Konya Sivil Toplum Kuruluşları Platformu tarafından, İçişleri Bakanlığı, Konya Büyükşehir Belediyesi, Selçuklu Belediyesi ve Mardin Valiliği’nin destekleriyle organize edilen Ufuk Turu Programlarının 14.sü bu yıl, 17-21 Mayıs 2017 tarihleri arasında, güçlü kültürel ve sosyal yapısı, Türkiye panoramasını yansıtan çoğulculuğu ve tarihi zenginliği ile ön plana çıkan Mardin’de, başarıyla gerçekleştirilmiştir.
Toplantılar, Platform üyesi 175 sivil toplum kuruluşunun ev sahipliğinde, Mardin Sivil Toplum Kuruluşları Platformunun desteğiyle, Türkiye’nin yedi bölgesinin 63 şehrinden 170 ve Konya’dan 235 olmak üzere toplam 405 sivil toplum temsilcisinin katılımı ile icra edilmiştir.
Memnuniyetle ifade etmeliyiz ki, 15 Temmuz sonrası dönemde, milletimizin birlik – beraberlik duygu, düşünce ve pratiğinin pekiştiği bir vasatta düzenlemiş olduğumuz Ufuk Turu Toplantıları sadece katılımcılara değil, bölgemiz, ülkemiz ve insanlığın temel meselelerine çözüm sunabilecek tartışmalara ve analizlere ev sahipliği yaptı.
Ana temamız olan ‘Sivil Toplum ve Din’ konusu, alanında son derece saygın akademisyen ve sivil toplum yetkilileri tarafından sunulan tebliğler çerçevesinde, çeşitli yönleriyle ve derinlemesine tartışıldı. “İslam ve Sosyal Sorumluluk”, “Ümmet ve Milliyetçilik”, “İslam ve Cemaatler” ile “İslam Dünyasında Dini Akımlar” ana başlıkları altında dört oturum şeklinde gerçekleştirilen toplantılarda toplam 16 adet tebliğ sunuldu. Sunumlardan hemen sonra gerek soru ve değerlendirmeler yoluyla, gerekse istişarî mahiyette ve yüz yüze görüşmeler aracılığıyla katılımcıların karşılıklı fikir alışverişinde bulunmaları sağlandı.
Ayrıca, “Sivil Toplum İstişare” toplantılarında katılımcılar, Bölgeden iştirak eden kuruluş temsilcileri ile beraber, sivil toplum ve ülke meselelerini tartışıp, görüş alışverişinde bulunmakla kalmamış, somut işbirliği imkânlarını da araştırmışlardır.
Ufuk Turu Toplantıları neticesinde aşağıdaki hususlar tespit edilmiştir:
15 Temmuz hain darbe kalkışması ile neticelenen, ihanet odaklarının faaliyetleri ile toplumda oluşturulmak istenen, travma ile kutsal değer ve kavramlarımızı tüketme noktasına getiren etkilerinin millet nezdinde bir karşılığı bulunmamaktadır. Dış kaynaklı bir projenin failleri olan taşeron hainlerin yürüttüğü çalışmaların ülkemiz ve milletimiz katında netice alması hiçbir şekilde mümkün değildir. Ancak, ülkenin son kırk yılına mal olan, birkaç nesli küresel güç mihraklarına peşkeş çeken bu girişim, maalesef toplumun sivil topluma olan bakış açısını erozyona uğratmış, genel manada Sivil Topluma ve dindarlara olan güven belli ölçüde zedelenmiştir. ‘Sivil’ olmayan ve ‘toplumu’ temsil etmeyen bu odakların foyası açıkça ortaya çıkmıştır. Fakat, yine de önümüzdeki dönemde toplumsal güvenin tahkimi adına sahih kaynaklardan beslenen, meşru bir güç olarak hizmet üreten kuruluşlarımızın tüm toplumsal kesimleri kucaklama adına çabalarını artırmaları gerekmektedir. Tarihimiz devlet – millet kucaklaşmasının çok başarılı örnekleri ile doludur. İslam tarihinde, millet ile devletin ve toplumun farklı kesimlerinin kaynaştığı, gücünü birleştirdiği dönemlerde, alınan başarılı neticeler bilinmektedir. ‘Sultan Kılıçarslan ve Selahaddin Eyyubi kardeşliği’ bunun en güzel örneğidir.
‘Hakikat tekeli’ni elinde bulundurduğunu iddia eden, etnik, dini ve ideolojik birtakım oluşumlar milletimizi ve ümmeti parçalayıcı tutum ve davranış içine girebilmektedirler. En kutsal değerlerimiz olan bir kısım dini referanslarımızın alet edildiği ideolojik yaklaşımlarla, tercih şansına bile sahip olmadığı etnik özellikleri ön plana çıkarmak suretiyle başkaca inançları ve etnisiteleri hegemonyaları altına almak isteyen bu gruplara karşı dimdik duracağımızı ifade ediyoruz. ‘Aşırılık’ nereden gelirse gelsin, hangi ideal adına ortaya çıkarsa çıksın kabul edilemez. ‘Dosdoğru’ olmayı ve ‘Orta yol’ üzere hareket etmeyi emreden dinimiz ve inancımız buna hiçbir zaman izin vermez. Bu noktada farkındalık oluşturmak üzere Sivil Toplum Kuruluşlarının çaba sarf etmesi kaçınılmazdır. Son dönemlerde Müslümanlarda genel manada görülen ‘içe kapanma’, ‘özgüvensizlik’, ‘ikili dil kullanımı’ ‘kurtuluş tekeli ve tekfir siyaseti’ ile ‘konumlanma’ sorunları bizim dışımızdaki kesimlerde var olan önyargı ve düşmanlıkları daha da belirginleştirmiştir. Sivil Toplum olarak toplumsal meselelerde bu sorunlarla yüzleşmek ve daha kuşatıcı bir dil kullanmak durumundayız. Dün hain oluşumlar Sivil Toplumu sindirmek suretiyle kendilerine alan açma gayreti içine girmişlerdi. Bugünse başka tehdit ve baskılar yurtiçi ve dışında kendine uygun alan bulmaktadır. Üzülerek söylememiz gerekiyor ki, Ümmetin parçalandığı, en belirgin değerimiz olan Cihadın ‘Müslümanlar arasında yürütüldüğü’ bir dönemden geçiyoruz. Dini doğru anlamadan, fitneci kesimlerin dümen suyuna giren gruplar buna sebebiyet vermektedirler.
Ümmet bilincinin geliştirilmesi kavmiyetçiliği ve etnik kimliğe dayalı problemleri ortadan kaldır. Millet olarak ilahi buyruğa uyduğumuz ve din kardeşliğini ölçü olarak aldığımız durumda ırkçılığa dayalı taassup kendiliğinden kaybolacaktır. Bu özelliğimize daha fazla vurgu yapmalı, Ümmetin birliği için daha fazla çaba harcamalıyız. Öte yandan, bugün önümüzde yeni bir dönem bulunuyor. 16 Nisan Türkiye’nin ve Ümmetin önünü açtı. Türkiye’de istikrar ve güven ortamının tesisi noktasında doğusuyla, batısıyla, kuzeyiyle, güneyiyle milletin verdiği kararı önemsiyoruz. Bu anlamda, Sivil Toplum olarak, üzerimize düşen sorumluluğu mutlaka yerine getireceğiz. Yetkililerden en öncelikli taleplerimizden biri ‘Yeni ve sivil’ bir anayasa yapılmasıdır. Bunun takipçisi olmaya devam edeceğiz. Devlet ve hükümetin özellikle 15 Temmuz sonrasında ortaya koyduğu, toplumsal iradeye hürriyet sağlayıcı, millet iradesinin hâkim kılınmasını temin edici adımları destekleyen tutum ve davranışını önemsiyoruz. Hürriyet kolaylıkla gelmiyor; başarı fedakârlık olmadan elde edilemiyor. 15 Temmuz’da sokağa çıkmak suretiyle iradesine ve temsilcilerine sahip çıkan milletimiz ile bu mücadelede en ön safta yerini alan kuruluşlarımız haklı taleplerinin ve sarsılmaz iradelerinin sonuna kadar arkasındadırlar. Milletimiz bu süreçte bir taraftan içinde yuvalanan hainleri temizlerken, diğer taraftan devlete ve kurumlarına damgasını vurdu. Uzun yıllardır devam edegelen baskı ve Müslümanları ikincil konuma iten uygulamalar artık tarihin tozlu sayfalarında tek tek yerini alıyorlar. FETÖ tecrübesi ve dış baskılar cemaatlerin kendi ruh ve çalışma prensiplerine bağlı kalmalarının ne kadar önemli olduğunu ortaya koydu. Bu tehdidin ve muhtemel tehlikelerin bertaraf edilmesi adına ‘Cemaat’, ‘Ümmet’, ‘Sivil Toplum’, ‘Devlet’ ve ‘Siyaset’ gibi kelime ve kavramlar yerli yerine oturtulmalıdır. Herkes kendi alanında kalmalı, hain terör örgütünün bıraktığı boşluğun birileri tarafından doldurulmasına asla izin verilmemelidir.
Bizler, STK’lar olarak irademizin arkasında, doğruların yanındayız. Yeni Türkiye’nin şekillenmekte olduğu bugünlerde ve önümüzdeki dönemde irademizi daha da net bir biçimde ortaya koyacağız. Türkiye’de dini yapılanma ve cemaatlerin dışlanma, ötekileştirilme, aşağılanma dönemi artık kapanmıştır. Bu yapılanmalarsa, devlet ve iktidarla ilişkilerinde ölçülü olmalı; kendi sınırları içinde kalmalı; bağımsızlıklarını zedelemeden ama diğer grup ve kesimlerle de karşı karşıya gelmeden, gereksiz kavgalara girmeden faaliyetlerini sürdürmelidir. Herhangi bir cemaate mensubiyet, liyakat ve ehliyeti reddetmeyi ve işin yürütülmesinde ayrımcılığı beraberinde getirmemelidir.
Daha hakkaniyetli ve özgür bir dünya ile güçlü Türkiye için katılımcı sivil toplum kuruluşları ve üyeleri, üzerlerine düşeni yapmakta kararlı olduklarını kamuoyuna saygıyla duyururlar.
Konya Sivil Toplum Kuruluşları Platformu Adına
Muhsin GÖRGÜLÜGİL
İcra Heyeti Başkanı