Yunus Kök / İstanbul / Özel Haber

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda görev yaptığı süreçte ortaya koyduğu vatanperver çalışmalarla “Mavi Vatan” doktrininin mimarlarından olan Bahçeşehir Üniversitesi Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi Direktörü Doç. Dr. Cihat Yaycı, Doğu Akdeniz’deki gelişmeleri ve atılması gereken adımları gazetemize anlattı.

Bahçeşehir Üniversitesi Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi Direktörü Doç. Dr. Cihat Yaycı

1-Yunanistan Doğu Akdeniz’de ne yapmaya çalışıyor, hangi devletin taşeronluğuna soyunmuş durumda?

Yunanistan tarih boyunca hep büyük devletleri arkasına alarak emellerine ulaşmaya çalışmış bir devlettir. Beş kere savaş kaybetmesine rağmen arkasındaki gücü iyi kullanarak ve yönlendirerek topraklarını büyütmüştür. Yunanistan’ın bir defa Doğu Akdeniz’de söz söylemeye hakkı yoktur; çünkü ilgili bölgeye kıyısı bulunmamaktadır. Bu sadece bizim ortaya attığımız bir iddia değildir. Yunan devleti kendisi geçmişte ilgili uluslararası kuruluşlara bunu bildirmiştir. Yunanistan daha önce bildirdiği ve resmi bir özellik taşıyan görüşe göre Girit’te hatta Meis’te Adalar Denizi’nde (Ege Denizi) yer almaktadır. Haksız olduğu aşikâr olan Yunan devleti, tek başına sonuç alamayacağını iyi bildiği için tarihi devlet politikasından hareketle yine arkasına güç almaya çalışmıştır. Bunda da ne yazık ki kısmen başarılı olmuştur ki, Yunan Başbakanı Miçotakis, “Türkiye ile olan sorunumuzu Avrupa BirliğiTürkiye sorunu haline getirmeyi başardık” diyebilmiştir. Türk Dışişleri sorunların çözümüne dair Yunanistan’a çağrı yapmasına rağmen, Yunan tarafı buna cevap vermeyerek adeta ‘AB ile görüşün’ tarzında bir küstahlığa girmiştir.

2-ABD ve CAATSA yaptırımlarının arka planı nedir? GKRY’ye ambargonun kalkması ve Doğu Akdeniz’de yapılan tatbikatlar Türkiye’ye ABD tarafından bayrak göstermek anlamına mı geliyor?

S-400 meselesi aslında ABD’nin Türkiye’ye karşı hasmane tutumunun gerçek nedeni değildir. Bakınız, ABD eski Ankara Büyükelçisi Eric Edelman, FETÖ’cü eski bir milletvekili Aykan Aydemir ile birlikte daha birkaç gün önce birlikte bir rapor hazırladı. Raporda, Türkiye haydut devlet gibi gösterilmeye çalışılıyor. Burada FETÖ’nün Türkiye’ye ihanetinin bir kez daha tescillenmesi ayrı bir konu; fakat ABD’nin asıl amaçlarını göstermesi bakımından oldukça manidardır. İlgili raporda, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de fazla ‘palazlandığı’ ve ABD’nin bölgedeki askeri ve diplomatik varlığını yeni bir strateji kapsamında artırması gerektiğinin altı çizildikten sonra ABD’nin Akdeniz coğrafyasına öncelik tanıyarak bölgedeki ülkelerle yoğun olarak iletişimde kalması gerektiği belirtiliyor. AB ya da ABD fark etmiyor, sonuç olarak Türkiye’nin, hakkı olan enerji kaynaklarına ulaşmasının önlenmesi hedefleniyor. Türkiye bu enerji kaynaklarına ulaşırsa; büyüyecek ve ekonomik bağımsızlığını oldukça güçlendirecek. ABD’nin GKRY’ye yönelik silah ambargosunu kaldırması ise ‘ölümcül olmayan silahlar’ kılıfıyla açıklandı; fakat ABD’nin Rum yönetimini Ada’nın tek söz sahibi görmeye başlaması da manidardır

3- Yunanistan, Mısır, GKRY ve İsrail gibi ülkelerin birbirleriyle imzaladıkları Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmalarının bizim Doğu Akdeniz politikamıza etkisi nedir?

Libya ile yaptığımız anlaşmayla bir bunların oyununu bozduk. Yine Yunan Dışişleri Bakanı Dendias’ın açıklamaları var; Girit’in etrafının müttefiklerce korunması isteniyor. Akla bakar mısınız! Burada uluslararası güçlere açık çağrı var. Ayrıca bu kişi, Libya Başbakanı Serrac’a Türkiye ile olan anlaşmayı bozması için baskı yapılmasını istiyor. Dendias’ın bu tutumu gösteriyor ki; Yunanistan ile anlaşılması mümkün değil. Biz burada haklıyız, ki Uluslararası Adalet Divanı geçmişte defalarca bizim bugün savunduğumuz görüşü destekler nitelikte kararlar almıştır. Burada bir içtihat oluşmuştur ve emsal teşkil edecektir.

4-Türkiye gelinen noktada ne gibi hamleler yapmalı?

Türkiye’nin İsrail, Lübnan ve Suriye ile denizden kıyısı bulunmaktadır. Yani Türkiye bu ülkelerle de denizden komşudur. Bu ülkelerle anlaşmalar yapılabilir; ama öncelikle bizim Mavi Vatan haritamızda açıkça belirttiğimiz gibi bu sınırlar üzerinden Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan edilmelidir. Yani Türkiye haklarını dünyaya harita üzerinden bildirmelidir. MEB konusu kıta sahanlığı konusuyla karıştırılmamalı ikisi ayrı konulardır. Sonra ilgili ülkelerle anlaşmalar zamanla yapılır. Nitekim GKRY yönetimi İsrail ile olan deniz sınırlarını 2003 yılında ilan etti ve ancak 2010 yılında anlaşma imzalayabildi. Geçmişte bunun benzerini biz Karadeniz’de yaşadık. 1986 yılında kendi MEB’imizi ilan ettik ve ilgili devletlerle 1994 yılına kadar gerekli anlaşmaları imzaladık. Burada şunu belirtmeliyim; Doğu Akdeniz’de menfaatlerimiz için her devletle konuşabiliriz, ancak Yunanistan ile konuşmamız mümkün değil. Yunanistan ile masaya oturduğumuz anda Libya anlaşması ortadan kalkar ve Türkiye Doğu Akdeniz’den soyutlanır. Yunan aklı bazen bunu da denemektedir fakat bu şeytanın sağdan yanaşması gibi bir şeydir. Bu konu milli bir meseledir. Ülkemizin geleceğini ilgilendirmektedir. Dolayısıyla burada siyesetüstü düşünerek hareket etmek gerekir.

EGE DENİZİ DEĞİL ADALAR DENİZİ!

Mekan isimleri oranın ruhunu yansıtır. Mesela Osmaneli, Orhaneli ve Gaziantep gibi. Dolayısıyla biz Ege Denizi ve Ege Bölgesi isimlerini artık kullanmamalıyız. Bu isimlerin yerine, Adalar Denizi ve Batı Anadolu isimleri kullanılmalıdır. Yunan Adaları yerine de Menteşe Adaları kullanılmalıdır. Biz bunların hepsini “Adalar Denizi Adalarının Ecdadımızca Verilen Türkçe İsimleri” şeklinde bir araya getirerek harita üzerinde göstererek yayınladık. Batı, Anadolu’yu Anatolia olarak isimlendirir; fakat biz bunu tarihsel süreç içerisinde erittik ve kendi ruhumuzu katarak Anadolu dedik. Az önce bahsettiğimiz isimlendirmelerde bu şekildedir. Bunlar bizim yeni çıkardığımız şeyler değil; tarihte bu isimler defaatle kullanılmıştır.

Editör: Haber Merkezi