Başbakan Binali Yıldırım, Çankaya Köşkü’nde, medya temsilcileriyle bir araya geldi.

Gündeme ilişkin soruları yanıtlayan Yıldırım, FETÖ’nün darbe girişiminden sonra yaşanan sürece ilişkin, “Bundan sonra kamuoyunu ne bekliyor? Bürokrasideki operasyonları görüyoruz. Bir taraftan mağduriyet dillendirmeleri var. Süreç bundan sonra nasıl ilerleyecek” şeklindeki soru üzerine, şunları kaydetti:

“Şu hakkı teslim etmemiz gerekir, bu darbe teşebbüsü ile beraber medyamız herhangi bir telkin olmadan, durumdan vazife çıkararak, karşı darbe yapmıştır. Bunu bir kere söylememiz gerekir. Bir hakkı teslim etmemiz gerekir. Darbeye karşı, Sayın Cumhurbaşkanı’mızın koyduğu net dirayet, Hükümetimizin, bizlerin bu konudaki kararlılığı ‘Asla öyle bir şeye izin vermeyeceğiz ve de sorumluları da hesap verecek’ tarzındaki duruşumuz ve milletin işe sahip çıkması, belki işin sihirli tarafı bu. Darbecilerin veya darbeye kalkışanların hesaplamadığı tek alan bu ve medya diye düşünüyorum. Burada hesapları tutmadı. Dolayısıyla hem millet olarak hem medya olarak hem Hükümet olarak hem Cumhurbaşkanı’mız hep beraber olduk, kenetlendik ve dünya darbeler tarihinde belki de emsali hiç görülmeyecek bir işi gerçekleştirdik. “

“Burası Mısır değil burası Türkiye”

Batı’nın da 7 Ağustos Yenikapı fotoğrafından sonra yavaş yavaş gerçekleri görmeye başladığını ve duruşlarını düzeltmek mecburiyetinde kaldığını vurgulayan Yıldırım, “Bunu bir Mısır gibi görmek istediler başlangıçta, Türkiye’deki bu girişimi. Mısır gibi değerlendirmek istediler ama olmadı. Burası Mısır değil burası Türkiye. O farkı hesap edemediler. Şimdi artık işler onlar açısından da normale döndü.” ifadesini kullandı.

“Bizim en azından öngörümüz, vatandaş artık bu darbe teşebbüsüyle darbeyle yatıp kalkmak istemiyor. Vatandaş işine gücüne bakmak istiyor, geleceğini planlamak istiyor, ülkesinin hem içeride hem dışarıda daha güzel şeylerle anılmasını istiyor” diyen Yıldırım, şöyle konuştu:

“En azından bizim kabulümüz bu, bizim olmasını istediğimiz şey bu. Bunu sağlayacak olan kim? Biz yapacağız. Vatandaşa hangi gündemi verirsek vatandaş o gündemle meşgul oluyor. Eğer ilgisini çekiyorsa. İlgisini nasıl çekecek? İnsanların gerçekten hissettiği, düşündüğü beklediği konuları siz öncelikli olarak ele alırsanız o zaman vatandaşla bütünleşmiş olursunuz. Dolayısıyla da her şey rahatlamış olur. Biz buna dikkat edeceğiz. Ne yapacağız? Önümüzde bir sorunumuz var. Sorunun en acıtıcı tarafını hallettik ama arkasında bir temizlik, tamir, bakım işi var, bir de yani toplumsal birlikteliği muhafaza etme işi var. Bunu bu darbeyle başardık. Siyasi partiler de başta Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi olmak üzere burada çok net duruş ortaya koydular darbeden, tanktan tüfekten yana değil demokrasiden yana bir dayanışma içine girdiler. Bizi hemen aradılar, görüştük, desteklerini verdiler hatta bu süreç, darbe girişiminden sonra da devam etti. ‘Yenikapı’dan sonra da biz bunu, bu birlikteliği gözümüz gibi koruyacağız’ diye milyonlara taahhüdümüz var. Hakikaten bunu korumak zorundayız. Buna ihtiyacımız var. Çünkü toplumun kenetlenmesi, bir, beraber olması, hem içeride hem dışarıda ülkemiz hakkında iyi düşünmeyenlere çok önemli cevap niteliği taşıyor.”

“Bizim için ölçü 17-25 Aralık sonrasıdır”

FETÖ’nün kapalı bir örgüt yapısı olduğuna işaret eden Yıldırım, dolayısıyla üyelerinin tespit noktasında da zorluklar bulunduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu:

“Peki ne yapacağız? Biz belirli kriterleri ortaya koyduk. Bu örgütle irtibatı, kendi isteğiyle, kendi azmiyle olanlarla, hasbelkader burayla ilişki içinde olmuş olanları birbirinden ayırmamız gerektiğini düşünüyorum. Burada da ölçüyü ta 1973’ten beri alamayız, bizim için ölçü 17-25 Aralık sonrasıdır. 17-25 Aralık sonrasındaki örgütle ilişkilerde eğer bilerek ve isteyerek bizatihi örgütün, bizatihi ekonomik faaliyetlerine, sosyal faaliyetlerine, siyasi faaliyetlerine katılmışsa bunları tespit edecek araçlarımız var. Bu bir ölçü. Buna bakıyoruz. Bunların kendi kurdukları iletişim ağları var, özel. Yani hiç kimsenin kullanmadığı bir iletişim altyapısı kurmuşlar, o iletişim altyapısında 50 binin üzerinde isim var. Bunlar üzerinde gidiliyor.”

Örgütün elemanlarının belirlenmesinde emniyet istihbarat biriminin kayıtlarının da dikkate alındığını dile getiren Yıldırım, “Buradaki kayıtlar da tabii 17-25 Aralık öncesine de var, sonrasına da var. Burada milat 17-25 Aralık olarak belirlediğimiz için önceki kayıtları dikkate almayacağız. Bir başka konu, MİT’in tespitleri var. Devlet Denetleme Kurulunun tespitleri var. Bir de bakanlıkların kendi tespitleri var. Yani bilinen herkesin ortak kanaati şu şu isimler, örgütle doğrudan temaslı, bunlar biliniyor. Yani ne denir, kuvvetli şüphe böyle bir şey var, kanaat var. Eskiden beri biliniyor ama örgüt masum kabul edildiği için darbe girişimine kadar veya 17-25 Aralık, o da değil 7 Şubat 2012 bir adım, örgütün Hükümete karşı ilk yönelmesi odur. Ondan önce Balyoz, Ergenekon gibi davalarda etkin oldu, Hükümete karşı orada başlıyor. Dershanelerin kapatılması, MİT Başkanı’nın alınmaya çalışılması, Gezi olayları sonrası tutumları ve 17-25 Aralık ve sonrasında gelişen olaylar.” şeklinde konuştu.

“Kurumları değil kişileri esas alacağız”

“Normalleşme esas, normalleşme millet için çok önemli. Hele hele ekonomi tarafı, iş dünyası tarafı daha da önemli.” diyen Yıldırım, şunları söyledi:

“Nasıl önemli? Şimdi burada diyelim ki bir hakikaten örgütün finans kaynağının sağlayan firmalar var. Artık kamuoyu tarafından bilinen, gizli saklı olmayan, bunlarla ilgili bir tereddüt yok. Bir de bazı firmalar da var. Bunlarla hakikaten iç içe girmiş yöneticileri, sahipleri bunlarla isteyerek, yahut istemeyerek hareket ediyor fakat firma da ülkenin bir değeri olmuş. Binlerce çalışanı var. Burada da ölçümüz şu; kurumları değil kişileri esas alacağız. Cezalandırmayı kuruma değil kişiye yapacağız. Tıpkı bizim parti kapatma konusundaki bakışımız gibi. Partinin bir mensubu yanlış yaptı diye partiyi kapatma fikri ne kadar demokratik değilse veya hukuki değilse burada da durum aynı. Orada kişiler hedef alınacak, onlar ayıklanacak. Kurum çalışmaya, üretmeye devam edecek. Aksi halde ekonomi de olumsuz etkileniyor. Şimdi bizi arayan var, ‘Ben vaktiyle buraya mal vermiştim, ben şimdi FETÖ’CÜ müyüm, ne yapacağım’ diye endişe ediyor. Bankalar, ‘FETÖ’cülere kredi verdim’ diye sorgu sual olur mu, bu tehlikeli bir şey. Böyle yola girdiğimiz zaman maazallah FETÖ darbesinden daha çok sıkıntılar yaşarız. Ekonomik olarak yani istihdamın azalması, ekonomide durgunluk, büyüme oranının ayağı düşmesi gibi risklere karış biz tedbirli olmalıyız.”

“Dolaylı ilişkiler terör örgütü mensubu gibi muamele görmeyecek”

Başbakan Yıldırım, terörün finanse edilmesinin uluslararası bir suç olduğunu vurgulayarak, sözlerine şöyle devam etti:

“Dolayısıyla bu suça bilerek, isteyerek katılanlar affedilmeyecek. Bunlar cezalandırılacak ancak bunlarla iş yapmış, mal vermiş, mal almış, ticaret yapmış, bunları sorumlu tutamayız. Burada da ölçümüz 17-25 Aralık. İş yapmaya devam etmiş, ilişkilerini geliştirmiş. Bunu da masum sayamayız sadece basit bir ticari münasebet dışında 17-25 Aralık’tan sonra bu bilinen terörün finansmanını sağlayan şirketlerle çok derin ilişkileri devam ettirenler varsa onlar da sorumlu olacak ancak orada şirketin kendisi değil bu işin içinde olan yöneticileri veya ortakları sorgulanacak veya onlardan hesap soracak. Burayı da kim yapıyor, bu işi, MASAK yapacak. Mali işlerle ilgili konuların takipçisi MASAK olacak. MASAK’ın vereceği raporlara göre işlem yapılacak. Dolaylı ilişkiler aslında terör örgütü mensubu gibi bir muamele görmeyecek.”

“Amerika’nın yaklaşımı, 15 Temmuz öncesine göre çok farklı”

“Batı’nın tutumundan, ‘Türkiye’nin duyduğu üzüntüyü, kaygıyı’ ifade ettiniz. Vize meselesi ve terörist başının ABD’den iadesi gibi konularda Türkiye sert bir söylem belirledi. Sonuna kadar bunun arkasında kalınacak mı yoksa bir yumuşama olacak mı?” soruna, Yıldırım, “Terörist başının Türkiye’ye gelip, yargılanmasından başka bir uzlaşı yolu yok. Bu kadar bedel ödet Türkiye’ye… 240 şehidimiz, 2 bin 195 gazimiz var, diğer tahribatı, toplumsal, psikolojik, maddi onları hiç saymıyorum. Bunlar ortadayken bir uzlaşma diye bir şey olmaz.” yanıtını verdi.

Amerika’nın Türkiye’nin dostu, stratejik ortağı olduğunu anımsatan Yıldırım, bu ülke ile 1950’den beri ilişkilerin gittikçe geliştiğini, birçok alanda müttefik olunduğunu ifade etti.

Yıldırım, Amerika’nın, bunca olaydan sonra “ipe un sererek”, Gülen’in iadesini geçiştirme yoluna gidemeyeceğini vurgulayarak, “Ayan beyan, ayna gibi bu adamın bunu yaptığı, yaptırdığı belli. Adamlar bülbül gibi ötmeye başladı. Kendini kurtarmak için doğruları söylüyor. Dolayısıyla bütün bunlar ortadayken, kalkıp aksine bir tutum içine girmeye devam ederse, o zaman bu milletin, 79 milyonun hissiyatını görmemiş olur ve bizden de şunu bekleme hakkı yok, ‘Niye sizin vatandaşlarınız, bize kötü gözle bakıyor?’ Ne yapsın vatandaş yani? İyi mi ettiniz vermemekle, bunu mu bekliyor?” diye konuştu.

Başbakan Yıldırım, şunları kaydetti:

“Hadi şu darbe teşebbüsü olmadan önce efendim ‘Delildi, bilmem neydi’ diye birtakım itirazlar vardı. Diyelim ki yeterince ikna edici şeyler yok, bizim için açık da… Öyle düşünseler bile anlaşılabilirdi ama şu anda, 15 Temmuz’dan sonra böyle bir şey düşünmeleri hiç ama hiç iyi niyetle, dostlukla bağdaşmaz. Bu konuda olumlu adımlar atılmıyor mu? Atılıyor. Hakkı teslim etmek lazım. 15 Temmuz sonrası Amerika’nın yaklaşımı, 15 Temmuz öncesine göre çok farklı. 22’sinde bir heyet gönderiyorlar, teknik heyet, hukukçular gelip burada bizimkilerle görüşecek. 24’ünde Başkan Yardımcısı geliyor, onunla değerlendireceğiz. Daha önce Genelkurmay Başkanları geldi. Bizden heyet gidecek, dosyalar orada, inceleniyor. Ben burada olumlu bir sonuç çıkacağını düşünüyorum. Aksi bir durum söz konusu olamaz. Bunu Amerika kendisine izah edemez, Türkiye ile ilişkileri bakımından izah edemez. Amerika hakkında yayılan kanaati önlemenin tek yolu bu adamı buraya teslim etmektir ve Türk adaletine yaptıklarının hesabını sormasını temin etmesidir.”

“Türkiye’ye, 24 Ağustos’ta ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden mi yoksa ABD Dışişleri Bakanı John Kerry mi gelecek?” sorusu üzerine Yıldırım, Biden’in geleceğini söyledi.

“Rusya ile ilişkilerin normalleşmesi her bakımdan iyi”

FETÖ’nün darbe girişiminin sivil ayağının kimlerden oluştuğunun ortaya çıkıp çıkmadığıyla ilgili bir soru üzerine Yıldırım, şu yanıtı verdi:

“Darbenin sivil ayağıyla ilgili elimizde somut bir şey yok. Orada da dedikodular var. Bizim bildiğimiz tek şey, Sulh Konseyi’ndeki bütün isimleri içerideler. Onlardan dışarıda olan kimse yok. Onların hazırladığı listelerde de müsteşar var belediye başkanları var. Daha üzerinde bir şey yok. Genelkurmay Başkanının karşılığı da boş bırakılmış. Sivil ayağıyla ilgili paylaşacağımız bilgi yok. Çeşitli söylentiler ve iddialar var.”

Rusya ile ilişkilerin normalleşmesi yönünde atılan adımların Suriye meselesine nasıl yansıyacağının sorulması üzerine Yıldırım, şunları söyledi:

“Rusya ile ilişkilerin normalleşmesi her bakımdan iyi. Türkiye’nin önemli bir ticaret ortağı ve komşusu. Karadeniz’i birlikte paylaşıyoruz. Olması gereken normalleşmeydi. Uçak krizinin ardından ilişkilerde kötüleşme oldu ama bağlar kopmadı, yani hep düzelmesi seçeneğini bir kenarda tuttuk. Nihayet düzelme sürecine girdi. Tekrar 24 Kasım öncesine dönmesi hemen bir günde olmaz, adım adım. Bu süreç başladı, bu adımlar atılıyor. İş adamları gidip geliyor, turizmde adımlar atıldı. Enerji, ulaşım konularında işbirliğine hız verilmesi kararlaştırıldı. Tarım konusunda biraz daha ağır gidiyor, orada da zamana bağlı olarak iyileşme devam edecek. Suriye politikası bakımında Rusya’nın Türkiye ilişkilerinin düzelmesinin çok büyük faydası var. Orada çözüm için birbirine zıt iki pozisyon varken, şimdi çözüme yönelik birlikte çalışma istek ve iradesi var. Bu bir kere en temel değişiklik. O halde ne oldu, buna İran’ı ve Amerika’yı da katarsanız Türkiye ile beraber bu sorunun çözümü için şartlar gittikçe olumlu hale geliyor ve bunun çözüme çok ciddi katkısı olacağı kanaatindeyim. Yani önümüzdeki 6 aylık süre içerisinde Suriye konusunda kayda değer gelişmeler yaşarsak şaşmayın.”

“Açığa alınan 76 bin 597 kişi, memuriyetten çıkartılan 4 bin 897 kişi var”

Vatandaşların tepkisinin anlamaya çalıştıklarını dile getiren Yıldırım, şöyle konuştu:

“Bu konudaki serzeniş yerindedir. Bu kadar yaşanan kötü olaylardan sonra böyle düşünmesi vatandaşın ayıplanacak bir şey değil. Bunu torunum bana söyledi. 11 yaşındaki çocuk ‘Bunlar bizim askerimiz, neden bizim insanımızı öldürüyorlar?’ diyor. Biz bunu tamir edici her türlü tedbiri alıyoruz. Yenikapı’da Genelkurmay Başkanına 5 milyon vatandaşın karşısında ‘çık konuş’ demek bile, burada Silahlı Kuvvetlerin kurumsal kimliğinin ayrı tutulduğunun en güzel örneğidir. O yüzden bundan sonra yapılacak şey, Silahlı Kuvvetlerin kendi içerisinde bu konularda hiçbir gecikmeye mahal vermeden çalışmalarını titiz şekilde yapmasıdır ve süratle bu sarmaldan çıkmasıdır. Bunun alt yapısını biz hazırladık. Her türlü desteği veriyoruz. Moral değerleri süratle düzeldi. Daha azimli ve kararlılar. Askerler, ‘Balkan Harbi’nden beri biz böyle bir zillet yaşamadık. Biz bunun hesabını soracağız’ diyorlar. Bu kararlılıkta olmaları iyi bir şey. Bölücü terör örgütü ve FETÖ ile mücadele de bu çok önemli. Devlette açığa alınan 76 bin 597 kişi. Memuriyetten çıkartılan 4 bin 897 kişi. Bunların 3 binden fazlası asker, bir kısmı hakim, bir kısmı da sivil memur. Hem açığa alınanlar hem de memuriyetten çıkartılanların toplamı 81 bin 494 kişi.”

“Herkes bizden bekliyor”

Yıldırım, “Darbe girişiminin sivil ayağı var deniliyor. Bu konuda kendi partinizdeki bazı kişilere ya da eski çalışma arkadaşlarınıza uzanacak diye bazı şeylerin üzerine gitmiyor musunuz?” sorusunu da şöyle yanıtladı: 

“Kılıçdaroğlu’na, ‘Sizde paralelci var mı yok mu?’ diye sormuşlar. ‘Biz bilmiyoruz, Hükümet söylesin, biz de gereğini yapalım’ demiş. Herkes bizden bekliyor yani. Şimdi orada da ölçü aynı. 17-25 Aralık. Onun öncesine gidersek bu işin içinden çıkamayız. Siyasette de ölçü bu. Burada siyaset bu işten muaf değil, kimin neyi varsa hepsinin ortaya çıkması lazım ama kuşkuyla bakmak doğru bir yöntem değil. Biz yan yana çalıştığımız arkadaşlarımızla ilgili endişe duyarak, kuşku duyarak bir arada olamayız. Bir genel başkan yardımcımızın kardeşi asker de tutuklandı. Şimdi onun hesabını bundan sormamız doğru bir şey değil. Bu tip ilişkiler olabilir, yakınındakilerin birtakım ilişkileri olabilir ama o ilişkilere bizim arkadaşlarımız bilfiil destek veriyor, onu savunuyorsa ayrı bir şey, değilse ayrı bir şey. Bunları birbirinden ayırmamız lazım. Hiçbir kişi, siyasetçi, memur, asker, iş adamı ve medya mensubu fark etmez. Aklınıza gelen kim varsa muafiyeti yok. Bu örgütle içli dışlı olmuş, bu örgüte bilerek, taammüden destek vermiş herkes aynı muameleyi görecek, gereken hesabı verecek.”

“Öğretim görevlileri asker ve sivil olacak”

Harp Okulundakilerin de giriş puanlarına göre üniversitelere yerleştirileceğini ifade eden Yıldırım, “Harp Okulu da mezun vermeyecek. Ne deniz ne kara ne hava, Harp Okulu bu yıl mezun vermeyecek, onlar da üniversite mezunu olacak. Yeni dönemde liselerden, önümüzdeki sene için kastediyorum harp okullarına, deniz, kara, hava bir de astsubay meslek yüksekokulu… Bunlara sıfırdan öğrenci alınacak, dört sene sonra bunlar da mezun verecek. Sistem bu. Tabii alınınca bunlar ikiye, üçe, dörde geçince mezun olacaklar, şu anda uygulama böyle olacak.” dedi.

Milli Savunma Üniversitesinin bir rektörünün, fakültelerinin ise dekanlarının olacağını anlatan Yıldırım, şunları kaydetti:

“Buradaki müfredat, Milli Eğitim Bakanlığı ile Milli Savunma Bakanlığı tarafından ortaklaşa belirlenecek. Yani, öğretim görevlileri, sivil ve asker olacak. Yani siviller de olacak askerler de olacak mesela işte muharip, harbe hazırlık, şu bu gibi dersler var. Yani askerin asli işiyle ilgili ihtisas gerektiren konular var. Orada hocalar öyle olacak ama diğer konularda da profesörler sivil kaynaktan hocalar olacak. YÖK, Milli Savunma Üniversitesi ve Milli Eğitim Bakanlığı koordinasyonunda müfredat belirlenecek ve böyle devam edecek. Buradaki tek amacımız bu FETÖ’cülerin buraya girişte etkilerini ortadan kaldırmak, onun dışında başka bir amaç yok ki bundan sonra gelecek kuşakların böyle bir zehirlenmeye tabi tutulmasın…”

“Silah alım kararını vermeyecek”

Bu yapı içerisindekilerin durumunu tespit edip, bünyede bulundurabilme riski emniyet sınırları içerisindeyse bunun da dikkate alınacağını belirten Yıldırım, “Neticede bu, yakın takiple sürdürülecek bir konu. Bildiğimiz bir şey var 86, 87, 88 ve 89 dönemlerindeki albaylarla ilgili fazla sıkıntı yok, 90’dan itibaren başlıyor. Dolayısıyla onların daha fazla… 15 Temmuz öncesi bunların teşvik verilerek emekli edilmesine dair bir kanun getirdiler. Bunun da onların marifeti olduğunu şimdi anlıyoruz. O kanunu da bu KHK’da iptal ettik. İstedikleri kadar kalacaklar. Bu bir anlamda aşağıyı kontrol etme anlamında bir tedbir olarak ele alınabilir.” diye konuştu.

“Albaylara teşvik verilerek emekli edilmesine dair kanunun, hükümet tarafından imzalandığının” hatırlatıldığı Yıldırım, şunları kaydetti:

“Tabii imzaladık ama bize öyle anlatılıyor, ‘Burada efendim dünyada albayların ordu içerisindeki oranı yüzde 5, bizde yüzde 10-15. Dolayısıyla burada bir yığılma var, buna çare bulmamız lazım, teşvik edelim, 50 bin lira ilave para verelim, şu, bu.’ Biz de çıkardık bu kanunu. Şimdi bunu iptal ettik, bu tedbirlerden biri de bu. Burası biraz kritik bir şey ama yapabileceğiz, orada bir endişe yok. Ne yapabileceğimizi en azından biliyoruz, bir sıkıntımız yok. Silahlı kuvvetler işini yapacak. Silahlı kuvvetler yurt savunması, savaşa hazırlık, değişik tehdit türlerine göre kendini yapılandıracak, daha dinamik, daha uzmanlaşmış, harekat kabiliyeti daha artmış bir silahlı kuvvetlere geçiş yapıyoruz, yaptığımız bu. Hastane, tersane işletecek, bakımhane çalıştıracak… Yani bürokrasiden silahlı kuvvetleri kurtarıyoruz. Silahlı kuvvetlerin, Genelkurmay’ın yaptığı işlerin yüzde 60-70’i bürokrasi. Askerin bürokrasiyle ne işi var? Oraya bilmem ne potin, elbise alınacak, iaşe ihaleleri yapılacak. Adam orada yaparken bir yanlış yapıyor, geleceği kararıyor. Bunlar işi değil ki askerin.”

“YAŞ 10 sivil 4 askerden oluşacak”

Yıldırım, “Kuvvet komutanları Savunma Bakanlığına bağlanıyor. Ancak kuvvet komutanlarıyla, Genelkurmay Başkanının bağı kesilmiyor, bu çok önemli. Genelkurmay Başkanının, kuvvet komutanlarıyla tabii ki harekat konularında, askeri konularda hiyerarşik bağları devam ediyor. Yani, ‘Ben savunma bakanına bağlıyım, seninle işim kalmadı.’ diyecek hali yok. İşin bir boyutu idari, bir boyutu askerlik.” ifadesini kullandı.

Tersaneler, okullar, disiplinle ilgili teftişler ve denetleme işlerine Milli Savunma Bakanlığının bakacağını belirten Yıldırım, askerlerin, kendi asli konularına daha fazla zaman ayıracağını, yoğunlaşacağını kaydetti.

Gelişmiş demokrasilerde askerin “araç” olduğunu dile getiren Yıldırım, “Beyin siyasi iradedir, kararları siyasi irade verir, asker uygular.” dedi.

Yıldırım, “Terfiler nasıl olacak?” sorusuna, şu yanıtı verdi:

“Terfi konusunda yine YAŞ devam edecek. YAŞ’ın yapısı değişiyor. YAŞ’ta da önceden Başbakan, Milli Savunma Bakanı, diğerleri de orgeneraller, oramiraller yani 14 artı 2. Şimdi nasıl oluyor? Başbakan başkan, Milli Savunma Bakanı, Dışişleri, İçişleri, Adalet Bakanı ve beş tane Başbakan Yardımcısı, 11 artı Genelkurmay ve üç kuvvet komutanı, toplam 14. 14’ün 4’ü asker, 10 tanesi sivil. Yüksek Askeri Şura’yı çağırma ise başkanın yetkisinde, eskiden Genelkurmay Başkanı’nın yetkisindeydi. Şimdi başkan, başbakan oluyor. Başbakan yılda bir taneden az olmamak üzere, Yüksek Askeri Şura toplantısı yapabilir. Sekreterya Genelkurmay İkinci Başkanıydı, sekreterya Milli Savunma Bakanı oldu.”

“Amerika’ya çağrı yapıyoruz, bu konu Türk milleti için önemli”

“FETÖ’nün darbe girişiminin arkasında ABD’nin olduğu” iddialarının anımsatılıp, “Amerika bu işin neresinde” diye sorulması üzerine Yıldırım, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Bizim, ‘Amerika bu işin içinde’ şeklinde kesin bir hüküm içerisinde olmamız doğru değil. Biz vatandaşın, onun, bunun değerlendirmelerine göre değil somut bilgi ve belgeye göre hareket etme mecburiyetindeyiz. Bizim düşündüğümüz Amerika stratejik ortağımız, Amerika’nın böyle bir işin içinde olmasını asla düşünemeyiz. Ama burada FETÖ’nün elebaşını teslim etmemekte ısrarcı olursa Türkiye’de 79 milyonun gittikçe Amerikan karşıtlığı artık bir husumete dönebilir. Biz diyoruz ki burada ciddi bir durum var, adamı teslim et, bu zandan kurtul. Böyle bir kanaatin bizde olması söz konusu değil, biz devletiz. Toplumda böyle bir yaygın kanaat var. Bu yaygın kanaati ortaya çıkaran da Amerika’nın buradaki terörist başını vermede yavaş davranması. Eğer bu konuda gerekli adımları atarlarsa ki bu yönde sinyaller var, o zaman süratle bu algı tersine dönebilir. Onun için biz Amerika’ya çağrı yapıyoruz, ‘Bu konu Türk milleti için çok önemli bir konudur. O yüzden burada daha titiz davranmanızı bekliyoruz’, dediğimiz bu.”

Editör: Haber Merkezi