AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısı devam ederken, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı.

Toplantıda, iç ve dış gelişmeler, ekonomideki gelişmeler, sosyal meseleler ve TBMM gündemindeki çalışmalarla ilgili kapsamlı değerlendirmeler yapıldığını aktaran Çelik, terörle mücadele konusunun geniş şekilde masaya yatırıldığını, dış gelişmeler konusunda da çeşitli ülkelerdeki seçimlerin, Doğu Akdeniz’deki gelişmelerin, ABD ile ilişkiler ve benzeri konularda kapsamlı bir müzakere gerçekleştiğini ifade etti.

Bugün bir şehit haberi geldiğini anımsatan Çelik, şehide Allah’tan rahmet, ailesine ve millete başsağlığı diledi. Basın açıklaması öncesinde AA muhabiri Abdülkadir Nişancı’nın uçurumdan yuvarlandığı şeklinde haber geldiğini belirten Çelik, “Kamerasına ulaşmışlar ama kendisine ulaşamamışlar, inşallah kendisine sağ salim ulaşırlar. Bu vesileyle bütün gazeteci arkadaşlarımıza, sizlere, Anadolu Ajansına geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Umarız arkadaşımıza sağlıklı şekilde ulaşma imkanları olur.” diye konuştu.

YSK’NIN KARARI

YSK’nin verdiği karar sonrasında ortaya çıkan tablonun içeride ve dışarıda tartışılmaya devam ettiğini dile getiren Çelik, bunun bazı ülkelerde birinci gündem maddesi olduğunu aktardı. Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Türkiye’deki her meseleden kendilerine bir iş çıkarmaya çalışan bazı siyasiler, bu konuyu da gündemlerine almışlar. Tabii ABD ve Avrupa ülkelerinden YSK’nin kararına ilişkin çeşitli değerlendirmeler görüyoruz. Herkes dünyanın her yerindeki seçimle ilgili değerlendirmesini ortaya koyabilir ama herkese uyarımız şudur, kimsenin değerlendirmesini ortaya koymasına bir diyeceğimiz yok ama bazı hususlara dikkat edilmesi gerekir. Birincisi Türkiye’deki seçim süreçleri ve sonuçlarına müdahale gibi algılanabilecek açıklamalardan kaçınmak, kullanılan dile özen gösterilmesi gerekir. İkincisi, bazı basın organlarında özellikle dışarıda öyle bir yorum yapılıyor ki sanki seçimin tekrarlanması demek, bir ülkede demokrasinin yokluğu anlamına geliyormuş gibi… Tam tersine, demokrasinin olmadığı ülkelerde seçimler tekrarlanmaz.”

Seçim sonrası itiraz müessesinin sadece demokratik ülkelerde olduğunu vurgulayan Çelik, “Bu konularda yeterli bilgi sahibi olup propagandadan uzak şekilde özellikle de siyasi tarafgirlik içerisinde olmadan değerlendirme yapılması her zaman saygıyla karşılanır ama onun ötesindeki açıklamalar, Türkiye’deki seçim süreçleri ve sonuçlarına müdahale gibi açıklamalar tabii ki saygıyla karşılanmaz.” dedi.

Bilgi eksikliğinden kaynaklanan ya da kasten, propaganda amaçlı açıklamalar bulunduğunu, bunların bilinen çevrelerden geldiğini aktaran Çelik, Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi’nden bir heyetin 31 Mart seçimleri için Türkiye’ye geldiğinde, Türkiye’deki seçim sürecinin sağlıklı işlemesinden ve YSK’nin yetkinliğinden ne kadar etkilendiklerini ifade ettiklerini anlattı.

Türkiye’nin seçim yapma kapasitesinin dünyanın pek çok ülkesinden fazla olduğunu vurgulayan Çelik, YSK kararının mazbatayı birinden alıp diğerine vermek şeklinde bir rol oynamadığının altını çizdi.

YSK’nin tespit ettiği usulsüzlükleri anlatan Çelik, YSK’nin hakemlik görevini yeniden vatandaşa verdiğini, nihai karar merciinin vatandaşın vereceği oy olduğunu kaydetti. Ömer Çelik, şöyle devam etti:

“Artık önümüzde seçim var. Dolayısıyla herkes gidecek, kendi tezlerini vatandaşlarımıza arz edecek. İstanbulluların iradesi seçimin yapılmasıyla birlikte tecelli edecek. Net bir sonuç ortaya çıkacak ve hep beraber bu sonucu selamlayacağız. Çünkü şimdiki eksikler bu yeni süreçte tamamlanmış olacak, usulsüzlükler ortadan kaldırılmış olacak ve sonuç olarak eksiklerin tamamlandığı, birtakım usulsüzlüklerin olmadığı seçim ortamı olacağı için ‘1 oy farkla bile olsa kim kazanırsa başımızın üstünde yeri var’ diyeceğiz. Bu sonuca saygı göstermemiz vatandaşımızın iradesinin neticesi olmasıdır. Sonuç olarak her siyasi parti, tabii ki biz de kendi adayımızın kazanmasını isteriz ama her seçimde olduğu gibi ‘vatandaşımız nasıl karar veriyorsa başımızın üstündedir’ deriz.”

Bilgi eksikliği ile ya da konuyu tam anlamadan eleştiren dış çevrelerin aslında demokrasi konusunda ne kadar tutarlı olduklarının yakın zamandaki birtakım tutumlarından anlaşılabileceğini ifade eden Çelik, şöyle konuştu:

“Bunlara Türkiye’nin iç siyasetinde destek verenlerin ya da bunlara dayanmak isteyenlerin aslında bu dayanaklarının ne kadar zayıf olduğunu görmeleri gerekir. Aynı kesimler Türkiye’de seçimin yenilenecek olmasını bir demokrasi yoksunluğu gibi göstermeye çalışan çevreler, Mısır’da darbecilerin yanında yer aldılar. Hatta darbe söz konusu olduğu zaman da ‘beraber çalışmak için heyecanlanıyoruz’ diye açıklama yapmışlardı.

Mısır’daki referandum sonuçları söz konusu olduğunda aynı çevreler ‘Sisi demokrasiyi restore ediyor’ gibisinden açıklamalara imza atmışlardı. Çok enteresan, ABD sözcüsü ‘Biz bu durumu not ettik’ diyor. Evet bu dünyanın her tarafında seçim sonuçları not edilebilir fakat söylemek istediğimiz şey şudur, bu seçim meselesiyle bu kadar ilgililerken ve demokrasi konusunda bu hassasiyeti gösterirken eş zamanlı olarak Venezuela’da askeri darbe çağrısı yapmalarını, Venezuela Anayasasının ve oradaki seçilmiş liderin askeri darbe yoluyla alenen görevden uzaklaştırılması için çağrıda bulunmalarını da bütün dünya not ediyor. Herkes görüyor bunu. Hatta bugün bir ABD gazetesine Başkan’dan yansıyan bir izlenim vardı, kendi danışmanlarının Venezuela konusunda kendisini yanılttıkları şeklinde. Ama çok yakın zamanda ABD demokrasisinin üst düzey yöneticilerinin Venezuela’da askeri darbe çağrısı yaptıklarını, orduyu mevcut yönetimi devirmeye çağırdıklarını, eğer devirmezlerse ordunun bundan sorumlu olacağı şeklinde birtakım tehditlerde bulunduklarını hep beraber gördük.”

Bu çağrı yapılırken demokrasi konusunda tutarlı olunması gerektiğini dile getiren Çelik, şunları kaydetti:

“Bu çağrılar yapılırken Türkiye’ye güzel bir hatırlatma yapılıyor. O da şu; Türkiye’nin AGİT gibi NATO gibi ortak güvenlik örgütleri içerisindeki üyeliğine vurgu yapılarak, ortak dayanışma, kültür, demokrasi anlayışından bahsediliyor. Bunun hatırlanması da güzeldir ama bize NATO’yu, AGİT gibi kurumları hatırlatanların bilmesi gerekir ki biz bu kurumlarla ilgili olarak, ilkesel olarak bütün mükellefiyetlerimizi yerine getiriyoruz. Ama bu hatırlatmayı yapanların PYD, YPG terör örgütüne verdikleri destekler devam ediyor. Bunun yanı sıra da yakın zamanda ABD’de bir rapor yayınlandı. FETÖ mensuplarını Türkiye’de Sünni Müslümanlar olarak etiketleyerek bunlarla ilgili bir hassasiyet oluşturmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla bir tutarlılık çağrısı yapıyoruz. Demokrasi, hukuk konusundaki tutarlılık çağrımızı tekrar tekrar ifade ediyoruz. Türkiye’yi Batı’ya şikayet eden Türkiye’deki siyasetçilerin bütün bu durumları iyi bir şekilde değerlendirmesi lazım.”

“YSK’NİN KARARI MİLLİ İRADENİN BİR KERE DAHA HAKEM TAYİN EDİLMESİ ŞEKLİNDEDİR”

Ömer Çelik, hiçbir siyasetçinin kendi ülkesini bir başka ülkeye şikayet ederek herhangi bir yol almak şeklinde tutum içerisine girmemesi gerektiğini belirtti.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ve AB Konseyi Başkanı Donald Tusk’a kadar birtakım seçim sonuçlarına ilişkin cümleler söylediklerini ifade eden Çelik, bu cümlelerin ortak noktasını oluşturan “adil ve şeffaf bir seçim süreci”ne ilişkin AB’deki Bölgesel ve Yerel Yönetimler Komitesinin Türkiye’nin bu konudaki yetkinliğini tespit ettiğini dile getirdi.

Çelik, AB’deki tutarsızlıklara dikkati çekerek, şöyle konuştu:

“Bizim arzu ettiğimiz şey, demokrasinin ve demokratlığın kredibilitesinin korunmasıdır. Demokrasinin ve demokratlığın kredibilitesinin korunması için de bu çifte standartlardan uzak durulması gerekir. Türkiye’de nihayetinde dış gözlemcilerin de burada bulunduğu şekilde, Türkiye’nin güçlü mekanizmaları sayesinde bir seçim yenilenecektir. Her şey dünyanın gözünün önünde, seçmenin iradesinin tecelli etmesi şeklinde ortaya çıkacaktır. Ortaya sanki ‘muhalefetin adayından mazbata alınmış da bizim adayımıza verilmiş’ gibi bir tablo koyuyor bazıları, sanki böyle bir tablo varmış gibi davranıyor. Böyle bir şey söz konusu değil, Yüksek Seçim Kurulu’nun kararı milli iradenin bir kere daha hakem tayin edilmesi şeklindedir.”

Çelik, Venedik Komisyonu’nun 2009 raporunda seçimlerin nasıl yenileneceğiyle ilgili ayrıntılar olduğuna dikkati çekerek, “Biz bu yaptığımız başvuruların bu çerçeveye uyduğunu değerlendirdik ve bu başvuruyu yaptık. Netice itibarıyla YSK bu kararı verdi.” ifadesini kullandı.

Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz’un Türkiye’deki seçim sürecini eleştirdiği ve bu seçimlerin yenilenmesine kendince karşı çıktığına ilişkin açıklamalarını izlediğini belirten Çelik, “İslam, Türk ve yabancı düşmanlığının, nefret politikasının en üst düzeylere ulaştığı bir ülkenin Başbakanının önce kendi meseleleriyle ilgili tutarlı şekilde aynaya bakması lazım ama kendisine şunu hatırlatmak isterim; 2016 yılında Yeşillerin adayı 30 bin farkla cumhurbaşkanı seçildiğinde oradaki Özgürlük Partisi mahkemeye gitti ve yüksek mahkeme kararıyla seçimlerin yenilenmesine karar verildi. Bunlar ne kadar normalse Türkiye’deki süreç de bu kadar normaldir.” dedi.

“BU GURURLU VE ONURLU DEMOKRASİYE SAHİP ÇIKMAYA DEVAM EDECEĞİZ”

Bu şekildeki bir tutumla bu ülkelerin neredeyse Türkiye’deki meseleleri ilk gündemleri yaparak aslında Türkiye’nin demokrasisi konusundaki hassasiyetlerini ortaya koymadıklarını aktaran Çelik, şöyle devam etti:

“Onların demokrasimiz konusunda ne kadar hassas olduklarını 15 Temmuz’daki suskunluklarından, aylarca, yıllarca ülkemizi ziyaret etmemelerinden ve FETÖ’ye bu ülkelerde sağlanan himayeden biz çok iyi biliyoruz. Türk demokrasisi gururlu ve onurlu bir demokrasidir, bedeli ödenmiş bir demokrasidir. Uğruna şehitler verilmiş bir kazanımdır. Gazilerle birlikte yaşamaktadır ve milletimizin tamamının ortak değeri olarak var olmaktadır. Dolayısıyla bedeli ödenmiş bu gururlu demokrasiyi ülkemizin en büyük kazanımı, en büyük zenginliği olarak görüyoruz. Buna herhangi bir şekilde helal getirilmesini bir kenara bırakın, herhangi bir şekilde zarar verilmesi karşısında çok büyük bir hassasiyet duyuyoruz. Demokrasimizin güçlenmesi demek, geleceğe yürüyüşümüzün ana güzergahı demektir. Bu gururlu ve onurlu demokrasiye sahip çıkmaya devam edeceğiz. Milletin hakemliğine başvuracağız ve milletin hakemliği neyi tecelli ettirirse ona hep beraber saygı duyacağız. Müttefiklerimizden ve dışımızdaki dünyadan da aynı saygıyı bekliyoruz.”

Çelik, her isteyene seçimler söz konusu olduğu zaman kapılarını açtıklarını ve gelenlerin seçim sonucunda da istedikleri bilgilere ulaşmadaki kolaylıklarından dolayı teşekkür edip, ayrıldıklarını vurgulayarak, “Bize söyledikleriyle maalesef raporlara ekledikleriyle birtakım farklar olsa da netice itibariyle Türkiye’nin seçim yapma gücünü takdir ederek bu raporu neticelendiriyorlar. Bu sefer de öyle olacaktır. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.” dedi.

“CHP MİLLETVEKİLİ KINANMIŞ, UYARILMIŞ DEĞİLDİR”

Seçimlerin yenilenmesine ilişkin içerideki tepkilerin başka bir boyuta geçtiğini belirterek, bu konuda bir önceki basın toplantısında yaptığı açıklamaları hatırlatan Çelik, şunları kaydetti.

“Bir CHP milletvekili darbe çağrısı yaptı. Halen ne CHP sözcüleri ne CHP Genel Başkanı tarafından bu darbe çağrısı yapan CHP milletvekili kınanmış, uyarılmış değildir ya da CHP tarafından bu çağrının yanlışlığına herhangi bir şekilde vurgu yapılmış değildir. Bir milletin iradesiyle seçilmiş yönetime karşı, milletin iradesine karşı darbe çağrısı yapmak ahlaki ve siyasi olarak işlenebilecek en büyük suçtur ve o kişinin alnında ömür boyu taşıyacağı bir leke olarak durur ama maalesef bunlar yapıldığı zaman susuluyor. Nihayetinde bir sonraki aşamaya da geçildi. CHP Genel Başkanı YSK hakimlerini, isimlerini vererek, tehdit ederek, hedef göstererek bir konuşma yaptı. Hatta o kadar şahsileştirdi ki meseleyi kişilerin saygınlıklarına dönük olarak soyadlarıyla dalga geçmeye kadar işi götürdü. Bunlar Yüce Divan’dan bahsettiği zaman, ‘Kızılay’da yürütmeyiz’ dediği zaman kafalarının arkasında ne olduğunu biz iyi biliyoruz, ‘Yassı Ada zihniyeti’ diyoruz. ‘Hayır, siz aşırı yorum yapıyorsunuz’ diyorlar. Bize aşırı yorum yapıyorsunuz dedikten sonra Genel Başkanları tehditte bulunuyor, ‘çete üyesi’ diyor hakimlere, aynı şekilde de milletvekilleri darbe çağrısı yapıyor ama bunun karşısında da suskunluklarını her zamanki gibi devam ettiriyorlar.”

Ömer Çelik, “Sandık Kurulu başkan ve üyeleriyle ilgili bir usulsüzlük vardı, neden seçim takvimi içerisinde itiraz etmediniz” denildiğini belirterek, YSK Kararları gereği Sandık Kurulu Başkan ve üyelerinin listesinin siyasi partilere oy verme günü öncesinde ve sonrasında verilmediğini söyledi.

Bununla ilgili olarak YSK’nın ilgili kararlarını defalarca açıkladıklarını anımsatan Çelik, “Maalesef görüyoruz, hukukçuyum, baro başkanıyım diyen isimler televizyonlarda hala aynı hataları yapmaya devam ediyorlar. Biz bunlara nereden ulaşıyoruz, bu tespitleri nereden yapıyoruz. Bize verilen bir liste yoktur. Seçimden sonra bu tutanaklara baktığımızda isimleri orada görüyoruz. Bu isimler uygun mudur, kriterleri karşılıyor mu, karşılamıyor mu diye araştırma yaptığımızda bu sonuçları da bunların memur olup olmamaları, yeterli olup olmamalarıyla ilgili sonuçları da kamuoyuyla paylaşmış oluyoruz.” ifadesini kullandı.

Çelik, bütün sorunların aydınlanması için YSK’nin gerekçeli kararının görülmesi gerektiğini dile getirerek, “YSK, özellikle yapılan itirazları değerlendiriyor ve herhangi bir şekilde tüm ilçelerde seçimlerin iptal edilmesi yönünde bir itiraz söz konusu olmadı. Ortaya çıkan usulsüzlüğü tespit ettikten sonra da onun sonuçlarına göre bir karar veriyor.” diye konuştu.

Gerekçeli kararın görüleceğini ve bunu herkesin bilmemesinin normal olduğunu dile getiren Çelik, “Hukukçuyum diye konuşurken ya da bu süreçleri takip etmiş, yıllardır partilerde bununla ilgili görev almış olarak konuşurken, bunları bilerek görmezden gelmek kuşkusuz son derece yanıltıcıdır, kamuoyunu sistematik olarak yanlış bilgilendirme şeklinde bir tavra imza atmaktadırlar.” dedi.

Seçime yönelik YSK’nin kararına ilişkin, sandık kurulu başkanları ve üyelerle ilgili yasanın CHP’nin de katkısıyla 2018’de çıkarıldığını ama yasanın uygulanmasıyla ilgili bugün bir eksiklik tespit edildiğinde “bu itirazları niye yapıyorsunuz” denildiğini vurgulayan Çelik, şu değerlendirmede bulundu: 

“Kanunun, hukukun verdiği hakkı kullanmamız bile birileri tarafından antidemokratik olarak nitelendirilmeye çalışılıyor. Bunların bir önemi yok. Burada önemli olan şu, yaptığımız işten eminiz. Yüksek Seçim Kurulu kararını verdi, vatandaşımıza gideceğiz. Ülkenin yönetilmesinde son söz sahibi, seçimlerin, seçimlerdeki iradenin nasıl ortaya çıkacağı konusundaki son söz sahibi olan milletimiz, vatandaşımız kararını verecek. Bütün yöneticiler, siyasetçiler olarak ‘başımızın üzerinde yeri var’ diye bunu selamlayacağız. Bu şaibeler, usulsüzlükler ortadan kalkacak ve 23 Haziran’da berrak bir seçim sonucu ortaya çıkacak. Hep beraber de kazananı saygıyla karşılayacağız.”

Çelik, sürece saygı gösterenin sonuca da saygı göstereceği şeklindeki temel prensiplerini bir kez daha açıkladığının altını çizdi.

“KAPADOKYA’DA TARİHİ MİRAS GÜÇLÜ BİR ŞEKİLDE KORUNACAK” 

AK Parti Sözcüsü Çelik, Kapadokya’daki tarihi mirasın korunması, bu konudaki bütün yetkilerin tek elde toplanması açısından Kapadokya Alan Başkanlığı kurulmasıyla ilgili AK Parti tarafından TBMM’ye yasa teklifi verildiğini anımsattı.

Daha önce de farklı bakanlıkların yetki alanında, bürokratik süreçlerin uzadığı yapılanmanın kaldırılması için Çanakkale Alan Başkanlığının kurulduğunu hatırlatan Çelik, “Aynı şey şimdi Kapadokya için gerçekleştirilecek. Partimiz bu yasa teklifini vermiştir. Böylece hem yetki karmaşasına son verilecek hem tarihi miras güçlü bir şekilde korunacak hem de orada çeşitli faaliyetlerde bulunmak isteyenler için bürokratik süreçler ortadan kaldırılacak.” bilgisini paylaştı.

ABD’NİN İRAN’A YÖNELİK YAPTIRIMLARI

ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Çelik, ABD’nin İran’la imzalanan nükleer anlaşmadan 8 Mayıs 2018’de çekildiğini hatırlattı.

Bu çekilmenin yanlış olduğunu, İran anlaşmaya uyarken bu mekanizmanın güçlü bir şekilde korunması gerektiğini, bunun bölge barışına katkı sağlayacağını ifade ettiklerini dile getiren Çelik, şimdi de bu çekilmenin yıl dönümünde İran’la ilgili sektörlerde faaliyet gösteren, bağlantılı kişilerin yaptırım kapsamına alınması, mal varlıklarının dondurulması şeklinde ikinci bir adım atıldığına dikkati çekti.

Çelik, “Bu hiçbir şekilde bölge barışına hizmet etmeyecektir. Biz, bu tip ambargoların, yaptırımların halkları cezalandırmak olduğunu, herhangi bir şekilde buralarda yazılan hedeflere ulaşmanın mümkün olmadığını her seferinde ifade ediyoruz.” diye konuştu.

Sonuç olarak gelinen noktada iyi işleyen, İran’ı masaya oturtmuş ve belli bir yükümlülüğün altına sokmuş bir anlaşmanın tekrar karmaşık ortamın oluşmasına imkan verecek şekilde ortadan kaldırıldığını, ardından yaptırımların geldiğini söyleyen Çelik, şöyle devam etti:

“Şu hayret vericidir, Kuzey Kore ile bu kadar yoğun diplomatik çözüm yollarının arandığı bir dönemde maalesef İran’la ilgili ortaya çıkan bu karar hiçbir şekilde bölge barışına, istikrara hizmet etmeyecektir. Biz bir kere daha bu yaptırımlara karşı olduğumuzu, bu yaptırımların doğru sonuçlar doğurmayacağını açık bir şekilde ifade ediyoruz.

Aynı şekilde AB ve ABD arasındaki bu bölünme, en çok kendisini bu noktada gösteriyor. İttifak içerisindeki çatlamaya varacak kadar bir takım sonuçlar doğuruyor. Terörle mücadelenin küresel düzeyde bu kadar önemli olduğu, serbest ticaret tartışmalarının yaşandığı bir dönemde maalesef bunlardan kaygı duyduğumuzu ifade etmek istiyorum.”

“POZİSYONUMUZU AYNEN KORUYORUZ” 

Geçen hafta S400 ve F35’lerle ilgili tartışmanın da bir şekilde devam ettiğine işaret eden Çelik, “Bununla ilgili pozisyonumuzu aynen koruyoruz. Bir pozisyon değişikliğine gittiğimiz şeklinde çeşitli gazetecilerin açıklamaları oldu. Biz, bütün bu sürece güvenlik kaygılarımızın neticelerini karşılayacak şekilde girmiş olduk. Zamanında Obama yönetimi tarafından bize uygun şekilde Patriot teklif edilmediğini Başkan Trump da kabul ediyor.” ifadelerini kullandı.

Türkiye’nin ilk önceliğinin Patriot almak şeklinde olduğunu ama o dönem ne kredi ne teslim tarihi açısından ne de ortak çalışma açısından uygun koşulların önlerine getirilmediği için S400’lerle hava sahasını güçlendirme şeklinde bir tutum içine girildiğini aktaran Çelik, “bu NATO mekanizması için bir tehdit oluşturur” denildiğini ama milli komuta sistemi tarafından çalıştırılacak S400’lerin NATO sistemiyle bir ilgisinin bulunmadığını kaydetti.

Çelik, bu süreçle ilgili bir kaygı varsa NATO başkanlığında ortak bir heyet kurmayı da teklif ettiklerini hatırlatarak, şunları kaydetti:

“Önümüzdeki dönemde NATO Genel Sekreteri’nin dediği gibi tehditler büyüyecektir. Bu tehditlerle hiçbir Batı ülkesinin tek başına başa çıkması mümkün değildir. İttifakın ruhu, dayanışması daha önemli hale gelecektir ve Türkiye NATO ittifakı içerisinde kilit ülkedir. Gerek NATO ittifakının zedelenmesi ya da Türkiye’nin NATO içerisindeki anahtar rolünün sorgulanması dünyadaki gelişmeleri anlamamak, terörle mücadele konusunda yapılması gereken iş birliğini kavramamak anlamına gelmektedir. Dolayısıyla müttefiklerimizden daha sağduyulu, iş birliğine yakın yaklaşımlar duymak istediğimizin bir kere daha altını çiziyorum.” 

“BİR ÇÖZÜM PLANINDAN ÇOK MEŞRULAŞTIRILMIŞ BİR İŞGAL PLANI” 

AK Parti Sözcüsü Çelik, Orta Doğu barış planına yönelik henüz ellerine ulaşmış resmi bir belgenin bulunmadığını ama bununla ilgili spekülasyonların gündeme geldiğini belirterek, İsrail’deki bir gazetede yayımlanan haberde Batı Şeria’nın bazı bölümlerini ve Gazze’yi içerecek şekilde yeni Filistin devletinin kurulmasından bahsedildiğine ve Kudüs’ün hem yeni Filistin’in hem İsrail’in başkenti olacak şekilde bir yaklaşımın bulunduğuna dikkati çekti.

Batı Şeria’daki yasa dışı yerleşim birimlerinin İsrail’in egemenliğine geçmesi hatta uzak yerleşimler arasındaki bölümlerin de İsrail’in egemenliğine katılması, yeni Filistin’in herhangi bir şekilde ordusunun olmaması gibi yaklaşımların ortaya konulduğunu anlatan Çelik, Türkiye’nin de bu süreci hem kendi hassasiyetleri hem de İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanı olarak yakından takip ettiğini kaydetti.

Resmi beyanatlar geldiğinde de gerekli açıklamaların yapılacağını vurgulayan Çelik, bu süreçte ABD’nin Kudüs, Golan’la ilgili kararı göz önüne alındığında İsrail-Filistin sorununda güvenilir bir arabulucu olarak hareket edeceğine dair herhangi bir kanaate varmalarının mümkün olmadığını ifade etti.

Çelik, şöyle devam etti:

“Yasa dışı yerleşimlerin İsrail’in egemenliği altına sokulması, Kudüs’le ilgili yeni Filistin devletinin haklarının muğlaklaştırılması, tamamen eli kolu bağlanmış şekilde Mısır’dan toprak kiralayacak şekilde bir mekanizmanın kurulması demek bir çözüm planından çok meşrulaştırılmış bir işgal planı gibi bir görüntü içerisinde olduğunu gösteriyor. Tamamen bu çıkan haberler üzerinden konuşuyoruz, ortada resmi bir durum yok. Ama birileri bununla birlikte herhangi bir şekilde tepkileri merak ediyorsa bu bir çözüm planından çok bu haliyle işgal planına benziyor diyebiliriz.

Kudüs konusundaki hassasiyetimiz aynen devam etmektedir. Yeni Filistin devleti kurulduğu zaman, BM Güvenlik Konseyi kararlarına, uluslararası hukuka uygun olarak bu kurulmalıdır. Buna aykırı herhangi bir şekildeki kararın hiç kimse tarafından kabul göreceğini düşünmüyoruz. Şu ana kadar devam etmiş olan İsrail saldırganlığı karşısında da herkesi bir kere daha duyarlı, hassas olmaya davet ediyoruz. ABD’nin de bu İsrail saldırganlığı destekleme konusundaki yaklaşımından vazgeçmesi gerekir.”

Editör: Haber Merkezi