Bölgesindeki hemen her siyasi meselede inisiyatif alan ve sözü dinlenmek zorunda kalınan Türkiye’nin proaktif bir siyaset izliyor olması geçmişteki pasif ülke algısını tuzla buz ediyor. Karşısında her dediğine olumlu cevap veren bir Türkiye göremeyen ABD’nin türlü bahanelerle gerilim ve kriz üretir politikalara yönelmesi iki ülke arası ilişkileri zora sokuyor. Türkiye her ne kadar diyalog ve çözüm yanlısı bir tavır sergilese de ABD kaba güç kullanarak müttefiklik hukukuna aykırı hareket etmekte diretiyor.

Son dönemde yaşanan gerilimi değerlendiren Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, “Asıl husus, ABD’nin yaptırım kararlarının yalnızca Brunson davasıyla ilişkili olmadığıdır. Zira ABD’nin rahatsızlığı, Ankara’nın çok yönlü dış politikasından kaynaklanmaktadır. Unutulmaması gerekir ki son dönemde Türkiye’nin, Suriye konulu Astana Müzakereleri, terör örgütü PYD-YPG-PKK’ya karşı operasyonları ve S-400 hava savunma sistemleri konusunda Rusya ile geliştirdiği işbirliği süreci üzerinden bağımsız dış politika refleksi geliştirmektedir.” tespitinde bulundu.

MESELENİN ARKA YÜZÜ BAŞKA

Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi dış politika uzmanları, ABD’nin yaptırım kararının arkasında, Türkiye’nin Orta Doğu, Ön Asya, Uzak Doğu ve Avrupa ile geliştirdiği yeni ticari, askeri ve siyasi stratejilerin olduğu görüşünde birleşiyor.

ANKASAM Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, Papaz Brunson konusu ve ABD’nin yaptırım kararıyla ilgili süreçte, Türkiye’nin soğukkanlılığını korumaya çalıştığını söyledi.

Türkiye’nin önümüzdeki süreçte de bir hukuk devleti olduğunu ABD’ye hatırlatmaya devam edeceğini belirten Prof. Dr. Erol, “Nitekim Papaz Brunson, Türk mahkemeleri tarafından casusluk gibi son derece ciddi bir iddiayla yargılanıyor. Şahsın geleceği hakkındaki karar da siyasi pazarlıklarla değil ancak hukukun işleyişi çerçevesinde verilecektir. Dolayısıyla ABD’nin bu konuda baskı yapmasının herhangi bir karşılığı olmayacaktır.” dedi.

WILLIAM HAYES DAVASI HİÇ KONUŞULMADI

Türkiye’de 1970’li yıllarda uyuşturucu kaçaklığından yakalanan ABD vatandaşı William Hayes’in Türk mahkemelerinde 5 yıl boyunca yargılandığını ve bu davanın siyasallaşmasına izin verilmediğini hatırlatan Erol, ‘”Hayes davasında dönemin Dışişleri Bakanı Melih Esenbel, ‘Amerika’nın Türk yargısının kararını tartışmaya hakkı olmadığını’ açıklamıştı. Günümüzde Türkiye, aynı o dönemde olduğu gibi hukukun üstünlüğü ve uluslararası hukuk çerçevesinde politika geliştiriyor. Ankara’nın bu bağlamda izlediği strateji, karşı zorlayıcı önlemler uygulamaktan ziyade krizi diplomatik müzakereler yoluyla çözüme kavuşturmaktır.” diye konuştu.

ASLINDA HERKES ABD’DEN RAHATSIZ

Erol, Rusya, Çin eksenli Asya ülkeleri ile Almanya eksenli AB ülkelerinin ABD’nin politikalarından ciddi rahatsızlık duyduğunu, bu durumun da Türkiye’nin dış politikasına ivme kazandırabileceğini savundu.

ABD’nin tutumuna göre Türkiye’nin bölgesel veya uluslararası ilişiklerini şekillendirebileceğine vurgu yapan Erol, şu değerlendirmelerde bulundu:

“ABD’nin bu tavrı bir müttefik yaklaşımından ziyade ‘düşmanca bir politikaya’ işaret etmektedir. Dolayısıyla Türkiye böylesi bir yaklaşıma, niyete karşı duyarsız kalamaz, kalmamalı da. Türkiye’nin ikili ya da bölgesel-uluslararası çapta iş birliklerine ağırlık vermesi, ABD ile uzun bir zamandır yaşadığı krizin bir sonucu olarak da değerlendirilebilir. Türkiye başta Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), BRICS ve hatta Avrupa Birliği (AB) ile daha farklı seçeneklere gidebilir. Zira, Almanya eksenli AB’nin kendisi de ABD’nin politikalarından ciddi rahatsızlık duymaktadır.”

“ÖN ASYA BLOKU”

Türkiye’nin Rusya ve İran ile yürüttüğü Astana sürecini de farklı bir oluşumla sürdürebileceğine dikkati çeken Erol, şunları kaydetti:

“Bu da göz ardı edilmemesi gereken bir ‘Ön Asya Bloku’ anlamına gelmektedir ki zaten de facto olarak sahada varlığını göstermektedir. Dolayısıyla ‘Ön Asya Bloku’nun dışında Türkiye ABD’ye karşı siyasi-iktisadi iş birliği bazlı üç stratejik eksen daha oluşturabilir. Bunlardan birincisi, Almanya eksenli güçlendirilmiş ‘AB/Yeni Batı’ bloku. İkincisi siyasi-güvenlik temelli, Rusya-İran eksenli güçlendirilmiş ‘Avrasya Birliği’ bloku. Üçüncüsü ise Çin eksenli, iktisadi-siyasi ağırlıklı ‘Kuşak-Yol’ coğrafyasını baz alan güçlendirilmiş ‘Dünya Adası İşbirliği’ blokudur.’’

FETÖ ÜZERİNDEN BASKI KURMA ÇABASI

Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, ABD’nin Türkiye’ye karşı kendi iç hukukunu kullanarak FETÖ elebaşı ve Halkbank konusu ile ilgili gelişmeler üzerinden Türkiye’yi uzun süredir baskı altında tutmaya çalıştığını kaydetti.

Türkiye’yi hedef alan ABD yaptırımlarının gelecekte nasıl şekilleneceğine dair öngörülerde de bulunan Erol şunları anlattı:

“Gelecekte bu strateji, Halkbank ile sınırlı kalmayarak Türk bankacılık sistemini de hedef alabilir. Buna ek olarak Mike Pence’in de ifade ettiği üzere Türkiye ekonomik yaptırımlarla da karşı karşıya kalabilir. Bu noktada belirtilmesi gereken asıl husus, ABD’nin yaptırım kararlarının yalnızca Brunson davasıyla ilişkili olmadığıdır. Zira Washington’un rahatsızlığı, Ankara’nın çok yönlü dış politikasından kaynaklanmaktadır. Unutulmaması gerekir ki son dönemde Türkiye’nin, Suriye konulu Astana Müzakereleri, terör örgütü PYD-YPG-PKK’ya karşı operasyonları ve S-400 hava savunma sistemleri konusunda Rusya ile geliştirdiği işbirliği süreci üzerinden bağımsız dış politika refleksi geliştirmektedir.’’

YAPTIRIMLARIN HUKUKİ DAYANAĞI YOK

Diğer yandan ANKASAM Uluslararası Hukuk Uzmanı Olimjon Sobir, bireysel boyuttaki yaptırımların devlet düzeyindeki ekonomik yaptırımlara dönüşme ihtimalinin çok düşük olduğunu savundu.

Türkiye için özel hazırlanmış bir yaptırım paketinin varlığına dair herhangi bir resmi açıklamanın olmadığını aktaran Sobir, “Türk şirketler ve kişilerden oluşan bir ekonomik yaptırım listesi hazırlandığına dair ortaya atılan iddia Bloomberg ajansının kendi kaynaklarına dayandırdığı bir haber olup resmi olarak doğrulanmamıştır. Twitter hesabından yaptığı açıklamada ise Mike Pence, Papaz Andrew Brunson serbest bırakılana kadar genel olarak sert ekonomik yaptırımların uygulanacağını söylemiş; fakat bir yaptırım listesinin hazırlandığından bahsetmemiştir.’’ dedi.

ABD’nin iki Türk bakana karşı uyguladığı tek taraflı yaptırımların ise hukuki açıdan bir hiçbir dayanağı olmadığını belirten Sobir şunları kaydetti:

“Bireysel yaptırımların ekonomik boyutlara taşınması ve ticari ilişkilerin etkilenmesi halinde Türkiye, ABD ile birlikte üye olduğu Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kuruluşlarda uyuşmazlıkları çözme mekanizmalarına başvurabilir.”

“KAZANAN TÜRKİYE OLUR”

ANKASAM Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, “Ekonomik anlamda ödenecek bedel, Türkiye’yi bağımsızlaştıracak ve özgürleştirecektir. Bu sebeple bağımsızlıkçı ve milli bir devlet refleksiyle şekillenen mevcut dış politika anlayışının aynı şekilde sürdürülmesi gerekmektedir. Diğer taraftan Washington, Türkiye gibi bölgede stratejik bir konuma sahip ülkeyi kaybetmeyi göze alamayacağından bu sorunu daha fazla sürdürmek istemeyecektir. Bu sebeple krizin ikili ilişkilere daha fazla zarar vermeden aşılabileceğini düşünüyorum.” dedi.

Editör: TE Bilisim