Günümüz gençliği!
Hakikaten düşündürüyor insanı.
Akıl almaz bir değişim, varlık ve debdebe.
Ardından yetişilemeyen yenilik.
Ve bunların getirisi sayısız günah ve haram.
Genç olmak zor bu zamanda.
Gerçekten de öyle. Rabbim yardım eylesin!
NE OLDU BİZE?
Dünyanın faniliğini unuttuk. Gördüğümüzü almaya, bulmaya, giymeye, yemeye, oturmaya, elde etmeye çalışıyoruz.
Kanaati de unuttuk bu arada. Doyumsuzluk geldi iyice.
“Bu gidiş nereye?”
Kaldığımız oteller, gittiğimiz mekânlar, gördüğümüz lüks yerler takılıyor hep aklımıza. Hep onları arıyoruz adeta. Giyim kuşamlar değişti. Gönüllerimiz de dünyevîleşti.
Hepsi berbâd etti bizleri, nesillerimizi.
Keşke alışmasaydık bu kadar. “Müslüman da layıktır” edebiyatı bize, dünya sevgisini getirdi. Hâlbuki o, “her kötülüğün başıydı.”
İslâmî oteller (!), kaplıcalar, sahiller çıktı karşımıza. Keşke çıkmasaydı. Kadınlara onlarca kapı açıldı. Keşke açılmasaydı. Ne mahremiyetimiz kaldı, ne edebimiz. Ne de akıllı uslu ailemiz. Yavrusunu büyütüp terbiye eden annelerimiz de kalmadı neredeyse. Sabahın erken saatinde kreşe bırakıp kaçanları çoğaldı ne yazık ki!
Eşine hizmet etmeyi zül sayıp, başkalarına hizmeti öne çıkaranlar… Sırf dünyalık için.
Boşanan aileler…
Ortada kalan yavrular…
Şimdi yanıyor yüreklerimiz. Düşmanın başarısını gördükçe. Zira;
“HAYÂSIZ BİR TESETTÜR KALDI.”
Âh ne oldu bize?
“Kızlarımız hep okullu oldu.” Acep ne oldu?
Yüzü kızaran kaç kızımız kaldı?
TV’lerde boy boy görünen tesettürlülerimiz… (!)
Gûya dini de anlatanlarımız!
Yirmi yıl önce denseydi; inanamazdık buna… Bir kadınımız çıkacaktı ha! Binlerce erkeğin karşısına… Olur mu böyle bir şey?
Neler kaybetmedik ki! Bir düşünelim!
Sosyal medyada paylaşımlar…
Modern düğün salonlarında “takva sahibi, mazbut aileler.”
Kıskanılmayan gelinler…
Kapalı anne yanında “modern” kızcağızlar…
Okuyor ya, tahsilli ya! Ne denebilir ki!
Perişan üniversiteliler… Liseliler…
Aman Ya Rabbi!
Biz miyiz bunlar?
Ne yedik-içtik de böyle olduk?
Son derece modern evler…
Hayır, hayır “akıllı evler.”
Yatırılan milyonlar…
Kaçırılan zekâtlar…
Hani dünya bizi değiştiremeyecekti, bozamayacaktı, harcayamayacaktı.
Harcadı, hem de takır takır etti.
Bu, Allah Rasûlü’nün (sav) korktuğuydu.
“Ben asıl sizin dünyayı elde etmek için birbirinizle kapışıp kavga etmenizden korkuyorum.” (Buhârî, Cenâiz 71, Menâkıb 25, Megâzî 27, Rikâk 7, 53; Müslim, Fezâil 30)
Ya Rabbi! Şuur ver bize, idrak ver bize, acı bize.
Lûtfeyle yardımını bize, şu perişan ümmete!
Birlik, dirlik ve dini güzellik ver bize!
Nasıl terbiye edeceğiz yavrularımızı bu halde?
Geriye ne bırakacağız acep?
Ne olur, yardımını ihsan eyle!