Değişen, sürekli gelişerek büyüyen ve işin içinden çıkılamaz hale gelen zamanın şartlarının yanında değişmeyen, her devir ve dönemde geçerli olması gereken temel kaidelerin var olması gerekir.
İnsanın zamanın şartlarına göre tavır alması ve onlara göre hareket etmesi nihayetinde kaosa doğru sürüklenmesine sebebiyet verir.
Yani zamanın şartlarına karşı direnmesini sağlayacak, ayağını sabit kılacak kurallar, kaideler manzumesinin olması, bencil, açgözlü, hırs ve zaaf sahibi insanı ancak dizginleyebilir.
Hz. Musa’nın On Emir’inde yer alan yasaklar gibi; Allah’a şirk koşmayacaksın. Babana ve anana hürmet edeceksin. Adam öldürmeyeceksin. Zina etmeyeceksin. Çalmayacaksın. Yalancı şahitlik yapmayacaksın. Komşunun hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin.
Bu gibi temel kaidelerdir ki, insanoğlunun yeryüzünde taş üstüne taş koyup gelişebilmesinin, ‘ümrandan uygarlığa’ yükselmesinin teminatı, anayasasıdır.
Bunlar aynı zamanda bilimin, tekniğin ve sanatın yeşerip gelişmesi ise olmazsa olmaz şartlarıdır. Medeniyetin beşiği…
Hz. Âdem’in yeryüzüne indirilmesinden bugüne kadar, bütün semavi dinler bu temel kaideleri insana şart koşmuştur.
İnsan, Allah tarafından yasaklanmadığı veya korkutulmadığı takdirde, azgınlığını, hırsını, açgözlülüğü bırakıp neden adam öldürmesin, neden zina etmesin, neden çalmasın, neden yalan söylemesin ve neden başkanın yani komşusunun malına göz dikmesin.
Allah emir ve yasaklarına uyan insana hem bu, hem de ahir dünyada mükâfatlar vererek, cenneti taahhüt ederek vahşileşmesinin önüne geçmektedir.
Kesin emir, çalmayacaksın!
Hakkın olanın dışındakine göz dikmeyeceksin. Allah’tan helal rızk isteyeceksin.
Zamanın şartlarına yenik düşerek, duruma göre pozisyon almayacaksın.
Her şart ve zeminde seni kollayıp gözeten, rızkına kefil olan bir yaratıcının olduğunu unutmayacaksın.
Hz Ömer, bir yolculuğu sırasında namaz kılmak için bir mescidin kapısı önünde devesini bir gence emanet bırakmış, “ Ben namaz kılana kadar deveme göz kulak ol” demiş.
Bu işin karşılığı olarak da o gence on dirhem vermeyi aklından geçirmiş.
Namazı edâ edip mescitten dışarı çıktığında, devesinin çok uzakta dolaştığını, devesini emanet ettiği gencin ise ortalıkta olmadığı görmüş.
Devenin yanına gitmiş bakmış ki yuları yok.
Geri dönüp yeni bir yular almak için çarşıya yönelmiş. Çarşıda kendi devesinin yularının biraz önce bir genç tarafından on dirheme satıldığını öğrenmiş.
Vaziyeti yuları satın alan tüccara anlatmış ve on dirhem verip yularını geri alırken şöyle demiş: “O gence yazıklar olsun. Ben bu parayı, deveme baktığı için o gence verecektim. Ama o acele etti, helâl rızkını, harama çevirdi.”
İnsanın açgözlülüğü ve sabırsızlığı helali harama çevirebilir. Harama el uzatan yaptığı şeyin yanlış olduğunu bilir ama duruma ve şartlara göre bir savunma geliştirebilir.
İbn-i Hazm’ın “açlık gurultusu fazileti öldürür” sözü bir hakikati ihtiva ediyor olsa da, faziletin peşinde koşan insanın nihayetinde bir mükâfata nail olacağı da bir gerçektir…
Hz. Âdem’in yeryüzüne indirilmesinden bugüne kadar, bütün semavi dinler bu temel kaideleri insana şart koşmuştur…