Diriliş Postası Haber Müdürü Muhammed Şimşek/Analiz-Yorum
Dünyada nüfusu hızla artan Müslümanlar’ı tehdit olarak algılayan hükümetler, türlü baskı ve dayatma politikalarıyla bu gidişin önüne geçmeye çalışıyor. Sonuç alamayınca da canavarlaşarak Müslüman halkları, ölümden beter işkence politikalarıyla asimile etme ve zorla kimliksizleştirme çabası içine giriyorlar.
Özellikle Müslüman nüfusun büyük kısmının yaşadığı Asya’da görülen bu tabloda Hindistan, Myanmar, Doğu Türkistan ve Keşmir’de hâkim güçler istediklerini alamayınca da Müslümanlar’ı türlü yöntemlerle öldürüyor.
MÜSLÜMANLARA ÖLÜM!
Hindistan’da son yılların en acı ve yaralayıcı gelişmeleri yaşanıyor. Tam 2 milyon insan sırf Müslüman ve fakir oldukları için doğup büyüdükleri topraklardan kopartılarak vatandaşlıktan atılıyor. Yerlerine ise ülkeye sonradan gelen gayrimüslimlere vatandaşlık veriliyor.
Ülkede mezalimleriyle meşhur Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin uygulamaya soktuğu Ulusal Vatandaşlık Sicili (NCR) adlı yasa yüz binlerce aileyi köklerinden kopartırken Müslümanlar öz yurdunda parya muamelesi görüyor. En temel haklarını kullanarak uygulamayı protesto eden vatandaşlara biber gazı ve polis coplarıyla orantısız güç uygulanıyor. Bugüne kadar protestolarda onlarca üniversiteli genç yaralanırken cadde ve sokaklarda hükümete bağlı polisler, Müslümanlar’a nefes aldırmıyor.
Zalim Modi’nin kirli geçmişiHindu milliyetçisi Bharatiya Janata Partisi (BJP-Hindistan Halk Partisi) üzerinden 2014 Hint genel seçimlerinde Modi başbakanlık koltuğuna oturtulmasıyla birlikte Hindistan genelinde Müslümanları hedef alan ırkçı saldırılarda büyük oranda yükseliş gösterdi. Bölgedeki kaynaklara göre Modi’nin liderliğini yaptığı Hindistan’da aşırı ırkçı yaklaşımlardan dolayı her yıl Kurban ibadetini ifa ettiği için yüzlerce Müslüman katlediliyor. Dahası bir zamanlar Siyonizm’i ırkçılık olarak nitelendiren Hindistan’ın hükümet politikaları da Modi iktidarıyla birlikte değişerek ülkedeki Müslümanlara karşı Siyonizm politikalarını kopyaladı. Modi’nin lideri olduğu BJP, hem Hindu dinini kullanıyor hem de ırkçılık fikirleri yayarak kendilerinin dışında olanları yok saymakla bu gerçeği tescilliyor.
KATLİAM VE TEHCİR SABIKASI
Ülkedeki bu acı tablonun mimarı olan Hindistan Başbakanı Modi’nin geçmişi oldukça karanlık. Öyle ki sadece Müslümanlar’ı hedef alan zulüm politikalarıyla gerilime yol açan Modi’nin ülkenin Gucarat eyaletinin yönetimindeyken 3 bin Müslüman’ın yakıldığı ve yüz binlercesinin göçe mecbur edildiği biliniyor. Bu zulüm siciliyle ABD’den aferin alan Modi’nin 2014’te başbakan olmasıyla Amerika’ya giriş yasağı da kaldırılmıştı.
O dönem provokasyonlar sonucu hedef tahtasına oturtulan Müslümanlar’a yönelen şiddet eylemlerinde 3 bin insan yakılarak can verdi. Hindu milliyetçilerin başını çektiği saldırılarda 200 binden fazla Müslüman mülteci kamplarına sığınmaya zorlanırken ölümle yüz yüze getirildi.
Asya Siyonizm’in pençesinde
Kıtada yaşanan zulüm fotoğrafı Keşmir meselesini Hindistan’ın sistematik baskı, işgal veya insan hakları ihlali olarak görmememizi gerektiriyor. Hindistan’ın bu politikası dünya çapında İslam ve Müslümanlar’a karşı yükselen karşıtlıktan bağımsız değil. Bu yeni tür bir emperyalist ideolojinin tam bir yansımasını oluşturuyor. Bu da Keşmir meselesini sadece Keşmir Müslümanları’nın davası olmaktan çıkarırken topyekûn Müslümanlar’ın davası haline getirir.
ÇİN KENDİNE GÖRE İSLAM UYDURUYOR
Diğer yandan Çin’in Doğu Türkistan politikaları her yeni gün önümüze bir başka zulüm manzarası koyuyor. Bölgedeki Müslümanlar’a olmadık işkenceleri reva gören Şi Cinping yönetimi bu kez Kur’an, İncil ve Budist Sutraların mealleri Çin Komünist Partisi ideolojisine göre yeniden yazdırmak için harekete geçti. İslam’ı kendi ideolojilerine göre tahrif eden Çin yönetimi, Doğu Türkistan’daki Müslümanlar’a uyguladığı zulmü, asimilasyonla bir adım daha öteye götürdü.
Uzmanlara göre, Mao Zedong’dan bu yana en katı Çinli lider olan Şi Cinping’in diğer dinlere bağlı Çin vatandaşları ülkeye ihanet edebilecek potansiyel iç düşman olarak görüyor.
Nüfusun yüzde 60’ı Asya’da
İslam, Doğu’da ve Batı’da her geçen gün hızla yayılırken hâlihazırdaki tabloda dünyadaki her 4 kişinde biri Müslüman. Üstelik 1,5 milyarlık Müslüman nüfusun yüzde 60’ı Türkiye’yi de içine alan Asya kıtasında yaşıyor. Zira Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre Müslüman nüfusun 3’te 2’sinin 10 ülkede yaşadığı belirlendi. Bu ülkelerden 6’sı Asya’da (Endonezya, Pakistan, Hindistan, Bangladeş, İran ve Türkiye), 3’ü Kuzey Afrika’da (Mısır, Cezayir ve Fas) 1’i de Sahra Altı Afrika’sında (Nijerya) bulunurken, dünyada Müslüman nüfusun en yoğun olduğu ülke ise 203 milyon Müslüman nüfusun yaşadığı Endonezya olarak tespit edildi. Aynı araştırmanın sonuçları bu ülkede yaşayan Müslüman nüfusun tüm dünya nüfusunun yüzde 13’ünü oluşturduğunu ortaya çıkardı.
MYANMAR’IN ZULÜM TARİHİ
Bölgenin kanayan bir diğer yarası Myanmar’ın güneybatısındaki Arakan’da yaşayan, kendi dilleri ve özgün kültürleri olan Rohingyalar, ülkenin 1948’de İngiltere’den bağımsızlığını kazanmasından itibaren zulüm görmeye başladı. Yönetimi 1962’de darbeyle ele geçiren askeri yönetim, aynı yıl “Ejderha Kral” ismindeki operasyonla Arakanlı Müslümanlar’ı hedef aldı. Askerlerin tecavüzü, evleri ve köyleri yakarak yok etmesi ile toplu tutuklamalar, Arakanlı Müslümanlar’ın kitleler halinde Bangladeş’e sığınmasını tetikledi. Myanmar ordusunun 1978’de başlattığı “Temiz ve Güzel Ulus” ismindeki operasyon nedeniyle yaklaşık 200 bin Rohingya, Bangladeş’e yöneldi.
Eyalette 2012’de Budistler ile Arakanlı Müslümanlar arasında çıkan çatışmalarda, çoğu Müslüman binlerce kişi katledildi, Rohingyalar’a ait yüzlerce ev ve iş yeri ateşe verildi, en az 150 bin Arakanlı Müslüman da evinden oldu. Myanmar yönetimi, 2014’te gerçekleştirilen ilk resmi nüfus sayımına Rohingyalar’ı dahil etmedi. Yıllardır süren askeri yönetimin ardından 2015’te düzenlenen seçimlerde, Rohingyalar’ın aday olmasına ya da oy kullanmasına izin verilmedi.