ABD’nin en eski demokrasi ve Avrupa'nın ana güvenlik garantörü olması nedeniyle, kıtanın liderleri uzun süredir Amerikan seçimlerini ilgiyle takip ediyor. Ancak bu kez merak, yerini endişe ve hatta korkuya bırakmış durumda.
Avrupa, transatlantik ittifakı savunma ve "diktatörlere karşı durma" sözü veren Demokrat aday Kamala Harris ile, NATO’nun savunma harcamalarını karşılamayan ülkelere “istediğini yapması için” Rusya’yı teşvik edeceğini söyleyen Cumhuriyetçi aday Donald Trump arasındaki sert mücadeleye tanıklık ediyor. Çoğu Avrupalı için seçim, tartışmasız bir tercih gibi görünüyor.
Bir YouGov anketine göre, Avrupa’da Harris’e büyük destek var. Ancak Macaristan Başbakanı Viktor Orbán, Trump’ın zaferini kutlamak için “şampanya şişeleri hazırladığını” açıkladı.
Brüksel'de bir süre önceye kadar temkinli bir iyimserlik hâkimdi. Joe Biden’ın çekilmesinin ardından Harris, birçok kritik eyalette öne geçmeyi başarmıştı. Ancak seçim günü yaklaştıkça bu avantaj ortadan kalktı ve yarış belirsiz bir hale geldi. Harris ve Trump, yedi kritik eyalette başa baş durumda ve bu eyaletlerdeki farklar hata payı içinde.
“Rahatlık Lüksümüz Yok”
Trump'ın Beyaz Saray'a dönme ihtimali, özellikle Brüksel’deki diplomatlar için bir kâbus senaryosu. Yetkililer, Trump’ın Vladimir Putin'in genişlemeci politikalarına göz yumacağından, ithalatlara gümrük vergisi uygulayacağından ve Paris İklim Anlaşması'ndan tekrar çekileceğinden endişe ediyor.
Bu endişenin daha derin bir boyutu var. Trump'ın ilk döneminden sonra, AB kendi kendine yetme anlamına gelen “stratejik özerklik” fikrini geliştirdi. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un teşvikiyle büyüyen bu fikir, yeşil teknoloji, yarı iletken yatırımları ve Çin’in ticaret politikalarına karşı yeni adımların atılmasına ilham verdi. Ancak ABD’nin dünya üzerindeki gücü, AB’nin bu bağımsızlık arayışında karşısına engel olarak çıkmaya devam ediyor.
Özellikle Ukrayna'nın savunması konusunda, ABD’nin Kiev'e sağladığı ileri teknoloji silahlar ve askeri destek, AB'nin hâlâ ABD'ye bağımlı olduğunu gösteriyor. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, bu yıl yaptığı bir açıklamada, "Rahatlık lüksümüz yok. Dünyanın diğer bölgelerinde yapılan seçimler veya kararlar üzerinde kontrolümüz yok." ifadelerini kullanarak bu bağımlılığı vurgulamıştı.
“Her Sonuca Hazırız”
Bu riskler o kadar yüksek ki, Avrupa Komisyonu 5 Kasım sonrası olası senaryolara hazırlanmak için özel bir görev gücü kurdu. Bir Komisyon sözcüsü, “Rolümüz, ABD seçimlerinin sonucu ne olursa olsun hazır olmak,” dedi. Harris’in kazanması Avrupa başkentlerinde (Budapeşte hariç) büyük bir rahatlama yaratacak olsa da, Demokrat adayın kıta ile ilgili kapsamlı bir vizyonu olmadığı da belirtiliyor.
ABD'nin odak değişimi, Avrupalı liderleri rahatsız eden bir soru işaretini gündeme getiriyor: "Acaba ABD, Avrupa’yla ne kadar ilgileniyor?" Polonya eski Başbakanı Donald Tusk, “Avrupa'nın geleceği Amerikan seçimlerine mi bağlı? Öncelikle bize bağlı,” diyerek, “Jeopolitik outsourcing dönemi sona erdi,” ifadesiyle Avrupa’nın kendi gücüne inanması gerektiğini belirtti.