Sümeyye Aksu / Özel Haber - GELİŞEN teknolojinin yaygınlaşan kullanımıyla sürekli kayıt halindeki cep telefonları ve güvenlik kamera görüntüleri sayesinde adeta film gibi kaydedilen ‘silahlı şiddet görüntüleri’ televizyonlarda veya sinemada izlediğimiz aksiyon filmlerini aratmıyor. Yazılı ve görsel medyada ‘yaralama’, ‘cinayet’, ‘silahlı çatışma’ olarak yer bulan suç ve şiddet haberlerinde, şiddet uygulayan kişilerin ellerindeki ateşli silahlarla diğer insanlara zarar verirken gösterdikleri rahat tavırlar ise hayrete düşürüyor. Her ne kadar bazı dizileri seyretmeyi sevsek de silah veya kaba kuvvetle başka insanlara şiddet uygulamanın hiçbir şekilde sıradan ve normal bir eylem olmadığını unutmamak gerekiyor. Hal böyle olunca akıllara haftanın yedi günü farklı televizyon kanallarıyla ekranlara gelen ‘suç ve şiddet’ içerikli diziler geliyor. Milyonları ekrana kilitleyen, karizmatik oyuncuların rol aldığı, silahı, entrikası, şiddeti, ihaneti bol bu dizilerde; kendi infazını kendi yapan, gözünü kırpmadan her bölümde çok sayıda insanı öldürüp hiçbir ceza almadan gönül rahatlığıyla yaşamaya devam eden dizi karakterleri, acaba seyircilerinin psikolojisinde nasıl bir etki bırakıyor? Televizyon dizilerinin gençlerin davranışlarına ve psikolojilerine etkileri nedir? Tüm merak edilenleri Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aylin Tutgun Ünal, Kişisel Gelişim Uzmanı Fatih Akbaba ve Psikolog Dilara Ocak ile konuştuk.
***
‘Yalan ve şiddet güzelleştirilerek veriliyor’
DİJİTAL teknolojilerin hızla gelişmesiyle günümüzde dizi ve filmlerin izlendiği mecraların da dönüşüme uğradığını söyleyen Doç. Dr. Aylin Tutgun Ünal, “Televizyondan geniş izleyici kitlesine ulaşan dizi ve filmlerin, dijital teknolojileri yoğun kullanan gençlere de internet aracılığıyla ulaşması etki alanını genişletti. Dijital dizi ve film izleme mecraları sayesinde pek çok kültürü ve şiddet unsurlarını içeren dizi/filmlerin hem televizyon hem bilgisayar ya da akıllı telefonlarla hayatımıza girdiğini görüyoruz. Ve özellikle gençler tarafından yoğun talep gören, içerisinde yalan, nefret, öfke, şiddet gibi olumsuz duyguları barındıran dizi ve filmlerin bu duyguları güzelleştirerek izleyiciye verdiği görülüyor” ifadelerini kullandı.
“GENÇLER AÇISINDAN TEHLİKE ARZ EDİYOR”
Şiddetin güzelleştirilerek izleyiciye yansıtıldığı bu dizi/film furyasının özellikle gençler açısından tehlike arz ettiğini vurgulayan Doç. Dr. Ünal, “Örneğin, şiddet gören kişinin bu durumu kabullendiği, yalan söyleyen diğer bir kişinin bu sayede başarı elde ettiği ya da daha ötesi suçlu bir kişinin hayatına son verildiği ve bunu hak ettiğinin empoze edildiği durumlar sıklıkla görülüyor. Şiddetin güzelleştirilerek izleyiciye yansıtıldığı bu dizi/film furyası özellikle gençler açısından tehlike arz ediyor. Dijital film ve izleme mecralarında günlük olarak çok fazla zamanını harcayan gençlerin izlediği davranışları tekrar etmesi ve şiddeti normalleştirmesi, bireysel olarak duygu ve davranışlarında dalgalanmaya sebep olacağı gibi toplumsal olarak da çevreleriyle uyum içinde olmalarında engel teşkil edecektir” şeklinde konuştu.
“DİZİ İZLEME SAATLERİNE SINIRLAMA KONULMALIDIR”
Günlük TV izleme saatlerinin artıkça olumsuzluklara maruz kalmanın da artacağını ileri süren Doç. Dr. Ünal sözlerini şöyle sürdürdü: “Günlük dizi ve film izleme saatleri arttıkça duygusal olarak olumsuzluklara maruz kalma da artacağından gençlerin dijital mecralarda geçirdikleri süreye sınır koymaları gerekmektedir. Özellikle dizilerin takip edilmesi, bölümlerin ardışık olarak izlenmesi etki gücünü artıracağından bölümlere ayrılarak izleme sürelerinin kısaltılmasına özen gösterilmelidir. İçeriğinde olumsuz duyguları barındıran film ve dizilerin günde 1 saatten fazla izlenmesi duygusal kontrolsüzlüğe yol açacağından çok dikkat edilmelidir.”
***
‘İnsanların psikolojisini etkiliyor’
“HER zaman söylediğimiz bir şey var; medya toplumumuzu, ahlakımızı, değerlerimizi tamamıyla etkileyen bir yer” ifadelerini kullanan Psk. Dilara Ocak, “Genel olarak oyuncular çok güzel çok etkileyici ya da hayatları gerçekten çok çekici bir halde insanlara yansıtıldığı için özendirici rolü çok fazla. Tabi insanlar sadece onların güzelliğini ya da sadece farklı bir yanını örnek almıyorlar da yaşamını bütünsel olarak ele alıyorlar. Dolayısıyla yayınlanan her şey insanların psikolojisini ve yaşam tarzını büyük bir oranda etkiliyor” diye konuştu.
“ÇİFTLER ARASINDA BAĞLILIĞI YOK EDEN BİR FURYA”
“Medyanın olumsuz yönünü kullanırsak toplumun ahlakını iyi bir yönde etkilemek oldukça zor” diyen Ocak, “Şu an toplumdaki gidişatın kötülüğü, yozlaşmanın büyüklüğü, zorbalıkların artışı büyük oranda medyanın etkisi. Çiftlerin arasındaki problemlerin çok fazla arttığını, aldatma oranlarının oldukça yükseldiğini gördüğümüz yerde medyanın etkisini yok saymak mümkün değil. Çekilen dizilerde özellikle çiftler arasındaki bağlılığı yok eden, körelten bir furya var. Birçok dizide aldatmanın meşrulaştırdığı görünüyor” dedi.
“MEDYAYI BÜTÜNCÜL ELE ALMALIYIZ”
“Yetişkinlerin bile bu kadar etkilendiği bir ortamda çocukların ve gençlerin etkilenmemesi mümkün değil” diyen Ocak sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir bakıyoruz lise öğrencileri birbiriyle kavga ediyor, birbirlerine mobbing uyguluyor. Baktığımızda lise öğrencilerinin birbirleriyle bu sürtüşmelerin çok fazla arttığını görüyoruz. Sadece dizileri değil aslında medyayı bütüncül ele almak gerekiyor diye düşünüyorum. Doğru kontroller yapılmadığı sürece yazılı ve görsel medyada gördüğümüz saldırgan haberler aslında saldırganlığı yaygınlaştırıyor. Özel ve özendirecek bir şekilde yapılan paylaşımlar aslında en büyük tetikleyici. Dolayısıyla bu kontroller doğru şekilde sağlanmadığı sürece ahlaki bir düzelmenin olması çok olası değil."
***
‘Önemli olan genel bir irade gösterilmesi’
SON zamanlarda TV dizilerinin içerdiği suç ve şiddet olaylarından toplumun şikayetçi olmaya başladığını ancak bunu düzeltme yolunu aramadığını vurgulayan Fatih Akbaba, “Uzunca zamandır TV’lerdeki dizilerden şikayet ediyoruz ancak bu konuda alternatif yollar bulamıyoruz ya da bulmak istemiyoruz. Çünkü dertlenmek söylenmek en kolayı ve en kısa yol. Asıl sorun iradesini kullanmasını bilmeyen bir insan yapısının kendini idare etmesini becerememesidir. Tamir gücümüz elbette tahrip gücünü yenebilir. Önemli olan bu konuda genel bir irade gösterilmesidir. Bu konuda fiiliyatta uzlaşmayan bir kitle var” dedi.
“ALTERNATİF OLMAK GEREKİYOR”
Bu tür konvansiyonel kitle iletişim araçlarının ürettiği içeriği süzgeçten geçirmenin mümkün olmadığını söyleyen Akbaba, “Yasaklayıcı olmak ya da tamamen engel olmak çözüm değildir. Bunun daha iyi örneklerini üretmek ve alternatif olmak gerekir. Açık toplum olmadığımız sürece TV’lerden kötü olan durumlar daha hızlı kabul görecektir. Şu bir gerçek, şu haliyle TV’lerden kültür ve medeniyet anlamında gelişim sağlanamaz” diye konuştu. “TV’ler alt kültür grubunun eğlencesi olarak evlerde yerini almaya devam ediyor” diyen Akbaba, “Sorun şurada, tartışma programlarının öfkeli ve bağımlı müdavimlerinin açtığı yaralar daha kalıcı oluyor. Bilginin ve kitabın hayattan çıktığı toplumlarda TV’ler geçerliliğini koruyor. Özendirmekten daha tehlikelisi önerme yapılmakta ve yöntem gösterilmektedir. Maalesef bir kişi, cinayet işleyecekse ya da intihar eğilimindeyse bunu nasıl yapacağını öğreniyor. Dikkat ederseniz dönem dönem bazı yöntemler daha da çoğalıyor” değerlendirmesinde bulundu.
“ÇOCUKLAR TV’LERDEN UZAK TUTULMALI”
Çocukların 5 yaşına kadar TV’lerden uzak tutulması gerektiğini savunan Akbaba, sözlerine şöyle devam etti: “Şunu net olarak söylemeliyim ki, yıllardır seminerlerimde ve konferanslarımda da söylüyorum; 5 yaşına kadar çocuğu özellikle TV’den uzak tutmalı. 5 ve 6 yaşlarında 30 dakika ile başlayıp en fazla 2 saat izletilmeli. 7 yaşından sonra da aile düzeninde iletişimi ve ilişkiyi olumsuz etkilemeyecek şekilde planlanmalı. Büyüklerin TV izleme bilinci sağlıklı değil ki çocuklarınki de sağlıklı olsun. Üzülerek söylemeliyim ki siz ne iseniz çocuk da o yönde eğilim gösteriyor. Anne ve baba çocuğun hayatından çıktıkça başka başka annelik ve babalık hatta öğretmenlik yapan araçlar hayatımıza giriyor. Bu konuda örnek öğretmenlere iş düşüyor. Çocuğun kalbine hayatına dokunan öğretmenler bu konuda rol model olmalı”
“DOĞRU YAKLAŞIMLAR VE POLİTİKALAR ÜRETMELİYİZ”
“Tüm bunların genelinde kültür ve sanat konusunda yaşam fonksiyonlarımız bitkisel yaşama geçmek üzere” diyen Akbaba, “İyi insan olma zorunluluğumuz var. Dünyanın ve özellikle ülkemizin en birinci sorunu iyi insan olma sorunudur. En üstten en alta hepimizin sorumluluğu var. Akıl ve kalp hayattan çıkarsa ahlak da karakter de sizinle barınamaz. Türkiye’mizin öncelikle sorunu iyi insan olma sorunu ve bunun için de kültür ve sanat noktasında gerçekten doğru yaklaşımlar ve politikalar üretmeliyiz. Herkes iyi yaşama peşine koşarak düşmüş ama koşarken insanlığı ve iyi olmayı yere düşürmüşler. Yeniden o toprağa düşen insanlık ve iyi olmak kavramlarını düştüğü yerden kaldırıp kültür ve medeniyet gelişimimizi sürdürmeliyiz. Delirme ve cinnet seyrimizi durdurmak hatta rehabilite etmek için buna mecburuz” değerlendirmesinde bulundu.