Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Birleşik Arap Emirlikleri'nde “Geleceğin Hükümetlerini Şekillendirmek” temasıyla gerçekleştirilen Zirve’de gerçekleştidiği konuşma şu şekilde: 

Dubai’de “Onur Konuğu” olarak bulunmaktan ayrıca büyük memnuniyet duyuyorum.

“Geleceğin Hükümetlerini Şekillendirmek” temasıyla gerçekleştirilen Zirve’nin, siz değerli misafirlerin de katkılarıyla, küresel barış ve adaletin tesisine pozitif etki yapacağına inanıyorum.

Zirve’nin temasıyla uyumlu şekilde, Türkiye olarak, Cumhuriyetimizin 100’üncü yıldönümüyle birlikte hayata geçirdiğimiz Türkiye Yüzyılı vizyonumuzla geleceğin Türkiye’sini inşa ediyoruz.

Doğru değerlerle yola çıkıldığında, büyük dönüşümlerin nasıl başarıldığını bugüne kadar gösterdik.

Özellikle son 21 yıllık iktidarlarımız döneminde, Türkiye’yi her alanda 3 kat, 5 kat, 10 kat büyüterek ileriye taşıdık.

20 yıl öncesinin Türkiye’sini hatırlayanlar ile bugünün Türkiye’sini görenler, ülkemizin kısa sürede nasıl büyük bir başarı hikayesi yazdığını, nasıl “sessiz bir devrim” gerçekleştirdiğini kabul ve takdir ediyor.

Bugün büyüyen ekonomisiyle, güçlü altyapısıyla, uluslararası alanda artan etkinliğiyle, diplomasi kulvarında elde ettiği başarılarıyla, savunma alanındaki atılımlarıyla kendinden söz ettiren bir Türkiye gerçeği vardır.

Böyle bir Türkiye’yi inşa etmekten gurur ve heyecan duyuyoruz.

Çevremizde yıllardır devam eden sıcak çatışmalara…

Terör ve istikrarsızlık dolayısıyla maruz kaldığımız göç baskısına…

Ülkemizi hedef alan envai çeşit terör eylemlerine rağmen…

İstikrar, güven ve kalkınma yolundan asla sapmadan bugünlere geldik.

Biliyorsunuz, geçen yıl 6 Şubat’ta tarihimizin en büyük doğal afetlerinden birini yaşadık.

Yoğun yerleşime sahip 11 ilimizi ve 14 milyon insanımızı doğrudan sarsan depremlerde 53 binden fazla canımızı toprağa verdik.

Depremin üzerinden daha bir sene bile geçmeden enkazları kaldırdık, vatandaşlarımızın acil barınma ihtiyaçlarını giderdik, inşası tamamlanan 31 binden fazla konutu depremzedelerimize teslim ettik.

Her ay 15-20 bin konut telsim ederek, yıl sonuna kadar 200 bin konutun teslimatını yapmayı hedefliyoruz.

Tam bir yıl önce asrın felaketini yaşamış bir millet olarak, dost ve kardeş ülkelerin de desteğiyle, hamdolsun, yaralarımızı süratle sarıyoruz.

Buradan bir kez daha milletimizle dayanışmasını esirgemeyen, başta Emirlikler olmak üzere tüm dostlarımıza yürekten teşekkür ediyorum.

Tüm bu adımları atarken, dünyanın farklı köşelerindeki milyonlarca ihtiyaç sahibine yardım elimizi uzatmayı da ihmal etmiyoruz.

Yaklaşık 3,5 milyonu Suriyeli olmak üzere, 4 milyonu aşkın sığınmacıya yıllardır ev sahipliği yapıyoruz.

Etrafı adeta ateş çemberiyle kuşatılmış olan ülkemizin bugünkü konumuna gelmesi, şüphesiz kolay olmadı.

Türkiye’nin son çeyrek asrına mührünü vurmuş bir hükümet olarak, hiçbir zaman “dikensiz bir gül bahçesinde” yürümedik.

Elde ettiğimiz her bir başarının, kazandığımız her bir zaferin, hayata geçirdiğimiz her reformun arka planında çok büyük bir emek, sabır, gayret, tecrübe ve dirayet vardır.

Türkiye’yi takip edenler, bu zorlu sürecin kilometre taşlarını çok iyi biliyor.

Önümüzdeki engeller ne kadar büyük olursa olsun; yılmadan, yorulmadan Türkiye’yi hedefleriyle buluşturma mücadelemizi azimle sürdürdük.

Bugün de sarsılmaz bir inanç ve kararlılıkla yürüyüşümüz devam ediyor.

Bugün burada çok samimi bir hissiyatımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Şahsen, 40 yılı aşkın bir süredir siyasetin içinde olan, halkına siyaset yoluyla hizmet etmeye çabalayan bir kardeşinizim.

İlk gençlik yıllarımızda sivil toplumda başladığımız mücadelemizi, daha sonra siyasetin çok farklı kademelerinde yer alarak ve görev üstlenerek ilerlettik.

1994 senesinde henüz 40 yaşında bir siyasetçiyken, Türkiye’nin en büyük şehri olan İstanbul’un, Büyükşehir Belediye Başkanlığına seçildik.

Yaklaşık 4,5 yıl sürdürdüğümüz bu vazifemiz sırasında, bugün bile takdirle konuşulan çok önemli hizmetlere, eserlere ve yatırımlara imza attık.

Okuduğumuz bir şiir nedeniyle hapse atılmamız sonucu, siyasi hayatımız bir süre kesintiye uğradı.

Ama buna rağmen İstanbul’daki başarımız, önümüzde yeni kapıların açılmasına, çok daha büyük bir başarı hikayesinin yazılmasına vesile oldu.

2001 senesinde, “artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” şiarıyla, bugün genel başkanlığını yürüttüğümüz AK Partimizi kurduk.

Partimizin kuruluşundan sadece 15 ay sonra girdiğimiz ilk seçimlerden açık ara birinci çıkarak, Türkiye’yi yönetme sorumluluğunu üstlendik.

Hapse girdiğimizde kimi gazeteler “muhtar bile olamaz” manşetleri atmıştı.

Ama biz milletimizin teveccühüyle önce Başbakan, sonra Cumhurbaşkanı sıfatıyla yaklaşık 21 yılı aşkın süredir milletimize hizmetkârlık ediyoruz.

Lübnan Başbakanı Mikati, ateşkese uyması için İsrail'e baskı yapılmasını istedi Lübnan Başbakanı Mikati, ateşkese uyması için İsrail'e baskı yapılmasını istedi

Bu döneme sadece ülkemize çağ atlatan eserleri, hizmetleri ve reformları sığdırmadık; aynı zamanda 17 seçim zaferini de sığdırdık.

Son olarak Mayıs ayında yüzde 90’ları bulan katılım oranıyla gerçekleşen ve oldukça çekişmeli geçen seçimlerde, tarihi bir başarıya daha imza attık.

Şimdi de 31 Mart mahalli idareler seçimlerine hazırlanıyoruz.

Allah’ın izniyle, bu seçimlerde 18’inci zaferimizi elde edeceğiz.

Çünkü biz, geçmişte olduğu gibi şimdi de “İNSAN İÇİN ANCAK EMEĞİNİN KARŞILIĞI VARDIR” inancıyla çalışmalarımızı çok yoğun ve sıkı bir şekilde sürdürüyoruz.

Burada bir noktayı da özellikle vurgulamam gerekiyor.

Tüm bu süreçler boyunca hükümet işlerinde daima, “İNSANI YAŞAT Kİ, DEVLET YAŞASIN” prensibini kendimize rehber edindik.

Biz insanı yaşatarak, insana dokunarak, insanı yücelterek, insanların kalbini kazanarak; devleti yaşattık, büyüttük, güçlendirdik.

İnsanımıza sahip çıktıkça, insanımız da devletine ve bize sahip çıktı.

Halkımızın gücü ve desteği olmasaydı, bunların hiçbirini başaramazdık.

Bugün de aynı çizgide yolumuza devam ediyoruz.

Bizim siyasette varlık gayemiz; geride hayırla, şükranla ve hayır duayla yad edilecek güzel bir miras bırakmaktır.

Türkiye Yüzyılı vizyonumuzu hayata geçirinceye kadar inşallah durmadan, dinlenmeden, zorluklar karşısında yılmadan koşturacağız.

Bölgemiz ve ötesinde adil ve kalıcı barışı hâkim kılmak, bu vizyonumuzun temel yapı taşlarından biridir.

Nasıl “dünya beşten büyükse”, “daha adil bir dünya da mümkündür”.

Dahası buna, gelecek nesiller başta olmak üzere tüm insanlığın ihtiyacı vardır.

Ancak dünyamız değişim, gerilim, krizler ve kimi yerlerde çatışmaların birbirlerini tetiklediği bir alacakaranlık kuşağından geçiyor.

Henüz bir krizi çözmeden, yenisinin patlak verdiği sancılı bir tabloyla karşı karşıyayız.

Hatırlanacağı üzere kovid-19 salgınında bunun sağlık boyutuna şahitlik ettik.

Tam tünelin sonundaki ışığı gördüğümüzü düşündüğümüz anda, Rusya-Ukrayna savaşıyla sarsıldık.

Bu savaş, zaten ciddi belirsizliklerle boğuşan küresel ekonomi ve siyaseti, çok daha büyük bir girdabın içine sürükledi.

Enerji fiyatlarından gıda krizine, silahlanma yarışından düzensiz göç baskısına geniş bir alanda ilave sorunlarla yüzleştik.

Türkiye, bu meydan okumaları en iyi yöneten ülkelerin başında geliyor.

İlk günden itibaren hep barıştan, adaletten, diplomasiden ve dayanışma halinde sıkıntıların üstesinden gelmekten yana olduk.

Rusya-Ukrayna savaşında ateşkesin sağlanması ve ardından kalıcı barışa giden yolun aralanması için elimizi taşın altına koyduk.

İstanbul Süreci, tarafların biraraya gelip, asgari noktalarda buluşabildiğini gösterdi.

Karadeniz Girişimi, gıda krizinin daha da derinleşmesinin önüne geçti.

Daha bunun gibi, ateşi körüklemek yerine söndürmeyi amaçlayan pek çok siyasi, diplomatik ve ekonomik hamle yaptık.

Akan onca kana, yıkıma ve acıya rağmen adil bir barışın mümkün olduğu dair inancımızı halen koruyoruz.

İnşallah bunun için çabalarımızı yoğunlaştırarak devam ettireceğiz.

Çözüme kavuşturulamayan her mesele, zamanla büyümüş, çetrefilleşmiş, adeta bir kördüğüm haline gelmiş olarak karşımıza yeniden çıkmaktadır.

Halının altına süpürülerek sorunların çözülemeyeceğini yaşadığımız her hadiseyle bir kez daha görüyoruz.

Bunun en son ve acı örneği Gazze’deki krizdir.

Geçen yılın 7 Ekim’indeki hadiseden bağımsız olarak, bugünkü krizin kaynağı, Birleşmiş Milletler kararlarına rağmen Filistin topraklarındaki işgalin artarak devam etmesidir.

Kendini uluslararası hukukun üstünde gören İsrail, on yıllardır işgal, gasp, yıkım ve katliam politikalarından vazgeçmemiştir.

Filistin halkının nasıl bir adaletsizlikle karşı karşıya kaldığını anlamak için çok uzağa gitmeye gerek yok...

1948 tarihinden bugüne İsrail-Filistin haritalarına bakmak bile meselenin vahametini göstermeye yeterlidir.

Biliyorsunuz tedavinin yarısı, teşhisin doğru konulmasıdır.

Burada da sorunun kaynağını doğru tespit etmezsek, çözüm yolunu da bulamayız.

İsrail, bölgede kalıcı barış istiyorsa, yayılmacı hayaller peşinde koşmayı bırakmalı, 1967 sınırları temelinde bağımsız bir Filistin devletinin varlığını kabul etmelidir.

Gazze’deki insani trajedinin de, giderek bölgeye yayılma riski taşıyan çatışmaların da sona erdirilmesi, her şeyden önce İsrail’in, Filistin halkının en temel haklarını tanımasına bağlıdır.

1967 sınırlarında, başkenti Kudüs olan, bağımsız, egemen ve coğrafi bütünlüğe sahip bir Filistin devleti vücut bulmadan, atılan her adım yarım kalacak, sorun çözüme kavuşturulmuş olmayacaktır.

Dolayısıyla bölgemizde barış, huzur ve ekonomik kalkınmaya giden yol, Filistin devletinin kuruluşundan geçiyor.

Bu çerçevede bir barışın tesisi ve temini için, diğer bölge ülkeleriyle birlikte, garantörlük dâhil, sorumluluk üstlenmeye hazır olduğumuzu dile getirdik.

Bunun yanında; çoğu çocuk ve kadın 28 binden fazla masumun hayatına mal olan, 70 bine yakın sivilin yaralandığı, 1,5 milyondan fazla insanın göçe zorlandığı, Gazze’nin büyük bir enkaz yığınına çevrildiği trajedi karşısında her türlü çabayı gösterdik, gösteriyoruz, göstereceğiz.

Şimdiye kadar 34 bin tonu bulan insani yardım malzemesini, Gazze’ye ulaştırılmak üzere bölgeye gönderdik.

Toplam 380 hasta ile 344 refakatçiyi Türkiye’de misafir ediyor; tedavilerini sağlıyoruz.

Gazzeli kardeşlerimize yönelik işlenen savaş ve insanlık suçlarının takibi için uluslararası hukuk kulvarında atılan adımlara destek veriyoruz.

Güney Afrika Cumhuriyeti nezdinde hak ve adaletin tecellisi için inisiyatif alan tüm ülkelere, özellikle de Afrikalı kardeşlerimize teşekkür ediyorum.

Aynı şekilde Ekim ve Aralık aylarında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda,    kabul edilen kararlara destek veren ülkelere şükranlarımı sunuyorum.

Filistinli kardeşlerimizi asla sahipsiz, çaresiz ve yalnız bırakmayacağız.

Son dönemde Birleşmiş Milletler Filistinli Mülteciler Ajansına yönelik dozu artan itibar suikastlerini de esefle karşıladığınızı belirtmek isterim.

Bu kritik dönemde Ajansa yaptığımız katkıları artırmamız önemlidir.

Vicdan sahibi tüm ülkeleri; Ürdün, Suriye, Lübnan ve işgal altındaki Filistin topraklarında yaşayan 6 milyon mülteci için can damarı olan Ajansa sahip çıkmaya davet ediyorum.

Bakınız tüm bunları sadece nüfusu Müslüman bir ülkenin Cumhurbaşkanı olarak söylemiyorum.

Aynı zamanda 5 asır önce engizisyon zulmüne maruz kalan Musevilere kapısını açmış, 4 asır boyunca “İBRAHİM HALİLULLAH” düsturuyla Kudüs’ü Şerif’e hizmet etmiş bir milletin evladı olarak ifade ediyorum.

Mevcut İsrail yönetiminin sorumsuz, pervasız ve acımasız politikalarının tüm dünyada “ANTİ-SEMİTİZMİ” körüklediğini görüyor, bundan rahatsız oluyor, insanlık adına gerçekten endişe duyuyoruz.

Daha fazla kan dökülmeden, daha fazla çocuk-kadın ölmeden, daha fazla gözyaşı akmadan, bölgemiz çok daha büyük tehditlerle karşı karşıya kalmadan bir an önce, Gazze’deki katliamı durdurmamız gerektiğinin altını burada tekrar çizmek istiyorum.

Mevcut tehditler karşısında, etkin küresel yönetişim, etkin işbirliği ve dayanışma, dünyamızın geleceği bakımından belirleyici olacaktır.

Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin hayata geçirilmesi de bu sürecin önemli bir parçasıdır.

Bu hedefleri ulusal kalkınma plan, strateji ve vizyonumuzun ana unsurlarından biri olarak değerlendiriyoruz.

Bununla yetinmiyor, hedeflere ulaşmak için uluslararası çabalarda en ön saflarda yer alıyoruz.

Ancak, bu konuda da uluslararası toplum, ne yazık ki, başarılı bir sınav veremiyor.

2030 itibarıyla “sıfır açlığa ulaşma” hedefinden giderek uzaklaşılmaktadır.

Kapsayıcı ve sürdürülebilir bir kalkınma için yeşil dönüşümün gerekliliğini gün geçtikçe daha net görebiliyoruz.

Ortak yuvamız olan dünyamızı; çevre felaketlerinden, atık krizinden korumak da hepimizin sorumluluğudur.

Aralık ayında Birleşik Arap Emirlikleri’nin evsahipliğinde düzenlenen KOP-28 Dünya İklim Eylemi Zirvesi’ne bu bilinçle katkı verdik.

Türkiye olarak belirlediğimiz 2053 yılı itibarıyla net sıfır emisyon hedefimiz ve Eşim Emine Erdoğan’ın himayesinde başlatılarak yürütülen “Sıfır Atık” projesiyle bu alandaki mesuliyetimizi yerine getiriyoruz.

2026 yılında düzenlenecek Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği 31’inci Taraflar Konferansı’na evsahipliği için adaylığımızı açıkladık.

Sizlerin de adaylığımızı destekleyeceğinden şüphe duymuyorum.

Yapay zekâ gibi çığır açan teknolojiler; çalışma hayatından ekonomiye, bilgiye erişimden uluslararası siyasete her alanı dönüştürüyor.

Türkiye olarak, dijitalleşmenin sunduğu fırsatlardan yararlanırken, beraberinde getirdiği riskleri de başarıyla yönetmenin çabası içindeyiz.

Adımlarımızı “Dijital Türkiye” vizyonu temelinde atmaktayız.

Teknoparkları yaygınlaştırarak, üniversite-sanayi işbirliğini destekleyerek, Ar-Ge çalışmalarını, bilimsel faaliyetleri, genç girişimcileri teşvik ederek, ülkemizde güçlü bir “yenilikçilik ekosistemi” kurduk.

Yenilikçiliğin mimarı ve taşıyıcısı olan TEKNOFEST gençliğinin yetişmesi için tüm imkânlarımızı seferber etmiş durumdayız.

Elektronik Devlet Kapısıyla 65 milyona yakın kullanıcının, 8 bine yakın kamu hizmetine ulaşmasını sağlıyoruz.

Oluşturmakta olduğumuz, “Türkiye Dijital Devlet Stratejisi”yle de devletin dijitalleşmesi için ana yol haritasını belirlemiş olacağız.

Yapay zekânın gayri safi yurtiçi hasılaya katkısını yüzde 5’e, bu alandaki istihdamı ise 50 bin kişiye çıkarmayı hedefliyoruz.

Birleşik Arap Emirlikleri dâhil Körfez ülkelerinin dijital dönüşüm, teknoloji ve yenilikçilik alanlarında gerçekleştirdikleri hamleleri de takip ediyoruz.

Bu alanlarda işbirliği ve ortaklıklarımızı geliştirmemizde fayda görüyoruz.

Türkiye’nin, uluslararası barışın teorisine ve pratiğine katkısını pekiştirmek misyonuyla hayata geçirdiğimiz Antalya Diplomasi Forumu’nun üçüncüsünü 1-3 Mart tarihlerinde düzenleyeceğiz.

“Krizler Döneminde Diplomasiyi Öne Çıkarmak” temasıyla gerçekleştireceğimiz Forum vesilesiyle, sizleri turizmimizin başkenti Antalya’da misafir etmekten büyük memnuniyet duyacağız.

Dünya Hükümetler Zirvesi’nin başarıyla icra edilmesinde emeği geçen Emirlikler’deki tüm kardeşlerime bir kez daha teşekkür ediyorum.

Zirvenin ülkelerimiz ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Hepinizi şahsım ve milletim adına sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Allah’a emanet olun.

Kaynak: Haber Merkezi