1950 yılında Kore’ye giden 25 yaşında bir Türk askeri ile Koreli küçük bir kızın hayatlarını konu edinen Ayla filmi vizyondayken milyonlarca insan tarafından izlenmişti. Bu akşam ekran gelen fil izleyenleri gözyaşlarına boğdu. Gerçek bir hayat hikayesinden uyarlanan Ayla filmi ile ilgili en çok merak edilenlerden biri de filme konu olan Süleyman Dilbirliği kim olduğu. Filmseverler, Ayla filmindeki Süleyman Astsubay öldü mü? Süleyman Dilbirliği kimdir? sorularına yanıt arıyor. Merak edilen detaylar haberimizde…

Süleyman Dilbirliği kimdir?

Kore Savaşının sembol ismi Süleyman Dilbirliği 1926 yılında dünyaya geldi. Türk emekli astsubay kıdemli başçavuş rütbeleri bulunan Süleyman Dilbirliği, Kore Savaşı gazisidir. Savaş esnasında orada bulup sahiplendiği, ailesini savaşta kaybeden 5 yaşındaki Ayla ismini verdiği manevi kızıyla yaşadıkları 2017 yapımı Türk filmi Ayla’ya konu oldu. İyiliğiyle ve küçücük bir kız çocuğu için kendi hayatından bile vazgeçtiği hayat hikayesiyle tüm Türkiye’nin sevgisini kazanan Süleyman Astsubay, 7 Aralık 2017 tarihinde tedavi gördüğü Haydarpaşa Numune Hastanesi’nde 91 yaşında öldü. ‘Süleyman Astsubay’ın ölümünden 1 gün sonra eşi Nimet Dilbirliği de vefat etti. Nimet Dilbirliği ile “Astsubay Süleyman” 65 yıl evli kalmıştı

Süleyman Astsubay ve Koreli Ayla’nın gerçek hikayesi

Sene 1950… Kore’de havanın eksi 35 dereceyi bulduğu, kış mevsiminin belki de en soğuk günü… Yere oturmuş dört-beş yaşlarında bir kız çocuğu, feryat edercesine ağlıyor. Yanında, yakınında kimseler yok. Üstü başı perişan, her yeri buz kesmiş.

Astsubay Süleyman Dilbirliği, Birleşmiş Milletler ordusunun komutası altında, Kore Savaşı’na katılmış Türk tugayındaydı. Yanında iki askerle yürürken gördüğü bu çocuğu, hiç düşünmeden kucaklayıp birliğine götürdü.

Bu, henüz 25 yaşında olan Dilbirliği’nin hayatındaki ilk dönüm noktası değildi. Asker olmak gibi bir niyeti hiç yoktu. Zamanını boşa geçirmek istememişti ve kendini orduda bulmuştu. İlk görev yeri, memleketi Kahramanmaraş’tı; sonra İskenderun’a geçti.

“Benim bölük kumandanım çok iyi bir insandı. Çalışırken ‘komutan’, mesai bittikten sonra da ‘abi’ derdim.” İşte, o ‘çok sevdiğim’ diye anlattığı komutanı, Dilbirliği’ne, Kore’ye gitmenin gerekliliğinden bahsetti bir gün. Kore ikiye bölünmüş, güneyde Demokratik Kore, kuzeyde Komünist Kore Halk Cumhuriyeti kurulmuştu. Türkiye, askeri yardımda bulunan ülkelerden biri olacaktı.

Komutanının “Gel, beraber gidelim” önerisini biraz düşünmek istedi ama düşünecek bir şey de yoktu. Elbette, onunla beraber gidecekti.

16 Ekim 1950’de Kore topraklarına ayak bastığında, bir ömür sürecek bir kalp ağrısı yaşayacağını bilmiyordu. Bulduğu kız çocuğu, yanından ayrılmıyordu. Birliğine getirdiğinde, ilk iş, onu güzelce yıkamıştı, saçları bit doluydu, kısacık kesmişti. Güzel bir yatak hazırlamış, onu sıcak tutacak kıyafetler, ayakkabılar satın almış; bir güzel giydirmişti. Annesi-babası öldürülmüş bu çocuğun adı, Kim Eunja’ydı. Adını telaffuz etmek sadece ona değil, tüm askerlere zor geldi. Yusyuvarlak, ay gibi bir yüzü vardı ya, adını Ayla koydu.

Editör: Haber Merkezi