“Yazmayacağım” dedikçe, yazmak durumunda bırakan bir “İBB propaganda dili” var karşımda/karşımızda…
Nasıl mı buna mecbur ediyor beni?
Çok açık…
Hayatım boyunca -asla ne kendime ne de bir başkasına yapılmasına tahammül edemediğim için- en çok tepki gösterdiğim şeyler küçümsenmek, akıllarla dalga geçilmesi ve yalana muhatap olmak olmuştur…
İçinde bunları barındırmayan her insanla ve görüşle -hakaret olmadığı sürece ve tahammül çerçevesinde- diyalogda kalabilirim ve bunu da bir zenginlik olarak görürüm…
Lakin İBB başkanı ve onun propaganda ekibi, gittikçe dozunu artırarak aklımızla alay ediyorlar; başkalarını bilmem ama benim kesin hissiyatım bu…
Son günlerde yine adeta bir “festival havasında pazarlama” anlayışıyla, bütün İstanbul sokaklarındaki panoları dolduran bir “borç alma” hali, duygu seliyle zihinlerimize satılmaya çalışılıyor; utanılası bir durum olmasına rağmen…
İnsan aklıyla alay eden, adeta çıldırmış bir propaganda dili bu…
Neymiş efendim: “İsrafı önledik, kaynağı bulduk, on metro hattını bitiriyoruz…”
Çok güzel! Kaynak nedir peki! Borç…
Üstelik IMF’ye olanını bitirmekle övündüğümüz Batı’dan alınma…
Hani siz demiyor muydunuz: “İstanbul nimet nimet” diye…
Sadece iddia ettiğiniz “israf”ı bitirdiğinizde bile, İstanbul’un bütün sorunları çözülecekti hani…
Şimdi, oy almak için insanlara önlemeyi vaat ettiğiniz israfın ne kadar olduğunu -elinizde patlayan araç israfı gibiler hariç- bununla neler yaptığınızı hatta yetmedi, neden yaklaşık yirmi milyar dolar da borç aldığınızı -üstelik daha bir buçuk yıl olmuşken- ve bununla da neler yaptığınızı tek tek açıklamak zorundasınız…
Bir seçmen olarak bunları bilmeye hakkımız var; oy vermiş olalım ya da olmayalım…
Çünkü hep birlikte borçlandırıyorsunuz, adlarına “çalıştığınızı” iddia ettiğiniz on altı milyon İstanbulluyu…
Devlet geleneğinde borç almak, almak zorunda kalmak övünülecek bir şey de değildir zira…
İnsanlara “hizmet” diye pazarladıklarınızın ne olduğunu da çok iyi takip ediyorum; bu arada…
Maşallah! Hiç boş bırakmadığınız o panolarda neler mi var?
AK Parti döneminde de çok daha fazlası olan ama sıra gelmediği için hiçbir zaman oralara yazılamayan ve üstelik de bugünlerde pandemi dolayısıyla sayıları da bir hayli azalmış tiyatro, konser vs. gibi hizmetler…
Yetmediği yerde de -diğerlerinde olmayan bu ayrıcalığın sebebi meyse- Beylikdüzü Belediyesi’ne ait etkinlikler…
Sadece bunlar da değil…
Zaten İstanbulluların olan -üstelik de sizden bağımsız olarak- İstanbul’u bile, “İstanbul senin” diyerek, yeniden İstanbullulara pazarlayan da aynı akıl değil mi?
Tıpkı açık parklardaki egzersiz alanlarına bile insanları “ücretsiz” pankartıyla çağıran akıl gibi; ne hizmet ama…
Şimdi gel de Sülün Osman’ı anma…
Olağanüstü hizmetler yürütmüş olan İSEM (İstanbul Engelliler Müdürlüğü) varken, bir kelime cambazlığıyla -sanki daha önce yokmuş da- yeni bir şey kuruyormuş gibi ÖZGEM (Özel Gereksinimli Bireyler Eğitim Merkezi) diye bir merkez açmak da, maalesef insana “yeni” bir şey yapılıyor hissi vermiyor; ne yazık ki…
Panoların başka vaz geçilmezleri de var; nasıl mı?
“Vaziyeti kurtarıcı” her türden kutlamalar; nasıl olsa dünya da her gün, bir şeyin kutlamasına tahsis edilmiş…
Eee, bu da az hizmet değil yani!
Ne atladıklarımız “gün”ler varmış meğer hepsini de öğrendik; anlı şanlı günlerimize ilaveten…
Ey İBB Başkanı ve ekibi!
Gerçekten soruyorum; ne zaman aklımızla alay etmeyi bırakıp, gerçek hizmetlere döneceksiniz?
Haa bunları “yiyen” var mıdır?
El-hak vardır; olmasaydı bu “illüzyon”u devam ettiremezdiniz?
En azından “yapraklar(!)”ı düşünsek, trilyonlar eder; alkışlayacak insan bulamadığında yapraklarla bile yetinecek “garip” bir ruhla karşı karşıyayız ne de olsa…
“Atılmayan temel”e harcanan bütçeyi de düşündüğümüzde, bunca kaynağın ve alınan borcun yetmeyeceği de çok açık bence…
Bu kafayla çok geçmeden sizin “övüneceğiniz” ama bizim ödeyeceğimiz daha nice nur-topu gibi borçlarımız olur…
CHP, bu millete borçtan başka ne “miras” bırakmış ki zaten…
Bir “yiğit” daha gelir öder nasıl olsa; şımarıklara ne bundan!