Yard. Doç. Dr. İsmail Şahin / Diriliş Postası
Çanakkale Savaşları’yla ilgili anılarını kaleme alan İngiliz General Aspinall Oglander, “Belki biz bir savaşı kaybettik fakat Türkler geleceklerini kaybettiler” değerlendirmesini yaparak, bu cephede Türkiye’nin şehit vermiş olduğu, yetişmiş insan kaynağı üzerinde durur. Generalin baktığı pencere oldukça yerindedir. Nitekim Sultan II. Abdülhamid Han’ın eğitim reformları neticesinde yetiştirilen vasıflı insan kaynağı, Büyük Harp dolayısıyla cephelerde şehit düşmüş ve böylece Türkiye her alanda öksüz kalmıştır.
Yüzyıllık bir zaman diliminde Türkiye, ülkenin tüm ihtiyaçlarını karşılayabilecek insan kaynağını yetiştirebilmek için meşakkatli yollardan ve zorlu virajlardan geçmek zorunda kaldı. Beyin göçü, terör, başörtü sorunu, darbeler ve okulsuzluk gibi birçok faktör nedeniyle istediği ölçüde ve nitelikte kendi insanından faydalanamadı. Şimdilerde FETÖ’nün, yetişmiş insan kaynağı bakımından Türkiye’ye neredeyse ikinci bir Çanakkale’yi yaşattığına şahit oluyoruz.
Devletin her eğitim seferberliğinin hüsranla sonuçlandığı gerçeği dikkatlerden kaçmamalı. Herkesin malumu olduğu üzere bir ülkenin istikametini, ancak ve ancak yetişmiş insan gücü tayin eder. Bu yüzden Türkiye’de yetişmiş insan kaynağının artması, Türkiye üzerinde planları ve çıkarları olanları en çok rahatsız eden konuların başında gelmektedir. O halde ya bunu önleyeceksin, ya kontrol edeceksin ya da kendi çıkarlarına hizmet etmesini sağlayacaksın.
Bugün Türkiye’nin önünde tarihi bir fırsat duruyor. Genç ve dinamik nüfus, yüksek okullaşma oranı, üniversiteler, verimli topraklar, sanayi birikimi, geniş pazar ağı gibi devasa bir potansiyel, Türkiye’nin atacağı adımları bekliyor. Uluslararası arenada Türkiye’yi kendisine rakip olarak gören devletlerin dikiz aynalarına yansıyan ve onları rahatsız eden bu potansiyelin, doğru şekilde harekete geçirilme endişesidir.
Bu bağlamda tarım, sanayi, turizm ve üniversite reformu, ivedi olarak hayata geçirilmelidir. Tarıma, sanayiye ve turizme hayat ve yön verecek beyinleri yetiştirecek teori ve pratiğin bir arada yürütüldüğü bir eğitim ve üniversite olmadan Türkiye’nin bu potansiyeli hayata geçirmesi mümkün değildir.
Ayrıca, liyakat ve ehliyete dayalı, çözüm odaklı ve vizyon sahibi bir memuriyet sistemine acilen geçilmesi gerekmektedir. Artık makamda oturma devri bitmiştir. Zaman, sahaya inme vaktidir. Terlemeden kazanma, hak etmeden yükselme gibi devleti ve milleti atalete sürükleyecek mahiyetteki köhne anlayışın bir daha asla geri dönülemeyecek şekilde ortadan kaldırılması gerekmektedir.
Bunlara ilaveten, Türkiye’deki yabancı uyruklu öğrenciler doğru bir şekilde değerlendirilmelidir. Türkiye’nin uluslararası ilişkileri açısından önemli bir kaynak şimdiye kadar berhava edilmiştir. Türkiye’ye her yönüyle zenginlik katacak bu insan kaynağının akıbeti ve istikameti için ciddi bir devlet projesi ortaya konmalı ve bu noktada ileriye dönük kalıcı adımlar atılmalıdır.
Son olarak, proje sistemimiz yeniden gözden geçirilmelidir. Türkiye’ye teknoloji, teknik ve bilgi kazandıracak alanlara öncelik verilmelidir. Bu çerçevede gündelik hayatın idamesini sağlayacak beyhude işlerin fonlanmasıyla, kaynaklar israf edilmemelidir. Bugün zorlu bir eşiği geride bırakmak için selektör yakmışken, bir daha geri düşmemek için millet olarak önümüzdeki çetin yolların hep birlikte farkında olarak yeniden kolları sıvamalıyız…