İkinci Dünya Savaşı sırasında yerle bir olan Avrupa’nın destek almadan toparlanması mümkün değildi. Ekonomik zorluklara karşı, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Marshall Planı’yla Avrupa'ya destek verdi. Büyük bir savaştan çıkan Avrupa ülkeleri, kendi askeri güçlerine güvenemez durumdaydı. Bu sebeple ABD tarafından, “Avrupa’nın korunması” gerekçesiyle ve Sovyet askeri varlığını dengelemek amacıyla NATO önerildi ve 1949’da İttifak kuruldu. Böylece Avrupa, savunmasını NATO’ya ve örgüt üzerinden de ABD’ye ihale etmiş oldu. ABD'nin sağladığı koruma kalkanı, Avrupa ülkelerini savunma yatırımları ve harcamaları yapmadan güvenli kılan bir ortam oluşturdu. Savunma yerine refaha ve kalkınmaya ayrılan bütçeler Avrupa devletlerinde zenginliği artırsa da askeri stoklar eridi, mühimmat yenilenmedi ve kaçınılmaz olarak beraberinde rehaveti getirdi. Rusya-Ukrayna Savaşı ile kendi kıtalarında tehdidi yeniden gören Avrupa devletleri, savunma için yeni yaklaşımları tartışmaya başladı. NATO’ya artık güvenmeyen Fransa gibi devletlerin yanında, Almanya gibi savunma yapısı gereği İttifak’a sağlam şekilde bağlı olanlar dahi Avrupa merkezli savunma mimarisini gündeme getiriyor.

ZAMAN VE AZİM

Avrupalı hükümetlerin askeri harcamalarındaki artış kararı, tedarik ve hareket kabiliyetini artırmayı da amaçlıyor. Üstelik devletlerin müstakil yaklaşımları yanında, kuruluş amacı ve kurumsal yapısında savunma yaklaşımı bulunmayan Avrupa Birliği’nin (AB) de güvenlik kanadının güçlendiğini görüyoruz. AB yeni organizasyonlar, kararlar ve fonlarla hem kurumsal olarak Birliğin hem de devletlerin savunma kapasitesini artırmayı amaçlıyor. Fakat tüm bu harcamaların savunma mekanizmasını güçlendirebilmesi için ihtiyaç duyulan zaman ve azim konusunda politika yapıcıların eli çok da güçlü değil.

Fransız GEOS, Alman ASGAARD, İngiliz AEGIS gibi kuruluşlar Avrupa merkezli özel askeri şirketler olarak faaliyetlerine devam ediyor, mevcut şirketler ulusal kanunlarla düzenlenen bir yapı içerisinde görev yapıyor.

Avrupa’da artan silahlanma harcamalarının somut hale gelmesi için mühimmat ve araçların orduların kullanımına girmesi gerekiyor. Mevcut durumda Ukrayna’da savaş devam ederken ve birçok ülkeden siparişler yığılmışken söz konusu ürünlerin ordulara teslimi zaman alacaktır. Üstelik bu ürünlerin kullanımı için gerekli eğitim ve bürokratik süreçler de Avrupa’daki gibi hantallaşmış kurumsal yapıda oldukça ağır işleyecektir. Ulusal orduların yanında AB nezdinde kurulmaya çalışılan ve Avrupa Ordusu hedefiyle ilerleyen askeri girişimlerde de ortak bir vizyona varılamadı. Gerekli müktesebatın oluşmasında, AB normlarının detaylı yapısı gibi nedenler de Avrupa genelinde inşa edilmeye çalışılan savunma mekanizmasında gecikmelere yol açtı. Buna bir de uzun zamandır savaşma kabiliyetini kullanmamış askeri bürokrasiyi, motivasyonu olmayan askeri personeli ve bu fikre uzak toplumsal yapıyı da eklemek gerekiyor.

SAVUNMADA ALTERNATİF YAKLAŞIMLAR

Bu şartlarda tarafların niyetlerine, ulusal ordu yatırımlarına ve Avrupa merkezli savunma mimarisi çalışmalarına rağmen istenilen ilerlemenin kat edilememesi, NATO ülkelerine yönelik siyasi ve askeri provokasyonlarını artırma eğiliminde olabilecek Rusya ile ilişkilerde uzun süreli bir gerilim riski içeriyor. Bu konuda, benzerine sıkça rastladığımız açıklamalardan sonuncusu Josep Borrell tarafından yapıldı. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Borrell, Münih Güvenlik Konferansı’nda Batılı ülkelere “güvenlik ve savunma yeteneklerini önemli ölçüde güçlendirmeleri” çağrısında bulundu. Bu çağrı, savunma kapasitesinin geliştirilmesinde alternatif süreçlerin ve kurumların değerlendirilebileceği algısını güçlendirdi.

Dijital ortamda 'demokrasi erozyonu': Yankı odaları, algoritmalar ve tekelleşme... Dijital ortamda 'demokrasi erozyonu': Yankı odaları, algoritmalar ve tekelleşme...

Alternatif savunma mekanizması için akla gelen çözüm ise hükümetlere, uluslararası kuruluşlara ve devlet dışı aktörlere çeşitli askeri, paramiliter ve güvenlik hizmetleri sunan özel askeri şirketlerdir. Özellikle savaşın başlarında Rusya’nın Ukrayna'da Wagner şirketini yoğun şekilde kullanması, Avrupa için de benzer bir alternatifin mümkün olup olmadığını akla getiriyor. Avrupa’da uzun süredir mevcut olan politik zemine ve orduların dönüşümündeki zorluğa karşın özel askeri şirketlerin “müşterinin talebini yerine getirme adına” daha esnek ve hızlı yönetilmesi ve yönlendirilmesi işleri kolaylaştırabilir.

Fransız GEOS, Alman ASGAARD, İngiliz AEGIS gibi kuruluşlar Avrupa merkezli özel askeri şirketler olarak faaliyetlerine devam ediyorlar. Mevcut şirketler ulusal kanunlarla düzenlenen bir yapı içerisinde ve kısıtlamalarla görev yapıyorlar. Bununla birlikte söz konusu şirketlerin, özellikle kronik istikrarsız bölgelerde görev almalarının yanında kurumsal olarak Avrupa’nın ortak çıkarlarına hizmet edecek şekilde yapılanmadıkları da aşikar. Müşterinin Avrupa Birliği ülkeleri olduğu bir yapılanmada, şartlar şirketler için oldukça zorlayıcı olacaktır.

ZORLUKLAR

Bu şirketler için getirilecek düzenleyici şartlar, Avrupa’da savaşçı bir grubun oluşmasını engelleyecektir. Wagner benzeri örgütlenen şirketler, yapısı gereği hükümetlerle ilişkili, ancak resmi olarak aldıkları görevler, yaptıkları eylemler hatta sahip oldukları araç mühimmat ve personel kapasitesi dahi net şekilde bilinmeyen kuruluşlardır. Şirketlere devletler tarafından müstakil operasyon kabiliyeti tanınması, Avrupa normlar ekosistemi içinde kabul görebilecek bir durum değildir. Avrupa Birliği'nin yasal ve politik zemininin böyle yapılanmaları yönetmesi de oldukça güçtür.

Bu zorluklara rağmen Avrupa siyasetindeki ve ordularındaki eksiklikler bu şirketlere yaklaşımı değiştirebilir. Çoğunlukla profesyonel ordu sistemi uygulayan kıtanın genelinde azmini kaybeden Avrupalı subay ve askerlerin, bir subayın yaklaşık 10 katı maddi kazanç sağlama motivasyonuyla şirketlere dahil olması siyasi denklemi değiştirebilecek önemli bir faktör olacaktır. Üstelik özel şirketlerde askerlerin sahip olduğu mühimmat ve araçların temininin ve kullanımının kısmen daha esnek olması siyasi manevraları da kolaylaştıracaktır.

Fakat bunun da ötesinde en önemli konu, Avrupalı devletlerin resmi olarak savaşa girme konusundaki handikaplarıdır. Avrupalı devletlerin inşa ettikleri politik ve toplumsal yapı ile mevcut sistem içindeki müdahaleci olmayan dış politika imajı, ulusal orduların hareket kabiliyetini de kısıtlıyor. İttifak şartları ve anlaşmalar sebebiyle resmi olarak bir çatışma içinde yer almaktan kaçınan mevcut AB siyaseti, savunma için askeri şirketlerin kullanılma ihtimalini güçlendiriyor.

Tüm zorluk ve avantajları birlikte düşündüğümüzde Avrupa’da bir özel askeri şirket yapılanmasının savunma işlerini çok kolaylaştıracağı açık. Ancak Avrupa’nın savunduğu normlar ve sisteme uygun olmayan bu yapılanmayla ilerlemesi, zaten Batı için sıklıkla gündeme gelen, kurdukları sistem üzerinden hakimiyet döneminin sonlandığına dair eleştirileri destekleyecektir.

Kaynak: AA