Metin Erksan’ın mülkiyet üçlemesi (Yılanların Öcü- Susuz Yaz- Kuyu) ile Ömer Lütfi Akad’ın köy (Hudutların kanunu-Ana-Kızılırmak-Karakoyun), kent (Vesikalı Yârim-Kader Böyle İstedi-Seninle Ölmek İstiyorum), göç (Gelin-Düğün-Diyet) üçlemeleri Türk Sineması’ndaki başat yapımlar. Atıf Yılmaz, Zeki Ökten gibi isimlerle devam eden üçleme filmler 2000’ler sonrası Derviş Zaim, Nuri Bilge Ceylan ve Semih Kaplanoğlu’yla yeniden ritim yakalamıştı. Erksan’ın ve Akad’ın üçlemeleri Türk Sineması’nda yerli bir anlatım oluşturma safhasında ilk taşları oluştururken Kaplanoğlu’nun “Yusuf Üçlemesi ” bu taşlara bir taş daha ekliyor.

Semih Kaplanoğlu, Anadolu-taşra üçlemesi olarak tasarladığı Yusuf Üçlemesi’ni “Bu aynı zamanda bir anne-oğul ilişkisinin son günlerinden ilk günlerine uzanan arkeolojik bir kazı çalışması” diye belirtmişti.

Yıllar evvel doğup büyüdüğü kasabayı aklı ve gönlüyle de terk etmiş olan Şair Yusuf, annesinin ölümü üzerine cenaze için kasabaya geri döner. İlk şiir kitabı “Bal” ile pek dikkat çekemeyen Yusuf, sahaf dükkânından da istediği alamamıştır. Annesinin, akrabalarının mezarlardan aldığı toprakları saksılarına ayrı ayrı koyup çiçeklendirmesinden, Ayla’nın sade yaşamına; kasabanın çoğu yerindeki anılarından, sara krizinden çıkınca elinde kuru soğanıyla onu ayıltan adama kadar taşra ve geçmişiyle çatışan bir Yusuf buluruz Yumurta filminde.

Babasını annesinden çok daha evvel kaybeden Yusuf’un gençliği Süt filminde karşımızdadır. Üç filmi de şimdiki zamanda çeken yönetmen her Yusuf’un soyadını farklı koymuştur. Ancak hikâyeleri aynıdır, ister Birgi’de ister Ödemiş’te ister Rize’de ister Çamlıhemşin’de. Annesini kaybetmek istemeyen (ikinci bir evlilik yapmasını)Yusuf aynı zamanda sara hastalığından dolayı askere de alınmamıştır. Yaşıtlarından hem hayat şartları gereği hem de şiirin peşinden gitme isteği ile ayrışan Yusuf; taşrada-kasabada sıkışmıştır (yaşıtları okul bitiminden gün batmasına basket oynarken o bir taşla basket sahasını aydınlatan sokak lambasını kırması gibi.)

YAKUP’UN OMZUNA AKAN BAL

Yumurta’da hem anasız hem babasız Yusuf, Süt’te sadece babasızken Bal’da babasına da kavuşur bir nevi. Yusuf’un çocukluğunu görürüz Bal’da. Yaşıtlarından yine farklı bir Yusuf vardır ancak kavrayış anlayış ve algısı çok daha saf bir Yusuf. Rüyalarını babası Yakup’a anlatan Miraç gecesi dinlediği menkıbeler sonrası kovaya yansıyan aya dokunmaya çalışan bir çocuktur. Çamlıhemşin gibi doğal, yeşil ve koca ağaçtan Yakup’un omzuna akan bal gibi muazzam.

Dervişinin huzurunda bulunan müridin duruşuna benzetilen üçlemenin ilki Yumurta üzerinde biraz daha durmakta fayda var. Annesinin ölümünden sonra bile duygularını yaşamak istemeyen Yusuf ‘a geçmiş –inanç gibi konular fazlalık gibi geliyor. Annesinin adadığı adağı bile “ben öyle şeylere inanmam” diyerek kendinden uzak tutuyor. Bu çaba aslında büyükşehirde yaşam savaşında inandığı bir şey. Tek ve uzun sekansların yanında doğal oyunculuklar ve doğa görüntüleriyle izleyiciye “an” aktarılan üçlemede bu anlar ve nesnelerle her film sonrası içinizde bir şeyler kalıyor. Kalan bu şeylerin tanımlanamama veya tam hissedilememe sebebi Yusuf gibi büyükşehirlerde kendimizi tuta tuta kaybettiğimiz değer-bilgi-motifler.

GURBET

Aslında Yusuf’un da bizim de içimizde kalan şey “Gurbet.” Tıpkı Akad’ın Göç Üçlemesi’nde olduğu gibi. İşte Yusuf da tam İstanbul’a dönmeden hemen önce yürüyüşe çıktığında irice bir kangal köpeği onu durdurur ve Yusuf hareket edemez. Kangalın dostça-güçlü-masum bakışlarına dayanamayan Yusuf’un ilk kez içini döküp ağlar. Bu toprağın köpeği dur deyip gurbete izin vermez.

Doğulan toprak; soluduğunuz havayla, yediğiniz içtiğinizle, gözünüze yer eden renklerle, her an’ı size aktaran kokularla sizi bırakmaz. Siz bırakırsınız, gurbette olursunuz; içiyle sizi besleyen “yumurta”dan uzaklaşırsınız.

İlk halkasını Yumurta filminin oluşturduğu Yusuf Üçlemesi; su aranan çatal değnekten hırsla yenilen bir nara, süte gelen yılandan bir ağacın altında uyuyakalan bir çocuğa kadar her detayıyla, konusuyla, anlatım tarzıyla –tıpkı Akad ve Erksan’ın üçlemeleri gibi- yerli bir doku oluşturuyor.

Editör: Haber Merkezi