Avrupa Birliği eski Bakanı ve Başmüzakareci Egemen Bağış, 16 Nisan’da milletin son sözü söyleyeceği başkanlık sistemine yönelik, 14 yıllık süreçteki engellemeleri örnekle anlatırken, cumhurbaşkanlığı sisteminin Türkiye’ye kazandıracaklarına, hayırcı cephenin karalama kampanyalarını çökerten şu analizi kaleme aldı: 2002 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi ismiyle kurduğumuz siyasi hareket 15inci yılındayken açık ara farkla Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en icraatçı partisi oldu. Bu icraatları da ikiye ayırmamız gerekiyor: Birincisi bugüne kadar yapılan hizmetler, ikincisi ise reformlardır. Hizmetler konusunda çok şükür ciddi engellerle karşılaşmıyorken kamuyla ve sistemle ilgili yapısal değişiklikler de başta muhalefet, her türlü bürokrasi, Türkiye’nin kronik sorunlarının devamını isteyen bir kısım medya, aşağılık akıl, kamuda her kuruma sızmış FETÖ ve burada daha saymadığımız birçok yapının mantık sınırlarını bile zorlayan dirençleriyle karşılaştık.
Türkiye’yi ileriye götürecek, kendisini yavaşlatacak olan zincirleri kıracak, daha demokratik, bölgesinde lider ve dünyada söz sahibi olacak bir ülke olmasına yol açacak reformlar, yasa değişiklikleri sürekli ve gerilimi had safhaya tırmandıracak şekilde engellenmeye çalışıldı. Başarılamadığı takdirde süreçleri uzatmakla yetindiler.
TBMM’de anayasa değişikliği madde madde oylanırken de aynı gerilimi gördük. Bu gerilimi manipülasyon yaparak kullanan karşıt güçler en baştan beri reformlara bir şekilde çelme takmaya çalışıyor. Toplumsal birliğimize darbe vurma uğruna da olsa. Yoksa Cumhurbaşkanlığı Sistemi çok daha önceleri gündemimizde olacaktı. Rahmetli Özal’ın, Demirel’in ve daha birçok siyasetçi ve siyaset bilimcinin ciddi ciddi düşünüp önerdiği (Başkanlık Sistemi adıyla) bir hükümet yapısı değişikliğidir. Dikkat ettiyseniz hükümet yapısı değişikliği dedim. Yani halkın zihnini bulandırmaya çalıştıkları gibi rejimsel bir değişiklik değil.
Peki şuan son çalışılmış haliyle “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” aslında nedir, ne anlamalıyız değinelim. Öncelikle halkı kandırdıkları gibi bir rejim değişikliği değildir. Türkiye Cumhuriyeti laik, sosyal bir hukukdevletidir ve öyle kalacaktır. Yapılan değişiklik ifade ettiğim gibi hükümet sistemi değişikliğidir. Yürütmedeki iki başlılığı kaldıracak (Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu) ve halka karşı tek sorumlu halkın seçtiği Cumhurbaşkanı olacak ve parlamento dışından kabineye atadığı bakanlar ile yürütme yetkisi kendisinde olacaktır. Yasama yetkisi ise Mecliste olacaktır. Cumhurbaşkanı ise yasa teklif etme yetkisine sahip olmayacaktır. Yani eski sistemde olduğu gibi yürütme yasa yapıcıların içinden seçilmeyecektir. Yasa yapıcılar yani milletvekillerinin oluşturduğu Yüce Meclisimiz yasa yapmada tek yetkili olacaktır. Bu da gösteriyor ki yasama ve yürütme birbirinden tamamen ayrılarak kuvvetler ayrılığı ilkesi daha da belirgin olacak. Şunu da eklemeliyim ki Cumhurbaşkanı da Meclis de genel seçimlerle belirlenecektir.
Tüm güçlü ülkelerin istikrarı yapısal bir güven altına alarak koruyan ülkeler olmaları tesadüf değildir.
Parlamentonun devre dışı kaldığı ve diktatörlük geliyor iddiaları asılsızdır. Zira Cumhurbaşkanı parlamentonun koyduğu kanunlar içerisinde görevini ifa edecek, onayladığı bütçe ile icraatlarını yapacak, seçimle gelecek ve seçimle de gidecektir. Halkımızın da şahit olduğu üzere o kadar çok hükümet kurulup düştü ki ülkemiz istikrara hasret yıllar geçirdi. Bunu hakketmiyoruz. Tarihimiz ve dinamiklerimiz bizim zaman kaybetmeden zirveye doğru yol almamız gerektiğini dayatıyor. Vesayetçi yapılar, iç ve dış mihrakların çalışmaları, ekonomik krizler bu ülkenin ayak bağı olmuştur. Cumhurbaşkanlığı Sistemi koalisyon ihtimalini de ortadan kaldırarak istikrarın önünü açmaktadır.
Yasama ve yürütme arasında oluşabilecek bir gerilim halinde seçime gitmek sorunun çözümüdür. Bu da halkın takdirine başvurmaktır, bir nevi halk denetleyicidir. Halkın bu kadar belirleyici olduğu bir yürütme ve yasama yapısı daha demokratik olacaktır.
Başta CHP ve lideri ısrarla halkı yanıltmaya uğraşıyorlar. Kendisini yalanlarla yanıltmaya çalışan bir ana muhalefet partisine bu halkın iktidarı reyleriyle teslim etmeyeceği aşikardır. Oysa CHP sürece dahil olup, MHP gibi katkı vermeyi tercih etseydi maddeler üzerinde çekincelerini paylaşarak ortak bir anayasa değişikliğine imza atabilirdi. Bu süreçte yaşadığımız sıkıntılar güçlü ve kararlı Türkiye’nin doğum sancılarıdır.