Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) darbe girişimine ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında tutuklanan ve Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) ihraç edilen eski Kastamonu Jandarma Bölge ve Garnizon Komutanı Tuğgeneral Faruk Bal, “darbecilerin kullandığı telsizleri temin ettiği” iddiasıyla gündeme gelmişti.
Jandarmanın, özellikle rütbeli personel yönünden küçük bir teşkilat olduğunu ve herkesin birbirini tanıdığını kaydeden Bal, “Genelde muhafazakar bir insan olarak tanınırım. Bu nedenle özellikle 17-25 Aralık tarihlerinden önce meslektaşlarım ile ilişkilerimde dindar görünümlü insanlarla arkadaşlıklarım olmuş olabilir. Ancak bunların herhangi bir örgütle bağlantılı olduklarını bilerek kendileriyle ilişki kurmadım. Bahsettiğim insanlar sivilde değil, asker olarak çalıştığım iş ortamındaki şahıslardır. Şimdiye kadar amirlerimden habersiz herhangi bir iş yapmadığım gibi genelde yapılacak işleri de amirlerimle paylaşır ve iletirim. Herhangi bir kimseden gizli saklı bir işlem yapmadım.” ifadelerini kullandı.
Bal, iki çocuğunun Ankara’da bir evde kaldıklarını, eşinin de zaman zaman çocuklarının yanında, zaman zaman da Kastamonu’da kaldığını ifade ederek, tatil için rezervasyon yaptırdıklarını, darbe girişiminin meydana geldiği 15 Temmuz’dan önce de yıllık izne çıktığını bildirdi. Darbe girişiminden önce çarşamba ve perşembe, kalbindeki ritim bozukluğu nedeniyle oğluna alet bağlandığını anlatan Bal, perşembe günü kızının yemekten zehirlendiği yönünde mesaj alması üzerine 15 Temmuz’da eşi ve oğluyla birlikte, karayoluyla Ankara’ya geldiklerini ifade etti.
“Telefonum sessizdeydi”
Yorgun olduğu için evde dinlendiğini aktaran Bal, akşam yemeğinin ardından eşiyle alışverişe çıktıklarını, eve döndüklerinde televizyondan İstanbul’da köprünün trafiğe kapatıldığı yönündeki haberleri izlerken Ankara üzerinde savaş uçağı sesleri gelmeye başladığını anlattı. Bal, şöyle devam etti:
“Uçaklar alçaktan uçuyorlardı. Ev, Anıttepe’ye yakın olduğu için korktuk. Beraberinde patlama sesleri gelince ışıkları söndürüp olanları televizyondan takip etmeye başladık. Bu arada telefonum arka cebimde ve sessizdeydi. Saat 22.00 sıralarında telefonumda kayıtlı olmayan, zannediyorum baş kısmı 0553 ile başlayan ve ismini tam anlayamadığım, Mehmet veya Bülent adlı biri ‘Size görev var. Araç gönderdik, bekleniyorsunuz’ dedi. Ben de ‘Bu saatte ne görevi’ deyip telefonu kapattım. Darbe girişimi olduğunu o an anladım. Gece 02.30 veya 03.00’e kadar ışıkları söndürmüş şekilde oturduk. Telefonumu kontrol ettiğimde bir sürü tanıdığım veya tanımadığım numaralar vardı. Kastamonu İl Jandarma Alay Komutanı Yavuz Albay’ın aramasını gördüm ve hemen ona dönüş yaptım. Kendisini aradığımda Vali ve Emniyet Müdürü ile birlikte olduğunu söyledi. Ben de kendisine ‘Bir şey yapmayın. Bu emrimi tüm birliklere iletin’ dedim. Karargah Komutanımız İrfan Kızılaslan da birliğe gelen mesajlarda sıkıyönetim komutanı olarak isminin geçtiğini söyledi. Ben de fırsat bulursam geleceğimi, kesinlikle bir şey yapmamalarını söyleyip, hemen hazırlandım ve Kastamonu’ya döndüm. Saat 05.30 civarında resmi kıyafetlerimi giyip karargaha geldim. Jandarma Genel Komutanlığı karargahında görevli Kurmay Başkan Vekili Tümgeneral Arif Çetin’i resmi makam cep telefonundan aradım. Bu olayın dışında olduğumu, mevcut eski komuta kademesine bağlı olduğumu bildirdim. Bu süre içinde karargahta başka kimseyle görüşmedim.”
“Arama lüzumu hissetmedim”
Daha sonra kendi bölgesine bağlı 5 ilin jandarma komutanlarını arayıp bilgi aldığını ve herhangi bir eylemde bulunmamalarını söylediğini aktaran Bal, “Karargaha geldiğimde, memurlara ibraz etmiş olduğum üzerinde ‘Harekat Yıldırım’ yazılı Genelkurmaydan 15 Temmuz saat 21.30’da gönderilmiş bir mesaj formu bulunduğunu, bundan başka gece boyunca Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Genelkurmay Başkanlığından gelen ve birbiriyle çelişen birçok mesaj olduğunu gördüm. Yaklaşık 10 civarında mesaj vardı. Bu mesajların bir kısmını darbe yapan şahısların çektiğini anladım. Bu mesajlara göre herhangi bir işlem yapmadım.” dedi.
Darbecilerle herhangi bir ilgisinin bulunmadığını belirterek suçlamaları reddeden Bal, “İsmimi ilk kez sabah mesajlar bana getirildiğinde gördüm. Bunun üzerine tekrar Arif Paşa’yı aradığımda bana, benim gibi Zonguldak Eğitim Tugay Komutanı Birol Şimşek ve Tokat Jandarma Bölge Komutanı Adnan Arslan’ın da isimlerinin karıştırıldığını, kendilerinin beni ve bu arkadaşları bildiğini, bizden bir endişesi olmadığını ve bunu bakanlığa ilettiklerini söyledi.” beyanını verdi.
Kızının rahatsızlığına ilişkin Ankara’da herhangi bir sağlık kuruluşuna gitmediklerini söyleyen Bal, şöyle devam etti:
“Gece 03.00 sıralarında Yavuz Albay ile görüşene kadar ilde vali veya diğer görevlilerle herhangi bir görüşme yapmadım. Daha doğrusu arama lüzumu hissetmedim. Çünkü televizyonlarda hep Ankara ve İstanbul gösteriliyordu. Bulunduğumuz evde de yoğun bir atış ve uçak sesi geldiği için korkmuş haldeydik. Eşim ve çocuklarımla birlikte olduğum için o esnada Kastamonu’da ne olduğuna dair herhangi bir irtibat kurmak aklıma gelmedi. Yavuz Albay ile görüştükten sonra emrimi ve Vali Bey’e bu yönde durduğumu bildirmesini istedim. Darbecilerle hareket etmedim. FETÖ ile herhangi bir irtibatım yoktur. Bunların yıllardır çok tehlikeli olduğunu da bilen biriyim.”
“Darbeye karşıyım”
Bal, darbecilerin sözde atama listesinde ismi bulunmasına ilişkin beyanda bulunurken, daha önce karargahta İstihbarat Daire Başkanı olarak görev yaptığını, bu görevi ve muhafazakar yapısını bildikleri için darbecilerin, kendisinin biat edebileceğini değerlendirerek ismini o listeye yazdıklarını düşündüğünü söyledi.
Faruk Bal, “Bizim dosyamız Genelkurmaydan bu mesajı çıkaran dairenin elindedir. Oradan ismimize ulaşmış olabilirler. Kaldı ki atama listesinde hem İstihbarat Başkanı hem de İçişleri Bakanlığı Müsteşarı gibi birbiriyle alakası olmayan görevleri yazmışlar. Zaten atamayı imzalayan tuğgeneral. Normalde bir tuğgeneralin görevlendirmesini bir orgeneral yapabilir. Bu şekilde bir atama askeri teamüllere uygun değil. Bu nedenle inandırıcı bulmadım ve buna göre hareket etmedim.” ifadelerini kullandı.
Bal, ifadesinin sonunda, gerek Kastamonu’da gerekse önceki görev yerlerinde ilişkide bulunduğu insanlara her fırsatta darbeye karşı olduğunu, Türkiye’nin darbelerle yönetilemeyeceğine dair düşüncelerini ve demokrasiye olan inancını ifade ettiğini de bildirdi.