş iktidarı devirmeye yönelik girişimlerinin 15 Temmuz’dan çok önce 17-25 Aralık 2013 süreciyle ortaya çıkarak fiili darbe girişimine kadar süregeldiği, MİT TIR’larının durdurulması ile uluslararası alana taşınmaya çalışıldığı dikkate alındığında, Balyoz, Ergenekon gibi dosyalardaki hukuka aykırı işlemler de FETÖ’nün bir kısım hukuki imkan ve argümanları darbe girişimindeki tanklar ve uçaklar gibi kullandığını gözler önüne sermektedir.

Dini alan, her zaman istismara açık bir alan olarak kalacaktır. Bu hassas ihtimale karşı yapılması gereken işlerin başında, bilim ve düşünce özgürlüğünün teminat altına alınması gelmektedir. Bilim insanlarının, düşünen insanların ve düşüncelerinin teminat altına alınması büyük önem taşımaktadır.”

Editör: TE Bilisim