Gökhan Erek / Özel Haber

Birinci Dünya Savaşı sırasında 1915 - 1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası’nda Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında deniz ve kara muharebeleri olarak yapılan, Türk Askeri Tarihimize Çanakkale Zaferi olarak geçen, Çanakkale Savaşı’nın 109. yılını girdik. 

Deniz muharebesi olarak başlayan ardından da kara muharebesi olarak Seddülbahir, Arıburnu, Suvla Koyu, Kurmay Albay Mustafa Kemal’in Birinci Anafartalar Muharebesi olarak bilinen İngilizlere karşı yapılan taarruz ve Kocatepe ile Conkbayırı’nda gerçekleşen taarruz ve İkinci Anafartalar Muharebesi ile İtilaf Devletleri, Osmanlı Devleti karşısında başarı gösterememiş, yaşanan gelişmelerin ardından İngiliz, Fransız ve Anzak Kuvvetleri Gelibolu Yarımadası’nı terketmişlerdi. 

Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Barış Borlat, Çanakkale Zaferi’nin şanlı tarihimizdeki yeri, önemi, Çanakkale Savaşı ile ilgili doğru bilinen yanlışlar, Osmanlı Devleti’nin, İtilaf Devletleri’ne karşı uyguladığı strateji ve Çanakkale Ruhu’nun yaşatılması için yapılması gerekenleri Diriliş Postası’na değerlendirdi. 

Devlet Bahçeli'den Erdoğan mesajı! Bir daha seçilmelidir Devlet Bahçeli'den Erdoğan mesajı! Bir daha seçilmelidir

“DEVLETİN VE MİLLETİN KENDİNE OLAN GÜVENİNİ TEKRAR HİSSETTİRDİ”

Çanakkale Zaferi’nin, Osmanlı Devleti’nin son döneminde uzun yıllar boyunca kaybetmiş olduğu savaşlardan sonra gelen ve aslında toplumsal kesimin, devletin kendine olan güveni tekrar hissetmesini sağlayan önemli zaferlerden bir tanesi olduğunu belirten Doç. Dr. Barış Borlat, “Nitekim Osmanlı Devleti, Balkan Savaşı’nda almış olduğu ağır mağlubiyetin etkisi ile birlikte askeri erkan içerisinde oluşan ruh hali, dönemin hatıra ve günlüklerine şöyle yansıyordu; birçok subay anılarında ‘Balkan Savaşı utancını yaşamaktansa, ölmeyi yeğleriz.’ diyorlardı. İşte aslında Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı içerisinde Çanakkale Cephesi’nde almış olduğu zafer ile birlikte Balkan Savaşı utancının silinmesinin, önemli bir motivasyon kaynağı olduğunu söyleyebiliriz.” şeklinde konuştu. 

KENDİNDEN SONRAKİ ASKERİ VE SİYASİ SÜRECİ DESTEKLEDİ

Doç. Dr. Borlat, kazanılan zaferin, kendisinden sonraki sürecin de askeri ve siyasi anlamda desteklenmesine büyük katkı sağladığını vurgulayıp, sözlerini şu şekilde sürdürdü, “Kurtuluş Savaşı esnasında, özellikle en kritik anlarda, en zor dönemlerde Çanakkale Zaferi’ne bir atıf yapıldığını görüyoruz. Örneğin; Yunan Ordusu, Polatlı’ya kadar yaklaşmış, top sesleri Ankara’dan duyulmaya başlamış, bu şartlar altında Başkent’in taşınması meselesi konuşulurken; Çanakkale’ye atıf yapıldığını görüyoruz. Ya da neredeyse en kritik anların tamamında sürekli olarak Çanakkale Zaferi’nin kazandırmış olduğu motivasyon kaynağının önemli bir yere sahip olduğunu söyleyebiliriz.”

ETKİSİNİ BİRÇOK YERDE GÖSTERDİ

Doç.Dr. Borlat, Çanakkale Zaferi’nin, Türk Askeri Tarihi’nde Osmanlı Devleti’nin son döneminde kazanılmış olmasının, sonrasında sağlamış olduğu siyasi ve askeri etkiyi, birçok yerde göstermiş olduğunu da sözlerine ekledi. 

BOĞAZLAR BÖLGESİ’NİN ELDEN ÇIKMASININ OLASI SONUÇLARI

Birinci Dünya Savaşı başladığında Osmanlı Devleti’nin, savaş dışında bırakılması, Boğazlar Bölgesi’nin ele geçirilmesi amacıyla İtilaf Devletleri, başta İngiltere olmak üzere Boğazlar Bölgesi’ndeki hakimiyeti sağlamak için Çanakkale Boğazı’na doğru yöneldiklerini hatırlatan Doç. Dr. Borlat, “Bu nedenle eğer 18 Mart ve öncesinde başlayan saldırılar düşünüldüğünde Çanakkale Boğazı geçilmiş olsaydı; kuvvetle muhtemel ki İngilizler İstanbul’a ulaşacaklar, Boğazlar Bölgesi’ne hakim olacaklar ve Osmanlı Devleti’ni savaşın dışında bırakacaklardı. Bu tablo içerisinde Birinci Dünya Savaşı, belki de İngiltere’nin en başında hedeflemiş olduğu gibi kısa sürede bitmesini sağlayabilecek bir etkene dönüşebilirdi ya da Boğazlar Bölgesi’nin elden çıkması Osmanlı Devleti’nin, stratejik bir noktayı kaybetmesini de beraberinde getirebilirdi.” dedi. 

ÇANAKKALE GEÇİLSEYDİ EĞER…

Doç. Dr. Borlat, 1915 yılında Çanakkale Boğazı’nın olası geçilmesi durumunda gerek Mondros Mütarekesi, gerekse de  Lozan Konferansı esnasında Boğazlar Bölgesi’ni herhangi bir şekilde siyasal bir konu  haline getirme şansımız olmayacağını dile getirip, şunları kaydetti, “Çünkü dönemin içerisindeki şartlara bakıldığında özellikle ‘Misak-ı Milli’ kavramının esasında Mondros Ateşkesi’nin yapıldığında işgal edilemeyen toprakların, milli toprak olarak kabul edildiğini görmüş olacaktık.”

OSMANLI DEVLETİ VE TÜRKİYE’YE KATKILARI

Çanakkale Zaferi’nin, Türkiye Cumhuriyeti’ne, Boğazlar Bölgesi hakimiyetini sağlamayı beraberinde getirdiği gibi aynı zamanda Osmanlı Devleti için de çok önemli, kritik bir bölgeye hakim olmayı sağlamış olduğunu söyleyen Doç. Dr. Borlat, “Bu durum Osmanlı Devleti gibi birçok cephede savaşan bir devletin, daha savaşın başında kazanmış olduğu motivasyonu sağlaması açısından da önemli bir yere sahip olduğunu ekleyebiliriz.” ifadelerini kullandı.  

“57. ALAY’IN TAMAMI ŞEHİT OLMADI”

Çanakkale Savaşı ile ilgili doğru bilinen yanlışlar noktasında söylenebilecek çok fazla konu başlığı olduğunu dile getiren Doç. Dr. Borlat, sözlerine şu satırları ekledi, “Son iki üç günden beri sosyal medyada görmeye başlamış olduğumuz şeylerden bir tanesi de her 18 Mart geldiğinde 57. Alay’ın hepsinin şehit olduğu bilgisine yer verilmesi meselesidir.  Kesinlikle 57. Alay Çanakkale Cephesi'nde  tamamını şehit vermemiş,  Çanakkale Cephesi'nden sonra da görevlerine devam etmiş olduğunu söyleyebiliriz.” 

OSMANLI DEVLETİ’NİN BESLENME KONUSUNDAKİ EN İYİ CEPHESİ

Doç. Dr. Borlat, Çanakkale Cephesi denildiğinde akla, askerlerin aç kaldığı, yemekler konusunda problemler yaşandığını, dile getiren bir retorik olduğunu hatırlatıp, “Oysa Çanakkale Cephesi’nin, Birinci Dünya Savaşı içerisinde Osmanlı Devleti’nin beslenme konusundaki en iyi cephesi olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim Çanakkale, coğrafi anlamda Osmanlı Devleti’nin en verimli toprakları olan Marmara, Ege, Trakya’ya komşu, Başkent İstanbul’a gemi ile sadece 12 saatlik bir mesafede bulunan konuma sahiptir. Bu nedenle iddia edildiği gibi o meşhur yemek menüsünde söylenen menü, Çanakkale Cephesi’ne ait değildir.” diye konuştu. 

ÜSTÜ BAŞI YIRTIK İKİ ASKER

Çanakkale Cephesi ile ilgili yanlış bilinenler arasında meşhur bir fotoğraf olduğunu anımsatan Doç. Dr. Borlat, sözlerine şu satırları ekledi, “İki tane asker, üstü başı yırtık, bunların Çanakkale Cephesi'ndeki Havacılar olduğu söylenmektedir.  Oysa bunların da Çanakkale Cephesi ile herhangi bir ilgisi yoktur.”

İNGİLİZLERİN NORFOLK ALAYI

Doç. Dr. Borlat, Çanakkale Cephesi ile ilgili kayıp bir birlik ile ilgili anlatının söz konusu olduğunu dile getirip, “Bir bulutun gelip İngilizlerin, meşhur Norfolk Alayı’nı alıp götürdüğü anlatısı söz konusudur.  Bunun da gerçeklik ile hiçbir ilgisi yoktur.” dedi.

“KESİNLİKLE ÇOCUK ASKER YOKTUR!”

Çanakkale Cephesi’nde kesinlikle çocuk asker olmadığını belirten Doç. Dr. Borlat,  sözlerini şu şekilde sürdürdü, “Osmanlı Devleti, bir devlet geleneğine sahiptir. Asker alma kanunu vardır ve bununla ilgili planlama, yaş unsuru başta olmak üzere; kanunlar işlemiştir. Onun için kesinlikle Çanakkale cephesinde çocuk asker yoktur.”

“İNGİLİZLER ÇANAKKALE’Yİ HIZLA GEÇİP İSTANBUL’A ULAŞACAKLARINI DÜŞÜNÜYORLARDI”

İtilaf Devletleri’nin, aslında planlamalarını yaparken, kendilerinin önündeki daha doğrusu onlar adına düşman algısı yarattıkları Osmanlı Devleti’ni, Balkan Savaşı örneğinden okumaya çalıştıklarını anımsatan Doç. Dr. Borlat, “Çünkü Balkan Savaşı'nda kendi hakimiyetinde bulunan küçük devletçiklere, hızla mağlup olmuş, savaşı devam ettirememiş, hatta deyim yerindeyse 'bozguna uğramış olan bir devlet' vardı karşılarında. Bunun için de İngilizler, Çanakkale’yi, hızla geçebileceklerini ve İstanbul'a ulaşabileceklerini düşünüyorlardı.” şeklinde konuştu. 

“OSMANLI DEVLETİ SÜRECİ CİDDİ TAKİP ETTİ”

Doç. Dr. Borlat, İngilizlerin, düşüncelerinin aksine Osmanlı Devleti adına durumun hiç de öyle olmadığını belirterek, “Çünkü Boğazlar Bölgesi gibi başkenti Osmanlı Devleti'nin en önemli karar alma merkezini ilgilendiren bir su yolunun açılması düşünülemezdi. Bunun için de her iki tarafın da aslında süreci okumasına bakıldığında İngiltere, belki biraz daha düşmanı ciddiye almayan bir tavır içerisinde olmasına rağmen Osmanlı Devleti’nin daha Çanakkale Cephesi açılmadan 3 Kasım 1914 Bombardımanı’ndan başlamak üzere süreci; en üst azami oranda özenle ve dikkatle takip etmiş olduğunu söyleyebiliriz.  Bunun için belki de soruyu tersten okursak, ‘İtilaf Devletleri’nin hatası neydi?’ sorusunun yanı sıra; Osmanlı Devleti'nin, buradaki süreci yakından, ciddi takip etmesinin de etkili olduğunu söyleyebiliriz.” dedi. 

ÇANAKKALE RUHUNU YAŞATACAK 4 AYAK

Çanakkale Ruhu’nu yaşatmak için yapılması gerekenlerle ilgili değerlendirmelerde bulunan Doç. Dr. Borlat, “Bugün bir Çanakkale  Zaferi’nden söz ediyorsak; günümüze nasıl gelmiştir, nasıl ulaşmıştır? buna bakmamız lazım. Tabii ki tarihsel birçok süreç, aşama vardır. Bunun aslında temel ayakları şunlardır; Çanakkale Bölgesi’ne yapılan ziyaretler, Çanakkale Zaferi Törenleri, Çanakkale Bölgesi'ndeki Anıtlarımız, Çanakkale üzerine yazılan eserler. Bu dört ayakla Çanakkale Ruhu,  Çanakkale Zafer Algısı günümüze kadar ulaşmıştır.  Bu bağlamda saydığımız dört başlığı zenginleştirmemiz, Çanakkale Ruhu’muzu daha da güçlendirecek ve gelecek yüzyıllara aktaracağını da söyleyebiliriz.” şeklinde konuştu.

ZİYARETLER NE ZAMAN BAŞLADI?

Çanakkale Bölgesi’ne yapılan ziyaretlerin,  daha savaşın devam ettiği 1915 yılının içerisinde yapıldığını aktaran Doç. Dr. Borlat, şunları kaydetti, “Bunun için biz de benzer şekilde şu anda Çanakkale Bölgesi’ne birçok ziyaretin yapıldığını veya yapılmakta olduğunu görmekteyiz.  Bu ziyaretlerin devamlılığının sağlanması gerekiyor.”

“SAVAŞI YAPANLAR BİZZAT TÖRENLERİ İCRA ETTİLER”

18 Mart Törenleri’nin, her sene kutlanmakta olduğunu anımsatan Doç. Dr. Borlat, “Ama daha önemli yanı şudur aslında; 18 Mart Törenleri, ilk defa ne zaman kutlanıyor? 18 Mart 1916 yılında. Çanakkale Savaşı'nın bitmesinden sadece üç ay sonra Çanakkale Zaferi Törenleri’nin başlamış olduğunu görüyoruz. Aslında yapılan şu anlama geliyor; savaşı yapanlar; bizzat kendileri, törenlerini icra etmeye başlamışlardır.  Böylece 1916 yılından, günümüze kadar Çanakkale Törenleri’nin devam etmiş olduğunu da söyleyebiliriz.” dedi.

TÜM TÜRKİYE’YE YAYILMALIDIR

Tören icrasının devam etmesi gerektiğini vurgulayan Doç. Dr. Borlat, sözlerini şu şekilde sonlandırdı, “Ama burada belki bir ufak açıklamaya ihtiyaç  görünüyor. O da şu; bugün törenler malum olduğu üzere ulusal basında geniş bir yer uyandırsa bile; törenlerin icra edildiği yer Çanakkale ve Çanakkale vilayetinde  gerçekleşiyor. Oysa Cumhuriyet Dönemi'nde Çanakkale Törenleri, Tüm türkiye'ye yayılmış bir durum arz ediyordu. Kayseri, Konya, Adana, Antalya ve Türkiye'nin birçok vilayetinde 1920'li, 30'lu yıllarda Çanakkale Törenleri 18 Mart gününde icra ediliyor ve gerçekleştiriliyordu. Yapılanın anlamı ise bugün söylediğimiz Çanakkale Ruhu, 'Cumhuriyet’in Önsözü Olma' halini kastettiğimiz şey aslında bütün ulusu birleştiren, bir araya getiren, bir arada yaşama isteğini bütünleştiren bir algı olduğunu söyleyebiliriz. Bunu yapmanın yolu da aynı Cumhuriyet’in ilk döneminde olduğu gibi tüm Türkiye'ye yayılmış, ülkenin tamamında Çanakkale Zaferi, Çanakkale Töreni’ni anan, hatırlayan bir durum olarak da yapılmasında büyük fayda var.”

Muhabir: GÖKHAN EREK