DEM Parti heyeti, dün İmralı Adası’na gerçekleştirdiği ziyaretin ardından, terör örgütü PKK’nın elebaşı Abdullah Öcalan’ın mesajlarını kamuoyuyla paylaştı.

Yapılan açıklamada, Öcalan’ın Türk-Kürt kardeşliğini güçlendirme çağrısı yaptığı ve Türkiye’deki tüm siyasi çevrelerin sürece katkı sunması gerektiğini belirttiği vurgulandı.

"Devir Türkiye ve Bölge İçin Barış, Demokrasi ve Kardeşlik Devridir"

Öcalan, açıklamasında, “Türk-Kürt kardeşliğini yeniden güçlendirmek tarihi bir sorumluluk olduğu kadar tüm halklar için de kader belirleyici bir önem ve aciliyet kazanmıştır. Sürecin başarısı için Türkiye'deki tüm siyasi çevrelerin dar ve dönemsel hesaplara takılmadan inisiyatif alması, yapıcı davranması ve pozitif katkı sunması elzemdir. Bu katkıların en önemli zeminlerinden biri de şüphesiz TBMM olacaktır. Gazze ve Suriye'de yaşanan hadiseler göstermiştir ki dışarıdan müdahalelerle kangrenleştirilmeye çalışılan bu sorunun çözümü artık ertelenemez bir hal almıştır. Bunun ciddiyetiyle doğru orantılı bir çalışmayı başarıya ulaştırmak için muhalefetin de katkı ve önerileri değerlidir.

Sayın Bahçeli'nin ve Sayın Erdoğan'ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim. Heyet bu yaklaşımımı gerek devletle gerekse siyasi çevrelerle paylaşacaktır. Bunlar ışığında gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım. Bütün bu çabalarımız, ülkeyi hak ettiği düzeye taşıyacak ve aynı zamanda demokratik bir dönüşüm için de çok kıymetli bir kılavuz olacaktır. Devir Türkiye ve bölge için barış, demokrasi ve kardeşlik devridir." ifadelerini kullandı. 

Siyasi Partilerden Çeşitli Yorumlar

Ziyaret ve Öcalan’ın mesajlarına yönelik ilk yorumlar, farklı siyasi figürlerden geldi.

Mehmet Uçum: Türkiye Yüzyılı; Türk ve Kürt Yüzyılıdır

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, Kürtlerin Türk milletinin asli unsuru olduğunu ve Kürtçenin, Türkiye’deki çeşitli özgürlüklerin teminatı olduğunu belirtti. Uçum, “Türk Milleti, etnik temelli bir ayrımcılığa dayanmaz, bu millet, hukuki bir bağla, yani Cumhuriyetle bir araya gelmiştir” dedi.

Uçum'un açıklaması şu şekilde:

"Kürtlerin, Türk Milletinin asli kurucu unsuru ve ayrılmaz parçası olması asla etnik kimliklerinin reddi ve inkârı olarak değerlendirilemez. Bunun önemli delillerinden birisi Kürtçenin; siyasette, sosyal ve kültürel hayatta, eğitimde ve öğretimde sahip olduğu özgürlüktür. TBMM’de ‘bilinmeyen dil’ ifadesini fiilen etkisizleştiren Kürtçe selamlama, İletişim Başkanının Kürtçe mesajı ve Başkanlığın Kürtçe kitap yayını gibi son gelişmeler Kürtçe konusunda Devlet İnisiyatifine bağlı atılan somut adımlardır.

Bir dönem etnik temelli sorunların yaşanmış olması çözüm için siyasi mühendislik ürünü olan iki ayrı ulus tezini savunmayı gerektirmez. İki ulus tezine meyletmek emperyalist stratejilere alan açar. Yapay etnik sorunlar üreten, yaşanmış sorunları da istismar eden emperyalist güçler Türkiye’nin bölünmesi için geliştirdikleri ‘dış Kürt sorunu’nu Türkler ve Kürtler iki ayrı ulustur, projesi üzerine bina etti. Bu proje bağlamında ileri sürülen “iki uluslu tek milli/üniter devlet olmalı” görüşü tuzaktır ve gerçeğe aykırıdır. Kendi içinde çelişkilidir. Böyle bir devletin kurulması ve sürdürülmesi mümkün değildir.

Türk Milletini Türkler ve Kürtler diye bölmeye yönelen tehdit Türkiye halkını parçalamayı ve ulusu yok etmeyi amaçlıyor. Yani Ulusumuza yönelik tehdit etnik manada sadece Türkleri hedeflemiyor. Bu tehdit Türkler, Kürtler, Araplar, Zazalar, Lazlar, Çerkezler, Boşnaklar, Gürcüler dâhil tüm unsurlarıyla Milletin ve Türkiye’nin dağıtılmasına yöneliktir. Türkiye halkının hiç bir unsuru parçalanma tehdidine karşı Türk Milletini ve Vatanını korumaktan geri durmaz.

Öte yandan Türkiye; coğrafi yapı, nüfus dağılımı, toplumsal içiçelik, inanç birliği, tarihsel ve kültürel ortaklıklar gibi ana özelliklerin bileşkesi olan nesnel gerçeklik sebebiyle bölgesel yönetimli veya federatif seçeneklere de kapalıdır.

Hakikat şudur: Kürtler kurtuluş ve kuruluşla ortaya çıkan Milletin asli unsurudur. Yani Kürtler, Türk Milletinin ayrılmaz bir parçası ve bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve daimi sahibidir. Geleceği, sadece bu nesnel duruma uygun tek seçenek olan tek ulus tek üniter devlet realitesi, güvence altına alır.

DEVLET İNİSİYATİFİNİN BAŞLICA YAKLAŞIMLARI
Türkiye Halkı çeşitliliğimizin, Türk Milleti birliğimizin güvencesidir.

Türk Milleti ‘etnik ulusçuluğa’ dayanmaz, hukuki bağ olarak tanımlanan Türk vatandaşlığına yani ‘yurttaş ulusçuluğuna’ dayanır.

Türk vatandaşlığı etnik değil Cumhuriyetle kazanılmış; içeriği Cumhuriyet vatandaşlığı olan ve Devletle kurulan hukuki bağdır.

Sonraki vatandaşlıklar da Milli Devletin ve ulusal bilincin temel unsurlarının kabul edilmesi esasına dayandığı için aynı kapsamdadır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Türkiye halkının tüm unsurlarının olduğu gibi Kürtlerin de Milli Devletidir.

Türkiye Yüzyılı; Türk ve Kürt yüzyılıdır.

Kürtlerin Türkiye Cumhuriyeti Devletini sahiplenmeleri hem hakları hem yükümlülükleridir. Beklenen Kürtlerin Devletleriyle daha fazla bütünleşmesidir.

Tek Devlet ve Tek Millet Türkiye’nin tek gerçeğidir. Bu gerçeğin kabulünden ve sahiplenilmesinden sonra ve ancak bu şartla Millet tüm ayrılmaz unsurlarıyla birlikte geleceğiyle ilgili karar verme gücüne kavuşur.

Bugünümüzün temel konusu Türkiye halkının tüm unsurlarıyla ve birlik olarak Türk Milletini ve Üniter Türkiye Cumhuriyetini sahiplenmesi, geliştirmesi ve güçlendirmesidir. Türkiye’nin sağlayacağı bu iç birlik ve güçlendireceği iç ve dış cephe Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi bölgede Türklerin, Arapların ve Kürtlerin bu yüzyıldaki bütünleşmesini başlatabilir ve Türkiye’yi her manada bölgenin belirleyici gücü haline getirebilir. Öngörülen ise bu tarihi imkanın realize olacağıdır."

İYİ Parti’den Tepki ve Çözüm Süreci Önerisi

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, DEM Parti'nin açıklamasına yönelik yaptığı yorumda, bu tür gelişmelerin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ne gibi katkılar sağlayacağına dair herhangi bir netlik bulunmadığını ifade etti. “Herkes sır katipliğinde konuşuyor” diyen Dervişoğlu, Abdullah Öcalan’dan ne beklendiğini bilmediklerini belirtti ve çözüm sürecinin halkla, özellikle Doğu ve Güneydoğu’daki bölge insanıyla yürütülmesi gerektiğini vurguladı.

Dervişoğlu, “Bütün bu süreçlerde meşru bir temsilin olması, örgütler yerine halkın gerçek temsilcileriyle müzakere yapılması önemlidir” dedi.

Fatih Erbakan’dan Bölge Halkının Temsiline Vurgulama

Saadet Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan, DEM Parti’nin İmralı ziyareti sonrası yaptığı açıklamada, çözüm sürecine “evet” dediklerini belirtti. Ancak, çözümün yalnızca bölgedeki halkın talepleri doğrultusunda, halkın gerçek temsilcileriyle yapılması gerektiğini savundu.

Erbakan, “Herhangi bir çözüm olacaksa, bu çözümün adresi, örgütler değil, bölge halkının kendisi olmalıdır. Bölgedeki siyasi partiler, kanaat önderleri, aşiretler, sivil toplum kuruluşları ve diğer meşru temsilcilerle yapılacak görüşmelerle çözüm bulunmalıdır” dedi. Erbakan, Abdullah Öcalan’ın, silah bırakma çağrısını İmralı’dan yapabileceğini ancak çözüm sürecinin bölgedeki halkla yürütülmesi gerektiğini belirtti.

Suriye'deki Hristiyan din adamları, yeni yönetimin lideri Şara'yı ziyaret etti Suriye'deki Hristiyan din adamları, yeni yönetimin lideri Şara'yı ziyaret etti

Mevlüt Karakaya: Türkiye İçin 100 Yılın Bir Fırsatı Ortaya Çıktı

Kanal 7'de katıldığı programda açıklamalarda bulunan MHP Genel Başkan Yardımcısı Mevlüt Karakaya ise şunları söyledi:

"Sn. Genel Başkan'ımızın Meclis'in açılış günündeki DEM Partililerle olan teması ve arkasından yapılan grup toplantılarında yaptığı çağrılar bu süreci hızlandırdı. Kamuoyunda yoğun bir şekilde tartışılması mümkün oldu. Bu çağrının bir devlet politikası şeklinde devam etmesi bu süreci bugünkü aşamaya getirdi. Sabah açıklama yapıldı. Konu çok taze. Bu konu ile ilgili süreçte önemli bir rolü olan Sn. Genel Başkan'ımızın bir değerlendirmesi olacaktır. Bu çağrıya pozitif bir yaklaşım içerisinde olduklarını kendileri ifade ediyorlar. Sn Genel Başkan'ımızın değerlendirmesini beklememiz en doğrusu olacaktır.

Özellikle PKK terör örgütü ile ilgili 40 yıldır bir mücadele sürdürülüyor. Kırk yıllık süreç içerisinde hem manen hem madden Türkiye ciddi bir şekilde kayıplara uğradı. Bu süre içerisinde kaybettiğimiz canlar işin önemli bir diğer tarafı, bir tarafta canlarımızı kaybederken, şehit verirken öbur tarafta bu mücedele sebebiyle ekonomideki kayıpları yaptığımız harcamaları hiçbir zaman konuşmadık. Bugün Türkiye'nin ekonomik durumunu konuşup tartışırken, özellikle bu yaraları başımıza açanları ve bu konuda Türkiye'nin katlandığı maddi külfeti dikkate almamaları kaydadeğer bir durumdur. Türkiye'yi refaha, Türk insanını huzurlu bir yapıya kavuşturmamız için özellikle terörle olan bu mücadele alanını ortadan kaldıracak, terörü sıfırlayacak bir duruma getirmemiz gerekiyor. Bu anlamda terör içeride bitti. Terörün yok seviyesinde olduğunu kabul edelim. Son yıllarda özellikle güney sınırlarımızdaki ülkelerde 'Suriye' başta geliyor. Burada kendilerine bir alan buldular. Arkalarına aldıkları ülkelerin, devletlerin destekleriyle, gücüyle birlikte, Türkiye'nin bekası dışarıdan çok tehlikeli bir tehtit ve tehlike oluşturmaya başladılar. Türkiye burada kendi bekasını "Birleşmiş Milletler"in 51'inci maddesinden kaynaklanan meşru müdafa hakkını kullanarak mücadelesine devam etti.

Türkiye hakikaten çok önemli bir aşamaya geldi, belki 100 yılın bir fırsatı ortaya çıktı. Türkiye buraya harcadığı enerjiyi bundan sonra kendi gelişimine, insanının refahına harcayacak. Huzur içerisinde daha refah bir Türkiye'yi inşa etme fırsatını yakalamıştır."

Kaynak: Haber Merkezi