Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi ve Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi tarafından ‘Filistin’de Hayat: Umudun İzinde Yürümek’ isimli panel düzenlendi.
TOGÜ İslami İlimler Fakültesi tarafından 15 Temmuz Kongre ve Kültür Merkezi Milli İrade Salonu'nda düzenlenen panelin açış konuşmasını Dekan Prof. Dr. Ahmet İnanır yaptı.
Çok sayıda katılımın gerçekleştiği panelde Filistinliler’in çektiği acılara dikkat çekildi. Program kapsamında Dr. Öğr. Üyesi Melih Taştan, Ahmed Zıdan ve Semih Shehade konuşma yaptı.
“FİLİSTİN, BİZİM TARİHİMİZDE HUSUSİ YERİ OLAN BİR COĞRAFYADIR”
Filistin’de yaşanan drama dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Melih Taştan, Filistinliler’in çok büyük acılar yaşadığının altını çizerek, “Filistin, bizim tarihimizde hususi yeri olan bir coğrafyadır. Filistin’in kadim tarihinden, bizim tarihimizdeki yerinden ve bizim için değer oluşturan yönlerinden kısaca bahsetmek istiyorum; Filistin adını M.Ö. XII. Yüzyılda Avrupa’dan kavimler göçü sırasında deniz yolu ile buraya gelen Filistlerden almıştır. M.Ö. 5000’lerden sonra Arap yarımadasından bu topraklara ilk defa göç edip gelenler Arapların atası kabul edilen Amelikalılardır. Hz. Musa (A.S.) Mısır’dan Yahudilerle birlikte Sina çölüne gelmiş, daha sonra M.Ö. XI. Yüzyılın sonlarında Yahudiler Filistin’de hakimiyet kurmuşlardır. Daha sonra, Hz. Davud (A.S.) Kudüs’ü fethetmiş, yerine yönetime gelen Hz. Süleyman (A.S.) devletinin sınırlarını şimdiki Ürdün, Lübnan ve Suriye’yi içine alacak şekilde genişletmiştir. M.Ö. 63 tarihinde Roma İmparatorluğu tarafından Filistin toprakları işgal edilmiştir.” ifadelerini kullandı.
Filistin tarihi hakkında önemli noktalara değinerek detaylar paylaşan Dr. Öğr. Üyesi Taştan konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Hz. Ebubekir’in hilafetinin son zamanlarında Doğu Roma ile 634 yılında yapılan Ecnadeyn Savaşıyla Filistin’in kapıları Müslümanlara açılmıştır. Hz. Ömer (R.A.) zamanında Kudüs’ün Doğu Roma İmparatorluğundan teslim alınmasıyla birlikte Filistin tam anlamıyla Müslümanların yönetimine girmiştir. Müslümanların bu hakimiyeti Emeviler ve Abbasiler zamanında da devam etmiştir.
Abbasiler zamanında Malazgirt Meydan Muharebesiyle aynı tarihte yani 1071 yılında Selçuklu emiri Atsız Kudüs’ü Fatımilerden kurtararak Abbasi halifesi ile Sultan Alparslan adına Kudüs’te hutbe okutmuştur. Sultan Melikşah’ın kardeşi Tutuş 1079’da Suriye-Filistin Selçuklu Devletini kurmuştur. 1099 yılında Filistin haçlıların eline geçmiştir. Haçlılar Filistin’deki Müslümanları kılıçtan geçirmiş, Kudüs’e de büyük zarar vermişlerdir.
1187’de Selahaddin Eyyubi Kudüs’ü tekrar fethetmiş ve Filistin’i zulümden kurtarmıştır.
1291’de bir Türk devleti olan Memlüklüler yine Türk olan Harezmşah ordusunun desteğiyle tekrardan Filistin ve Kudüs’ü haçlılardan kurtarmışlardır.
1516 yılında Osmanlı Hakanı Yavuz Sultan Selim Mısır seferi sırasında Filistin’i Osmanlı İmparatorluğu yönetimine dahil etmiştir. 1516’dan 1917’ye kadar 401 sene Filistin Osmanlı İmparatorluğu hakimiyetinde önceki Türk ve Arap hakimiyetlerinde olduğu gibi sorunsuz, huzurlu ve adaletli bir yönetim altında var olmuştur.
Osmanlının gücünün zayıflamasıyla birlikte Yahudiler, 1861 tarihiyle birlikte Batının desteğini alarak Filistin’i ele geçirme amacıyla çalışmalar yapmaya başlamışlardır. 1882 yılında Doğu Avrupa’dan kaçan 3 bin kadar Yahudi Filistin’e gelmiştir. 1888 yılında Sultan Abdülhamid Yahudilerin Filistin’i ele geçirme gayretlerini sezmiş, bu tarih itibariyle Yahudilerin Filistin’e yerleşmelerini yasaklamıştır. Osmanlı istihbaratının Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde bu konuyla ilgili topladıkları bilgiler Sultan Abdülhamid’e birçok kez arz olunmuştur. Osmanlı Devleti’nin karşı koymaya çalışmasına rağmen dönemin karışık ortamından faydalanan Yahudiler 1904 yılından 1914 yılına kadar Filistin’e 5 bin kişiye yakın yeni bir göç dalgasını gerçekleştirmişlerdir.”
‘GAZZE’DE HALK SOYKIRIMA MARUZ BIRAKILDI’
Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı sonrasında güç kaybetmesiyle çok sayıda bölgede yürüttüğü askeri harekatları fırsat bilen siyonizm taraftarlarının Filistin’i işgal ettiğine değinen Taştan şu ifadeleri kullandı:
“Siyonizmin Filistin’i işgalinin en büyük destekçisi İngiltere, İngiltere’nin zayıflamasıyla birlikte Amerika olmuştur. Günümüzde de ABD ve İngiltere Siyonist işgale desteğini tam olarak sürdürmektedir.
1948’de Siyonist işgal yönetiminin sözde bağımsızlık ilanıyla birlikte Filistin Müslümanlar ve hatta yerleşik azınlık Hristiyan halk için bile yaşanmaz bir hale gelmiştir. On binlerce Filistinli şehit edilmiş, on binlercesi başka ülkelere sürgün edilmiş, on binlercesi de kendi topraklarında mülteci kamplarında yaşamaya mahkûm edilmiştir. Binlerce yıla sahip, köklü, kadim bir medeniyeti olan Filistin halkı son bir asırdır katliam, sürgün ve yok sayılmakla mücadele etmektedir. 7 Ekim 2023 tarihinde başlayan büyük ölçekli katliamla birlikte 30 binden fazla Filistinli şehit edilmiş, açık hapishane haline getirilmiş Gazze’de halk soykırıma maruz bırakılmıştır.”
“FİLİSTİN DAVASI TÜM MÜSLÜMANLARIN VE İNSANLIĞIN ORTAK DAVASIDIR”
Filistin davasının bizim de sorumluluğumuz olduğuna dikkati çeken Taştan, “Filistin davası tüm Müslümanların ve insanlığın ortak davasıdır. Müslüman Arapların idaresinin ardından Selçuklu Türklerinden başlayıp Osmanlı Türkleriyle sonlanan yaklaşık 800 yıllık Türk idaresinde olan Filistin ve Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüs bugün esaret altında ve mahzundur. Doğu Türkistan, Keşmir, Arakan, Orta Afrika, Suriye, Afganistan ve tüm mazlum İslam coğrafyaları bizim için ne ifade ediyorsa, Filistin de bizim için aynı duyguyu ifade etmektedir. Filistin’de katliam yaparak Filistin halkını şehit edenlerle sözde Arz-ı Mev’ud (Vadedilmiş Topraklar) hedefiyle Güneydoğumuzda, Doğu Anadolu’muzda, Irak ve Suriye’de askerlerimizi, güvenlik korucularımızı, özel harekât polislerimizi şehit eden mihrak aynıdır. Sözde Arz-ı Mev’ud haritasında Türkiye’nin doğu vilayetleri de yer almakta hatta bu sözde hedef Kayseri’ye kadar dayanmaktadır.” dedi.
“ONLARA HER ALANDA DESTEK OLMAK DA BİZİM VAZİFEMİZDİR”
Taştan konuşmasını şöyle sonlandırdı:
“Sayısız eser ve şehitlerle Müslüman Türk mührünün izlerini taşıyan Filistin ve ilk kıblemiz olan kutsal Kudüs bizim davamız ve şerefimizdir. Filistin halkı bu sözde hadsiz emellere karşı şu an bizim için siper olmaktadırlar. Onlara her alanda destek olmak da bizim vazifemizdir. Bugün dünyanın birçok yerinde gayr-ı müslim insanlar Filistin halkının mücadelesinde onlara destek vermektedirler. Aynı dini, aynı tarihi paylaştığımız, yüzlerce yıl yönettiğimiz, şehitlerimizin ve hatıralarımızın içinde bulunduğu Filistin ve Filistin halkının yanında olmak dinî, millî ve tarihî sorumluluğumuzdur.”
Programın ardından ödül töreni yapıldı ve katılımcılara teşekkür edilerek Filistin halkı için düzenlenen panel sonlandırıldı.
NOT: Dr. Öğr. Üyesi Melih Taştan’ın ilgili konuşmasının hazırlanmasında, Doç. Dr. Hasan Karaköse’nin ‘Filistin ve Kudüs Meselesine Genel Bir Bakış’ isimli makalesinden istifade edilmiştir.