Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, ABD Dışişleri Bakanlığının “2018 Uluslararası Dini Özgürlükler Raporu”nun Türkiye ile ilgili bölümlerinde FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in “Müslüman vaiz ve siyasi figür” olarak bahsedilmesine ilişkin, “Bu, hain darbe girişimine destek anlamına gelmektedir. Müttefik bir ülkede demokrasiye darbe girişiminde bulunanları masum din adamı olarak nitelemeleri, ikiyüzlü bir yaklaşımdır.” dedi.
Sözcü Aksoy, rapor hakkındaki bir soruya verdiği yazılı yanıtta, FETÖ terör örgütü elebaşından “Müslüman vaiz ve siyasi figür” olarak bahsedilmesinin, raporun en başından hangi odakların etkisiyle ve hangi art niyetlerle kaleme alındığının açık göstergesi olduğunu vurguladı.
Aksoy, “251 vatandaşımızı katleden terör örgütü başının bu şekilde tanımlanması 15 Temmuz hain darbe girişimini görmezden gelmek ya da bu girişime destek vermek anlamına gelmektedir. Dünyada demokrasinin savunucusu iddiasıyla ortaya çıkanların müttefik bir ülkede demokrasiye darbe girişiminde bulunanları adeta masum din adamı olarak nitelemeleri ikiyüzlü ve ibret verici bir yaklaşımdır.” değerlendirmesinde bulundu.
“Brunson terörizmle bağlantısı nedeniyle mahkum oldu”
Amerikalı rahip Andrew Brunson’un dini inancı değil, terörizmle bağlantısı nedeniyle mahkum olduğunu, yaptırım ve tehditle değil, yargı kararıyla cezasını çektikten sonra tahliye edilerek ülkesine döndüğünü hatırlatan Aksoy, buna rağmen Brunson davasının raporda geniş yer tutarak bir din hürriyeti ihlali gibi gösterilmeye devam edilmesinin, ABD yönetiminin konuyu istismar etmeyi sürdürme ve Türkiye’yi haksız yere eleştirme çabasından başka bir şey olmadığına dikkati çekti.
Aksoy, şunları kaydetti:
“ABD Dışişleri Bakanlığının aynı raporun İsrail’e yönelik bölümünde, İsrail’in İslam’ın en kutsal mekanlarından olan Harem-i Şerif’e yönelik mütecaviz tutumuna tek bir eleştiri getirmezken geçen yıl İsrail’in Gazze’de onlarca sivili öldürmesi üzerine ülkemizde gösterilen tepkiyi ‘Yahudi karşıtı söylem’ olarak raporuna yansıtmaktan kaçınmaması ise raporun ciddiyetsizliğini gözler önüne sermektedir.
Din ve ibadet özgürlüğünün tüm vatandaşlarımız için korunması ve geliştirilmesi hedefini attığı her adımda teyit eden ülkemizde, farklı din ve inançlar barış içinde yaşamaya devam edecektir. Öte yandan, bu rapor yazılmadan önce Türkiye’deki dini azınlıklardan bilgi alınmış olsaydı, raporun çok daha gerçekçi ve saygın olacağından kuşku bulunmamaktadır.”